Şemseddîn-i Sivâsî’nin Sırrı
Receb-i Sivâsî ve Şemseddîn-i Sivâsî ile Münasebeti
Şemseddîn-i Sivâsî, İslâm tarihindeki meşhur üç Şems’ten biridir. Hz. Mevlânâ’nın yol göstericisi Şems-i Tebrîzî ve Fatih Sultan Mehmed Hân’ın hocası Akşemseddîn gibi Şemseddîn-i Sivâsî de III. Mehmed Hân’ın Eğri Seferi’nde yol göstericisi ve Azîz Mahmûd Hüdâyî gibi gönül insanlarının rehberi olmuş ilmî ve manevî kişiliği ile öne çıkmış yol göstericilerden biridir.
Şemseddîn-i Sivâsî’nin maddî ve manevî yönüyle tanıtılması, onun kulluk hassasiyeti üzerine inşa edilmiş yaşantısının gözler önüne serilmesi noktasında kilit isim ise yeğeni, damadı, vefatının ardından Şems Tekkesi’nde görev yapan ve ona elli yıl hizmet edip neredeyse bütün sırlarına şahitlik eden Receb-i Sivâsî’dir. Bu makalede Sivâsî’nin sırrının aşikâre hâle gelmesine vesîle olan Recep Efendi tanıtılacaktır.
Şemseddîn-i Sivâsî’nin Aile Sırrını Taşıyan Kişi: Receb-i Sivâsî
Recep Efendi 949/1540’ta Zile’de dünyaya gelmiştir.[1] Şemseddîn Efendi’nin doğumu 1520’dedir, yani Şemseddîn Efendi, 20 yaşında iken Recep Efendi dünyaya gelmiştir. Şemseddîn Efendi’nin vefatına kadar Recep Efendi onunla zâhir ve bâtın her sahada beraber olmuş, kendi ifadesiyle elli yıl Sivâsî’nin hizmetinde bulunmuştur.[2]
Recep Efendi, Meydan Camii imam hatipliği görevinde bulunmuş, velûd bir müellif ve Şemseddîn Efendi’nin ağabeyi olan İbrâhîm-i Sivâsî’nin (ö.1000/1591) oğlu yani Hazret’in yeğenidir.[3] Recep Efendi, Sivâsî’nin Zile’den Sivas’a hicret kararı üzerine ailesi birlikte Sivas’a hicret etmiş ve bu hicret sürecinin en yakın tanıklarından biri olmuştur.
O, Şemseddîn Efendi ile birlikte Sivas’a hicret ettiğinde 24 yaşındadır. Recep Efendi, Sivâsî’nin yönlendirmesi ile İstanbul’a gitmiş ve ilim tahsilini burada tamamlamıştır. Recep Efendi’nin verdiği bilgiye göre o, Şemseddîn Efendi’nin evinin hemen bitişiğinde bahçeli bir evde oturmuş ve Hazret’in evine rahatlıkla girip çıkma nimetine sahip olmuştur.
Çocukluğundan itibaren Recep Efendi’yi yakından tanıyan, onun ilmî ve manevî gayretlerine şahit olan ve ahlakının güzelliğini fark eden Şemseddîn Efendi, onu en büyük kızı Safiye Hâtun (ö.?) ile evlendirmiştir. Recep Efendi, amcasının, tevbekâr, ibadet ehli, kanaatkâr, sabırlı, sürekli zikreden ve çocuklarımın annesi diye sitayişle bahsettiği Safiye Hâtun ile kendisini evlendirmesini dünyada kendisine verilen en büyük nimetlerden biri olarak nakletmiştir.
Recep Efendi’nin söylediğine göre o, Zile’de yirmi yıl Şemseddîn Efendi’nin hizmetinde bulunmuştur. Bu süreçte imamlık yapmış, Hazret’in ailesine ve misafirlerine hizmet etmiştir. Recep Efendi, amcasının yakın veya uzak bir yere gidecek olsa yerine kendisini bıraktığı bilgisini nakletmiştir.
