Dağları Yıkan Hadise: Ön Yargı
Toplum içinde yaşarken insanların birbirini anlaması, insanî düşüncelerin yerli yerinde kullanılması çok önemli. Bazı hususlara takılıp kalmak, o dar pencere içine hapsolup etrafımızda olan biteni görememek ve gönül gözümüzün de kapalı olmasıyla birlikte tamamen yalnızlaşmaya hapsolur hale geliriz.
İnsanî değerleri bilmek, onu uygulamak ve bu değerleri korumak sağlıklı bir iletişim açısından çok önemli. Bir kişi ne kadar akademik tahsil ya da kültürel okumalar yaparsa yapsın; insanî duygularını yerli yerinde kullanamıyorsa veya insanlarla iletişimi çok kopuk ise gördüğü tahsilin bir anlamı kalmıyor.
Günümüzde sözün ve güvenin azalmasıyla beraber ön yargı dediğimiz kavram oluştu. Ama bu ön yargı o kadar çok yaygınlaştı ki insanların her hâl ve hareketine mal edilir oldu. İnsana bakarken her insanın değerli olduğu düşünmek lazım. Sonra da kendi hâl ve hareketleriyle bu değeri ne kadar hak ettiğini gözlemlemek lazım. Yani bir insana mutlak güven değil, kontrollü güven duymak lazım.
Zaten hayatımıza giren insanlara mutlak güven duygusuyla yaklaşmak günümüz şartlarında bize zarar verebilir. Çünkü bizler insanız niyet okuması yapamayız. Öyle olsaydı gelecek olan tüm tehlikelere karşı önlemlerimizi alır ve rutin bir hayat sürerdik. Ama hayatın kendisinde zaten bir hareket var, iyi ve kötü yaşanacaklar var. Tecrübe dediğimiz kavram buradan geliyor. İnsan başına buyruktur bir bakıma… Ne kadar söylersek söyleyelim bildiğini okumaya devam eden bir yönü de vardır. Bir musibet bin nasihatten yeğdir sözü de buradan geliyor olsa gerek!
Sürekli şüpheci bir yaklaşım insanı yorar, sağlıklı bir iletişim kurmaya da engel olur. O yüzden ön yargılardan uzak, tanımadan insana hemen hüküm vermeden kontrollü bir şekilde insanî ilişkilerin ilerlemesinde fayda var. Malumunuz şehirleşme ile komşuluk ilişkilerimiz de çok değişkenliğe uğradı. Eskiden mahalleden geçerken komşularımızı görür onlarla bir göz teması kurar, hâl hatır sorardık. Hâl hatır soramasak bile bir selam ile hâli ve ahvali ne durumda tahmin edebilirdik. Kimin müşkülü varsa tahmin edilirdi ya da sorulurdu. Yaraya merhem olunurdu bir nebze. Çünkü komşular arasında bir güven tesis edilirdi.
Şimdilerde gökdelenler arasında asansörlerin büyüklüğü kadar bir alanda belki komşularımızla karşılaşıyoruz, kimiyle selamlaşıyoruz. Çoğunlukla tanımadığımızdan sus pus evlerimize çekiliyoruz. Modern çağdaki bu yalnızlaşmanın faturasını maalesef yeni türeyen hastalıklarla hepimiz pekâlâ çekiyoruz. Dünyayı kasıp kavuran virüs belası ile bu durum daha da perçinlendi ve insanlık tamamen bir yalnızlığa sürüklendi. Yine bu hastalık vesilesiyle kuşkucu bir toplum olma hali katlanarak devam etti. Elbette kontrollü bir güven iyidir ama hayatımızın her anını saran bir kuşku hayatı çekilmez kılar.
İnsanlar düşünceleriyle kendilerini anlatırlar, insanı dinlemeden onun hakkında peşin hükümlü olmak bizi zarara götürür. İnsanı tam olarak tanımak mümkün değildir o yüzden arkadaşlarımızı, dostlarımızı tanıyabilmek için mutlaka konuşmak ve beraber bir yola çıkmak gerekir belki de… Çünkü bir insanı tanımanın en iyi yolu seyahat etmektir. Dost seyahatte belli olur derler. Belki de paylaşılacak anılar çoktur diye…
İnsanlara bakış açımızı dar bir alandan çıkarmadıkça tam anlamıyla olumlu bir söylem geliştirmek zordur. Oysa her şeyi güzel bir şekilde ikame ettirebilmek varken bazen işleri iyice yokuşa sürerek zaten zor olan hayatı daha bir çekilmez hale getirenler olabiliyor. Bu tür insanlar yüzünden kimi nahif kalpli insanlar erken yoruluyor ve hayatına yorgun olarak devam ediyor.
Hiç kimsenin başka insanları mutsuz etme, huzurunu kaçırmaya hakkı ve haddi yoktur. İnsanın haddini bilmemesi sonucu birçok iletişim problemi ortaya çıkarken bunu çözebilmek adına bir gayretinin olmadığını görmek de üzücü aslında. Yani sorunlar gözler önünde fakat çözümü konusunda bir hareket yok. Herkes her şeyi çok iyi bildiği için sanırım kendimizi yenileme ve geliştirme konusunda pek de bir ihtiyaç hissetmiyoruz.
Erol AFŞİN
YazarÇınaraltı, bir kitap ismi, bir dergi ismi, Beyazıt ta küçük bir çay bahçesi ve onun yanı sıra güzel insanların buluştuğu bir yerin ismi. O güzel insanları kendi zamanları içinde tanımaya ve görmeye im...
Yazar: Yusuf HALICI
1.Bülbülü zâr kılar hem gülü handân seherÇeşmini şebnem eder sünbül ü reyhân seher2.Her dilin nâle-i cângâhına gûş ur cândanSûre-i Fecr’i okur bülbül-i giryân seher3.Açılır gün yüzünün subhu nikâbı le...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
Elazığ’da 20.si düzenlenen “Hazar Şiir Akşamları”nın davetlisiydim. Bu güzel şehrimize, 10. Hazar Şiir Akşamları’nda da gitmiştim. O zaman da, buraya Kardeş Devletlerden şairler gelmişti, bu defa da… ...
Yazar: Muhsin İlyas SUBAŞI
Hayatın olağan akışı içinde insanlarla beraber yaşamak durumundayız. Beraber hareket eder, yaşantımız içinde kimi insanlarla hayatı paylaşırız. Onlarla sohbet eder, dertleşir; üzüntümüzü ve sevincimiz...
Yazar: Erol AFŞİN