Sorumluluklarımızın İçtimai Boyutu
Şimdi anlatacağımız öyküde dört adet kahraman var. Bunların isimleri de sırasıyla şöyle: Herkes, Birisi, Hiç Kimse ve Herhangi Biri…
Yapılması gereken önemli bir iş vardı ve Herkes, Birisi’nin o işi yapacağından emindi. Herhangi Biri o işi yapabilirdi ama Hiç Kimse yapmadı. Birisi buna çok kızdı. Çünkü bu Herkes’in işi idi. Herkes, Herhangi Biri’nin o işi yapabileceğini düşündü. Fakat Hiç Kimse, Herkes’in o işi yapmadığını fark etmedi. Herhangi Biri’nin yapabileceği o işi Hiç Kimse yapmayınca Herkes Birisi’ni suçladı ve öykümüz böylece sona erdi.
Çok büyük bir nükleer tesiste birimlerden birinin atölyesindeki bir mekanizmada ufak bir vida gevşemiş. Çalışanlardan bir kısmı o vidayı görmüş, ancak, “Nasıl olsa bu işin bir sorumlusu vardır, biri bakar.” diye düşünmüş. Gevşeyen vida her geçen gün dikkat çekmeye devam ediyormuş ancak herkes “Nasıl olsa biri bakar.” diye düşünerek vidaya müdahale etmiyormuş.
Bir gün ansızın o vida yerinden fırlamış ve büyük bir patlama olmuş. Kısa zamanda yangın diğer birimlere de sıçrayarak çok büyük bir patlama daha gerçekleşmiş ve büyük bir nükleer faciaya neden olmuş. O facianın adı çoğunuzun hatırlayacağı gibi “Çernobil Nükleer Faciası” idi. Herkes birilerinden bir şey bekliyor, ama kimse bir şey yapmıyorsa acısını bir gün biz de çekebiliriz.
Bizler, içerisinde yaşadığımız toplumun birer bireyi olduğumuza göre toplumun aldığı şekil de yine bu bireylerin niteliklerine ve kalitesine bağlıdır. Toplumun kalkınması o toplumun bilgi, kültür ve üretim potansiyelleriyle yakından ilişkilidir. Geri kalmış toplumlarda insanlar sorunlarının çözümü için her zaman bir liderden ya da kurtarıcından yardım bekler.
Kalkınmış toplumlarda ise herkes sorunun değil, çözümün bir parçasıdır. Sorunların çözümünü bir kahramandan bekleyen toplumlar, fikir üretemez ve dolayısıyla fikir tembelliği ortaya çıkar. Düşünce ve fikir tembelliği olan toplumlar, yaşanan sorunlara sadece seyirci kalır ve bir kurtarıcı bekler ya da sorunlarına toplumsal olmayan, sadece kendi çıkarlarına ama belki de başkalarının zararına olabilecek tedbirler almaya çalışırlar.
Ortada çözülmeyi bekleyen sorunlar varsa, birisinin gelip bu işlere el atmasını beklemek geri kalmış toplumlarda daha çok görülmektedir. ”Birileri gelsin ve yapsın!” ifadesinin çok kullanıldığı toplumlarda herkes o “birilerini” bekler durur. Ömür boyu bağnaz bir ataletlik ve tembellik hâlinde yaşayan, memleketine bir çivi bile çakmaktan mahrum insanların topluma da kendine de herhangi bir faydası dokunmamakta, hatta zararı dokunmaktadır.
Her şey batmış ve bitmiş görünse de bizler birey olarak neler yaptık, batmamak için, bitmemek için kendimize düşen neleri yaptık, ne gibi olumlu katkılarımız, çalışmalarımız oldu? ”Memleketi sen mi kurtaracaksın?” diyenlere, ”Bizler kendi çapımızda, kendi imkânlarımızla neler yapabiliriz ve yapıyoruz?” diye sormak gerekir.
Tabii ki elimizde olduğu kadar, olmayan şeyler de var. Ancak bizler, kendi yapabileceklerimize bakalım ve bunları yapmaya çalışalım. Hani derler ya, “Çalışkan öğrenci, her sistemde çalışkandır.” İster 5’li not sistemi, ister 10’lu not sistemi, ister puan sistemi, fark etmez. Çalışan öğrenci her durumda başarılı olur.
Biz yetişkinler için de aynı şey geçerli. Sistemle ilgili sorunları bırakın sistemden sorumlu olanlar çözmeye çalışsın… Bazı sohbetlerimizde, birtakım hamasi nutuklarla sistem batırır, sitem kurtarırız, “Ben olsam memleketi şöyle yönetirdim.”, “Vergi kanunu şöyle olmalı.” gibi tartışmalara gireriz.