Bu anlamda o, kürsüde vaaz etmek, imamlık vazifesini devam ettirmek ve ev işlerinde Sivâsî’nin vekili olmak görevini üstlenmiştir. Recep Efendi, bu durumun otuz yıl sürdüğünü ifade etmiştir. O, amcası ile arasındaki bu yakınlığı şu sözlerle dile getirmiştir: “Benimle müşavere eder ve sırrını benimle paylaşırdı. Gördüğüm rüyalarımda ve muamelelerim hep onunla olurdu.”[4]
Şemseddîn Efendi’nin dedesi, babası, kardeşleri, eşleri ve çocukları gibi ailesiyle ilgili bilgileri ona en yakın kişi olarak nakleden şahıs Recep Efendi’dir.[5]
“Necmü’l-hüdâ fî menâkibi’ş-Şeyh Şemsüddîn Ebü’s-senâ” adlı eserinde Şemseddîn Efendi’nin ailesini (dolayısıyla kendi ailesini) detaylı bir şekilde tanıtan Recep Efendi vesilesiyle Şemseddîn–i Sivâsî hakkında bilgi sahibi olmaktayız. Recep Efendi’nin aileye dâir naklettiği bu bilgiler kendisinden sonra birçok kaynakta tekrar edilerek bizlere kadar ulaşmıştır. Bir diğer ifadeyle Recep Efendi, Şems-i Sivâsî’nin aile sırrını (ailesine dâir bilgileri) insanlara tanıtan kilit isimdir.
Recep Efendi, Sivâsî’nin tedrisinden geçen, onun eserleri ve bu çalışmalarının yazım süreçlerine dâir verdiği bilgiler ile Hazret’in ilim sırrını (mirâsını) da tanıtan kişidir. O, amcasının on sekizi Sivas’ta üçü Zile’de olmak üzere yirmi bir eser kaleme aldığını nakletmiştir. Bu eserlerle ilgili detaylı bilgiler nakleden Recep Efendi, tıpkı amcası gibi kaleme aldığı eserlerle velûd bir müellif olarak da Sivâsî’nin sırrını (mirâsını) muhafaza eden isimdir.[6]
Recep Efendi, İstanbul’daki ilmî serüvenini tamamladıktan sonra Sivas’a dönmüş ve vakit kaybetmeden Şemseddîn Efendi’nin manevî tesir halkasına dâhil olmuştur. O, Şemseddîn Efendi’nin son hac yılı olan 1590-1591 yılında amcasından icazet almıştır.
Şemseddîn Efendi’ni, ona verdiği icazette Recep Efendi’yi manevî sırrına ortak ettiğini şu sözlere dile getirmiştir: “Kardeşimin oğlu Mevlâna Recep, çocukluktan bu tarafa bana hizmet etti. Ve ona diraset ilminden kolayına geleni öğrettim. Sonra, tevhid ilminde bana hizmet etti ve uzun müddet halvetlerde ve erbainlerde mücahede etti.
Bunun neticesinde, bu Aciz’de, O’nun velilerinden meşrebinden tat aldığı ve nefsini körlüğün umumi mahzurlarından temizlediği kanaati hâsıl oldu. İşte bundan dolayı, tıpkı şeyhim, senedim, kâmil ve mükemmil, Şeyh Abdülmecîd-i Şirvânî’nin, mezarında Rabbanî lütufla muamele edilsin, sırları mukaddes olsun ve eserleri bakî olsun, bana icazet verdiği gibi ben de ona halifeliğin umumî ve hususî her türlü işleri hakkında icazet verdim.”[7]
Şemseddîn Efendi’nin verdiği bu icazetle Recep Efendi, amcasının vefatından sonra Sivas’taki Şems Dergâhı’nda ihvanların isteği üzerine post-nişîn[8] olarak vefatına kadar görev yapmıştır.[9] Bu süreçte o, Şemseddîn Efendi’nin yolunun inceliklerini dile getirdiği eserler kaleme almıştır.
