Tefekkür Yolculukları
Yaratıcı’mla olan bağımın kopmaması için sağlam bir imana sahip olmam gerektiğinin farkındaydım. Bu bütün hayatımı kolaylaştıracak bir iksirdi aslında. Üzüldüğümde, yıkıldığımda dayanağım olacak bir İlah’ın olması, beni her an her saniye görüyor, duyuyor olması, ne kadar çabalasam da takdirin O’nun son kararıyla bağlantısı, beni herkesten çok seven, bana herkesten çok kıymet veren bir Rabb’imin olması, başlı başına psikolojik olarak bu dünyaya karşı 10-0 galip başladığımın net göstergesiydi.
İnsan manevî temelini sağlam atmalı. Özellikle ahir zaman gibi zor bir asırda, imana müthiş saldırılar var. Gençliği sadece eğlencenin, haramın, zevkin içinde boğdurarak, düşünme sistemlerini çökertmek istemeleri bir yandan, kalplerine vesveseler atarak Yaratıcı’dan şüphe ettirmek, Kur’an ve peygamber kavramlarını yok etmek üzere çıkan özellikle temeli maddeye, sebeplere, tesadüfe ve tabiata dayalı ateizm, deizm, agnostisizm gibi sapkınlıklarla gençliği zehirlemeye çalışıyorlar. Onulmaz bir mücadelenin içinde buluyor insan kendini. İmanı kazanma veya kaybetme davası dediğimiz imtihanın içinegiriyoruz böylece.
Şunu da söyleyeyim: İnanmak istemeyene devrin en âlâ âlimlerini, müceddidlerini getirin, onu ikna edemez. Kalbi mühürlenip kulaklarına ve gözlerine perde çekildiğinden olacak, inanmak istemeyen asla inanmayacak. İnanmak isteyene de bir kuşun şakıması, bir kelebeğin kanadı yetecek. İmanın nasip olduğu da asla unutulmayacak bir gerçek çünkü.
Kendi gençliğimin özellikle ilk yıllarında Rabb’imle olan bağımı tefekkür yolculuklarımla artırmaya çalışıyordum. Kâinatı ve yaratılan her şeyin sırrını merak eder olmuştum. Bir elma yalnızca bir elma değildi artık gözümde. Karınca bir karınca değil, göz, burun, kulak duyu organından çok daha fazlasıydı artık gözümde.
Arı da bizi iğnesiyle korkutan bir arı değildi artık. Mesela şu bilgiyi öğrendiğimde çok şaşırmıştım: Arıların konum tespit etme özelliği varmış. Kolonideki bazı arılar en uygun kovan yerini tespit edip diğer arıların da gelmesini sağlıyormuş. Navigasyon da neymiş bu mübareğin yanında? Üstelik bilim ve teknolojinin zirvede olduğu son yıllarda keşfetmiş insanoğlu navigasyonu. Ama arı öyle mi? Yaratıldı yaratılalı bu donanımda. Durun, daha devamı var: Toplanan arılar altıgen şeklinde petek örüyorlar, bu şekilde en az bal mumu ile en çok depolama alanına sahip oluyorlar. Eee, bu faaliyetlerin hepsi de matematiksel hesaplara dayanıyor.
Tamam da ülkemin evladı, biz senelerce matematik eğitimi alıyoruz da altıgen şeklindeki şu mantığı çözemiyoruz; bırak mantığını çözmeyi, çiz bakalım bir düzgün altıgen, deseler yüzde doksanımız ölçüyü tam veremeyecek. Eee, bu minik vızırdak nereden biliyor bütün bunları? Bir arı kadar da olamıyorsak e daha ne demeye geldik biz bu dünyaya, dediğinizi duyar gibiyim.
Arının bu bilgiç işleri artistliğinden değil, tesadüf rastlantısı hiiiç değil, bir yaratılış harikasıdır. Yoksa yılların matematik öğretmenine meydan okumak arının ne haddine!
Yahu tamam, hadi arıyı anladık da şu sivrisineğe ne oluyor? Deriyi delmek için dişini ve çenelerini kullanıyor. Sanki matkap mübarek. Acaba dişini ve çenelerini kullanmayı ona kim öğretti? Öğretmeyi bırak, o dişi ve çeneyi gramlık haylaza, itinayla kim yerleştirdi, kim hikmetle yarattı? Dünyadaki en küçük canlılar bile çok büyük bir sanatla yaratılmıştı. Bunu göremeyen göz olmak istemiyordum. Görünce de hayretten küçük dilimi yutuyordum.
Hayretim tefekkürümle beraber iyice artıyordu. Neyi hikmetle incelemeye kalksam onda Rabb’imin ayinesini net bir şekilde görüyordum. Öyle ya, görmek dediğimiz şey yalnız göz ile midir?
O zamanlar bir akrabamız böbrek rahatsızlığından dolayı diyaliz makinesine giriyordu. Bir keresinde de o koca makineyi görmüştüm. Gözlerime inanamamıştım. Ağırlığı 77 kg olan diyaliz makinesi 4 saatte 4-5 lt kanın daha yüzde 68’ini zor temizlerken, 300 gram civarındaki minik bir et parçası bir günde yüzde 100’ünü temizliyor. Üstelik ne sesini duyuyoruz ne canımız acıyor. Her şey sanki bir sanatkârın elinde tıkır tıkır işliyor.
Sonra düşündüm: Akılsız, şuursuz atomlar nasıl bu derece kusursuz olabilir? Bunu maddeye bağlamak, kendiliğinden oldu demek ahmaklık değil de nedir?
Esra GÖKTEPE
YazarYunus'umuzun güzel bir şiiri var. Her ne vakit onu terennüm etsem; paslanmış kalbim açılır, yüreğimin yağı, gönlümün taşı erir, hayatım birden hizaya girer. Selam olsun Yunus'uma, selam olsun Muhammed...
Yazar: Esra GÖKTEPE
Yüce Rabb’imiz, insanı yaratılmışların en şereflisi olarak yaratmış ve ona mükemmel özellikler vermiştir. İnsanoğlu, verilen aklı ve özellikleri en iyi şekilde kullanmak zorundadır. İşte bunların başı...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Ya Rab ülkeler açan her zafere hasretizOrdumuzun başında muzaffere hasretizKıtalar dar gelirdi atlarımız koşarkenDurduğunda döktüğü kutlu tere hasretizVurdukça Kös sesleri titretirdi FrengiMohaç ufukl...
Şair: Ekrem KAFTAN
Çiçekler ve çocuklar birbirine ne kadar da benzerler. Her ikisi de parlak, safiyane ve çok güzeller. Onlar Yaratan’dan gelen rahmet hediyeleridir. Çiçekler çocukları, çocuklar da çiçekleri çok severle...
Yazar: Esra GÖKTEPE