Birer vatandaş olarak tabii ki ülke gerçeklerine duyarlı olmak çok güzel… Bununla birlikte, kalan zaman, lokallerde, kahvede, maçta fütursuzca harcanıyorsa, eğitim için, gelişim için, değişim için, gelecekte beklediğimiz parlak günler için, ülkeye, vatana, millete faydalı bireyler yetiştirmek için kafalar yorulmuyorsa, projeler üretilmiyorsa, kitap okunmuyorsa, araştırılmıyorsa, sistem ne kadar iyi olursa olsun bizler, bizden bekleneni ve gerekeni yapmıyoruz demektir.
Tabii ki dinleneceğiz, tabii ki eğleneceğiz… Ancak kısır döngüler içerisinde bir oraya bir buraya savrulan hamasi nutukları bırakıp bize düşenleri de yerine getirmek durumundayız. Henry Ford der ki: ”Çoğu insan, problemlerin çevresinde dolaşmaya, onları çözmeye çalışmaktan daha çok enerji ve zaman harcıyor.”
Duyarlı birey, çevresindeki diğer insanlar olup-biten şeylere karşı duyarsızlaşmış, hayatlarını tembellik ve başıboşluk içerisinde, düşük motivasyonlu, öfkeli, depresyonlu olarak geçiriyor olsalar bile, onlara rehberlik etme cesaretini, gücünü ve bilgisini bulabilen insandır. Belki başlangıçta sizleri yadırgayanlar olacaktır, “Bu insan ne yapmaya çalışıyor?” diye… Bununla birlikte bir süre sonra, içlerinden de olsa size karşı hayranlık duymaya ve sizi örnek almaya başlayacaklardır.
Biz yapabileceklerimize bakalım ve sorumlu bir birey olarak yapmamız gerekenleri yapmak üzere harekete geçelim, kişisel ataleti yenelim. Hepimizin bu toplumda bir sorumluluğu var. Birçoğumuzun işi gücü var. İşimizi en iyi şekilde yapalım, öğrenciysek başarılı bir öğrenci olalım. İnanın tek bu davranışımız bile toplumsal gelişmeyi tetikleyen ilk faktörlerden birisi olacaktır.
Boş vermeyelim, umutsuz olmayalım. İşlerimizi kaytarmadan, sevgi ve emekle yapalım. Kâinat bir aynadır; nasıl davranırsak öyle karşılık alırız. Sabır ve dua ile Mevlâ’mızdan hayırlı şeyler isteyelim. “Benim yaptığım ne işe yarar ki?” demeyelim. İbrahim’in ateşine su taşıyan minik kuşu örnek alalım. Yolumuzu, yönümüzü belli edelim. Güzel vatanımız için elimizden ne geliyorsa yapalım. Biz, bize emanet edilen değerlerin kıymetini bilelim ve artık eylemsizliği aşarak harekete geçelim.
Konfüçyüs şu sözünü aklımızdan çıkarmayalım: “Erdemi bütün dünyaya anlatmak isteyen eski insanlar, önce kendi memleketlerini düzelttiler. Memleketini düzeltmek isteyenler kendi ailelerine iyi olmayı öğrettiler. Ailelerine iyi olmayı öğretmek isteyenler kendilerini yetiştirdiler. Kendilerini yetiştirmek isteyenler önce kalplerini düzelttiler. Kalplerini düzeltmek isteyenler düşüncelerinde samimi oldular.”[1]
[1] Büyük Bilgi-MEB Yayınları, Terc. Ed: Dr. Muhaddere N. Özerdim, s. 17.
Selçuk ALKAN
YazarKâinat, zıtlıklardan halk edilmiş bir sır muamması… Yaratan, elbet bir hikmet gereği halk etmiş bu tezatları… Biraz tefekkür edersek, hayat devr-i daiminin işleyişinin bu tezatlar silsilesiyle bir sin...
Yazar: Selçuk ALKAN
Artuklu Mühendisi CezerîArtuklular; Hasankeyf, Mardin ve Harput olmak üzere üç ayrı merkezde, XIII. ve XV. yüzyıllar arasında birbirleriyle ilişkili ama bağımsız üç beylik hâlinde yaklaşık 300 yıl hük...
Yazar: Resul KESENCELİ
İkamet alanları, üzerinde yaşayan toplulukların arketipidir. Mekânlar, binalar, çeşmeler, ibadethaneler, mesire alanları, oyun alanları, gösteri alanları, fabrikalar, atölyeler, okullar, hastaneler, p...
Yazar: Selçuk ALKAN
Adamın biri, oğlunu Bağdat’ta yaşadığı söylenen çok arif, âlim bir zâtın yanına verip yetiştirmek istemiş. Anadolu’dan kalkıp âlimin yanına gitmişler. Gittikleri yerde çok hoş karşılanmışlar. İkramlar...
Yazar: Selçuk ALKAN