Yukarda zikrettiğimiz “Necmü’l-hüdâ” adlı eserinde Recep Efendi, “Sülûke Dâir Meseleler, Zikir Halkası, Zikir, Zikirde Halka Olmanın Adabı, Zikre Nasıl Başlanacağı ve Şartlara Riayet, Halvetî Silsilesi ve Hz. Peygamber’in (sav) Hz. Ali’ye (k.v) Biati Tarif Etmesi, Evliyanın yolları ve Hak Yollarının Neler Olduğu Hakkında”[10] başlıkları altında , “Risâle fî usûli’l-Halvetiyye (Esmâü’l-vüsûl)” adlı eserinde ise Şemseddîn-i Sivâsî’nin takip ettiği yol olan nefs mertebeleri ve sülûk sistemini detaylı bir şekilde izah etmiştir.[11]
Recep Efendi, aynı zamanda Şemseddîn Efendi’nin de şeyhi olan Abdülmecîd-i Şirvânî ile özel münasebeti olan biridir. Recep Efendi, Abdülmecîd Efendi’nin “Ey Şemseddin! Bu delikanlıyı gözet. Muhakkak ki o, sana lazım olacak.” şeklindeki sözleriyle kendisini Şemseddîn Efendi’ye emanet ettiğini söylemiştir.[12] Bu nakledilen veriler bize Recep Efendi’nin, amcası ve kayınpederi Şems-i Sivâsî’nin manevî sırrını (mirasını), bizzat onun terbiyesinden geçmiş biri olarak bizlere tanıtan kimse olduğunu göstermektedir.
Sonuç
Sonuç olarak ifade etmemiz gerekirse Recep Efendi, Hz. Mevlâna’nın Mesnevî’sine sırdâş olan Selahaddîn-i Zerkûbî ve Hüsâmeddîn Çelebî gibi[13] Şemseddîn-i Sivâsî’nin sırdaşı olmuştur. Recep Efendi, Sivâsî’nin ailesi, talebeleri, eserleri, halifeleri, devlet erkânı ile münasebetleri ve üstatları gibi hemen her konuda ona en yakın isim olarak bilgiler nakletmiş ve onun verdiği bilgiler çeşitli kaynaklarda nakledilerek bizlere kadar ulaşmıştır.[14]
O, Şemseddîn Efendi’nin döneminde bağlantısı olan âlim ve velilere kadar onun hayatına dâir geniş bir bilgi yelpazesini bizlere ulaştırmıştır.[15] Sivâsî’ye olan bu yakınlığı nedeniyle olsa gerek onun cenaze namazını kıldırmak da Recep Efendi’ye nasip olmuş ve Şemseddîn Efendi’nin cenaze süreci ile ilgili bilgileri de Recep Efendi nakletmiştir.[16]
Sivâsî’nin, Recep Efendi’nin kendisine olan yakınlığına işaret ettiği şu cümle ile çalışmayı noktalamak istiyoruz: “Evladım, yakınlık olarak Hz. Muhammed (s.a.v.)’e Hz. Ali (r.a) nasıl yakınsa sen de bana öylesin.”[17]
[1] Cengiz Gündoğdu, Bir Türk Mutasavvıfı Abdülmecîd Sivasî, Hayatı, Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Anlara 1999, s.43.
[2] Yaptığımız hesaplama neticesinde Recep Efendi’nin yedi yaşından itibaren Şems-i Sivâsî’nin ilim ve manevî yönünden istifade ettiği sonucuna ulaştık. Şöyle ki Şems-i Sivâsî 1597’de vefat etmiştir. Bu rakamdan elli yılı çıkardığımız zaman 1547 yılını elde ediyoruz. Recep Efendi 1540’ta dünyaya geldiğine göre kendisi yedi yaşından itibaren Hazret’in ilim ve manevî tesir halkasında bulunduğunu ifade etmek istemiştir.
[3] Receb-i Sivâsî, Necmü’l-hüdâ fî menâkıbı’ş-Şeyh Şemsüddîn Ebi’s-senâ (Şems-i Sivâsî Menâkıbnamesi), Hazırlayan: Fatih Çınar, Büyüyenay Yayınları, İstanbul 2020, s.117.
[4] Sivâsî, Necmü’l-hüdâ, s.109.
[5] Şemseddîn Efendi’nin devlet erkânı ile münasebetleri ve halifelerine dâir de en detaylı bilgiyi Recep Efendi nakletmiştir. Sivâsî, Necmü’l-hüdâ, s.99-108, 115-132.
[6] Sivâsî, Necmü’l-hüdâ, s.31-35.
[7] Sivâsî, Necmü’l-hüdâ, s.112.
[8] Post-nişîn: Şeyhin vefatından sonra onun yerine geçen kimse için kullanılan bir tabir. Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Anka Yayınları, İstanbul 2005, s.504.
[9] Gündoğdu, Bir Türk Mutasavvıfı, s.56; Kadir Özköse, “Osmanlı Devleti Döneminde Sivas’ın Tasavvufî Kültür Yapısı”, Osmanlılar Döneminde Sivas Sempozyumu Bildirileri, Sivas Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Sivas 2007, s.2, 44.
[10] Sivâsî, Necmü’l-hüdâ, s.133-143.
[11] Receb-i Sivâsî, Risâle fî usûli’l-Halvetiyye, Beyazıt Kütüphanesi Veliyüddin Efendi Bölümü, No: 1836, vr.103a–111b.
[12] Sivâsî, Necmü’l-hüdâ, s.113.
[13] Eflâkî, Eflâkî, Menâkibü’l-Ârifîn (Âriflerin Menkıbeleri), Çeviren: Tahsin Yazıcı, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1989, c.II, s.121-145, 158-160; Sipehsalâr, Sipehsalâr, er-Risâle, (Mevlânâ ve Etrafındakiler), Çeviren: Tahsin Yazıcı, İstanbul 1977, s.102-108, 131-132.
[14] Osman Türer, Mehmed Nazmi-Hediyyetü’l-İhvân, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 1982, s.123; Müstakim-zâde Süleyman Saadeddîn, Hülâsatü’l-Hediyye, Millet Ktp., Ali Emiri, Şer’iyye, no.1082, vr.23a.
[15] Sivâsî, Necmü’l-hüdâ, s.119-123.
[16] Sivâsî, Necmü’l-hüdâ, s.130.
[17] Sivâsî, Necmü’l-hüdâ, s.149.
Fatih ÇINAR
YazarDarendeli Osman Hulûsi Efendi’nin Ağabeyi Ahmet Nûri Efendi’nin Kültürel MuhîtiAnadolu’nun yakın tarihinde ilmî gayretleri, vakıf hizmetleri ve gönüller ihyâ eden adımları ile derin izler bırakan isim...
Yazar: Fatih ÇINAR
Binlerce yıldır felek, devredip durmaktadırKâinat saatini, sürekli kurmaktadırKendini bu âhengin, dışında tutanlaraÇelikten topuzuyla, gürzüyle vurmaktadırPutlara tapanları, bir bir belirleyerekKalbin...
Şair: Bekir OĞUZBAŞARAN
Ahmed Efendi, ismi Yozgatla özdeşleşmiş gönül erlerindendir. Yozgat ve çevresinde vesîle olduğu hizmetleri, yetiştirdiği talebeleri ve irşâd faaliyetleriyle gönüller fetheden Ahmed Efendi, Nakşbendî T...
Yazar: Fatih ÇINAR
Sûfîler tasavvuf ilmini diğer İslâmî ilimlerden soyutlayarak salt bir şekilde ele almamışlardır. Diğer İslâmî ilimlerle iştigâl eden İslâm ulemâsı da tasavvuf ilmiyle kabul veya ret bağlamında bir şek...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE