Helal Dairede Güzellik Anlayışı
Müslüman güzellikleri deren, toplayan bir konumdadır. Onun güzelliklere düşman pozisyonunda olması düşünülemez. O her bir güzelliğe Yüce Allah’ın bir eseri gözüyle bakar. İslâm âlimlerinin de söylediği gibi; helal dairesi geniştir ve zevke kâfidir. Kur’an’da iki yüz civarında “husn/güzel” kökünden isim ya da fiil vardır. Secde Sûresi 7. ayette “O Allah ki yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır.” buyrulur. Yine Kur’an Yüce Allah’ı, en güzel isimlerin sahibi (esmaü’l-hüsna) olarak tanıtır. Bu ne demektir? Yüce Allah’ın bütün sıfatları, isimleri ve fiilleri “hüsn” yani “güzel” demektir.
Cennet muhsinler içindir Bakara Suresi 112. ayette cennetin “muhsinler”in yani güzellikler yapan insanların ödülü olacağı Müslümanlara vaat edilir. Namazlarda hep okunulan “Rabbena” dualarında; “Allah’ım bize dünyada ve ahirette ‘güzellik’ ver.” diye dua edilir. Zümer Sûresi 18. ayette; “Sözleri dinleyip onların en güzeline uyarlar.” ifadesinde güzel sözün önemine işaret edilir. Bütün bunlar Müslümanların güzelliklerle iç içe olduğunu ve onlarla arasının iyi olduğunu gösterir. Nitekim bütün güzellikleri yaratan Yüce Allah Müslümanların kendilerini güzelliklerden mahrum bırakmalarını istememiştir. Buna işaret eden bir tek ayet bile yoktur. Tam tersi rızıkların tayyip/hoş olanlarından istifade etmek tavsiye edilmiştir.
Müslüman estetikle alakalıdır Müslümanın kendisine göre bir güzellik anlayışı vardır. Misalen güzelce bir bahçe oluşturmak, güzel çiçekler yetiştirmek, saçlarını güzelce taramak, güzel ve doğal kokular sürmek, güzel ve temiz elbiseler giymek, güzel sanatlara ilgi duymak, hat ve tezhip gibi zarif meşgalelerle uğraşmak, güzel ürünler ortaya koymak, dinin buyruklarına uygun olan musiki dinlemek, Müslümanın estetikle olan yakın alakasını yansıtan alternatiflerdir. Hatta bunlara bazı insanların güzel kaynak sularına, maden sularına, ayrana veya semaverde demlenmiş güzel bir çaya olan merakını da ekleyebiliriz.
Veya bir insan gittiği yerlerdeki yöresel yemekleri tatmak istiyor, her gittiği yerdeki tatlı sulardan içiyorsa veya oranın doğal güzelliklerinin resmini çekiyorsa İslâm o insanın bu türden meşru estetik zevklerine de bir yasak koymaz. Elbette ki Müslümanın da yeryüzündeki güzelliklerden istifade etmeye hakkı vardır. Yeter ki haram daireye girilmesin. Yenilsin, içilsin fakat israf edilmesin… Her nimet ayrı bir şükre vesile olsun.
Güzel kokular koklamak içindir Yüce Allah Rahman Sûresi’nde güzel kokulu bitkiler (reyhan) yarattığını söylemektedir. Yüce Allah güzel kokulu bitkileri yarattığına ve bunu Rahman Suresi’nde hatırlattığına göre insanların o güzelliklerden istifade etmesinin bir sakıncası olmasa gerektir. Müslüman yasaklara riayet ettiği takdirde güzel olan her şeyle ilgilenebilir ve güzel olan her şeye sahip de olabilir. Kazandığımız malımızın zekâtını verdikten sonra şayet sadaka olarak da yeteri kadarını vermişsek, zengin olmanın dine göre bir sakıncası yoktur. Nitekim fakir sahabilerle birlikte İslâm’a en büyük hizmetleri Hazreti Ebu Bekir (r.a.) ve Hazreti Osman (r.a) gibi zenginlerin yaptığını da unutmamamız gerekir.
Müslümanın bir takım estetik zevkleri ebetteki olacaktır. Ancak bu zevkleri Müslüman olmayanların veya dini hassasiyetleri olmayanların zevklerinden farklı olsa gerektir. Zira Müslümanın estetik anlayışında bir sadelik söz konusudur. Zaten asıl güzellik de sade olan bir güzellik değil midir? Biz burada Müslümanın güzellik anlayışı derken her türlü yapaylıktan uzak olan saf bir güzellikten bahsediyoruz.
Bir örnekle konuyu açmaya çalışacak olursak şu örneği verebiliriz: Süslerini hoyratça sergileyen adeta görsel bir nesneye dönüşmüş bir bayanın İslâm’ın estetik olgusuyla bağdaştığını söyleyemiyoruz. Ama diğer taraftan Müslümanın estetikle ilgili olan bir hikmet yitiğini Aristo’nun şu ifadelerinde bulabiliyoruz: Aristo’ya sorarlar: “Kadınlarda en çok hoşa giden şey nedir?” Aristo şu cevabı verir: “Yüzlerindeki hayâ neticesinde oluşan kızarmadır.” Bu söz bize “Hayâ imandandır.”[1] hadis-i şerifini hatırlatıyor.
Buradaki aynı hikmete Muhammed İkbal’in şu ifadelerinde rastlıyoruz: “O köylü kızın yerine bakışında mahşerler kaynaşan, fikri batı uygarlığının ışığı ile kirlenmiş görünüşte kadın fakat kendinde gerçek kadınlıktan eser olmayan sözde kadın geçti. Kendinde hayâ duygusu kalmamış, hürriyetinin sonucu küstahlık ve fitne olmuştur. Onun ilmi annelik yükünü taşıyamadı. Onun karanlık gecesinde bir tek yıldız doğmadı.”
Müslümanda olması gereken ideal güzellik anlayışına ulaşabilmemizin yolu Yüce Allah’ın güzel dediğini tespit edebilmemize bağlıdır. Yüce Allah tabiatı çok güzel bir şekilde yaratmıştır ve tabiatta arkasındaki fona uymayan, dikkat çeken, uygunsuz hiçbir renk veya ton yoktur. Demek ki tabiatı ibret nazarıyla gözlemleyen Müslüman, her türlü dikkat çekicilikten, yapaylıktan, göz alıcılıktan uzak sade bir güzelliği savunan bir konumdadır. Bu anlayışı Müslüman mükemmel yaratılmış tabiata bakarak kazanabilir. Ki Peygamber Efendimiz’in sünnet-i seniyesine riayet etmek de bizi yine aynı kapıya çıkartır.
Tekrar Rahman Suresi’ndeki “reyhan” ifadesine dönecek olursak, ayette güzel kokulu bitkilerin örnek verilmesi bizim bu nimetler içinde iken bir mahrumiyetler alanını savunmamızın da önüne geçer. Söz konusu ayette; “Yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler vardır.”[2] denildiğine göre burada onlardan istifade etmemize de bir teşvik olduğu söylenebilir. Yüce Allah’ın nimetlerini kulunun üzerinde görmek istemesiyle ilgili hadisleri ve mezhep imamlarının bilinen bazı öğütlerini de hatırlayacak olursak bu söylediğimizi daha iyi desteklemiş oluruz.
Müslüman güzeli daha da güzelleştirir Müslümanlıkta güzellik kıstaslarını ve estetik anlayışını “Rab” belirlemektedir. Bu belirleme genel bir belirlemedir ve ahlak alanından bağımsız bir belirleme değildir. Müslüman için ahlaksızca bir görüntü asla “güzel” kabul edilmez. Bunun güzel olduğunu iddia edenler, İslâm’ın kıstaslarını değil nefis ve şeytan ikilisinin kıstaslarını benimseyenlerdir. Güzel yaratılmış yeryüzünü daha da güzelleştirmek ise Müslümanın düzene olan katkısıdır.
Merhum Ali Ulvi Kurucu’nun bu konuda çok güzel bir sözü vardır: “İslâm çirkini güzelleştirir, güzeli daha güzel yapar.” Yüce Allah insanları ne olduğu belirsiz izafi bir “güzellik”e çağırmaz. Yüce Allah insanları iyiye ve güzele teşvik etmiştir ve iyi ve güzeli ahlak irtibatlı açıklamıştır. İslâm’a uygun olmayan bir şeye “güzellik anlayışı görecelidir” kılıfıyla “güzeldir” demek bir Müslümanın tavrı değildir. Müstehcen bir heykel bazılarına göre güzel olarak nitelendirilebilir, hatta bazıları bu heykelin bir sanat harikası olduğunu da iddia edebilir. Fakat bütün bu mülahazaların Müslümanın estetik anlayışıyla bir alakası yoktur.
Müslümanın estetik anlayışının temelinde onun ahlak anlayışı yatmaktadır. Bu nedenle İslâm ahlakına uygun olan her türlü güzellikle Müslümanın ülfet etmesinin herhangi bir sakıncası olamaz. Helal daire içinde kalındığı müddetçe güzellikler hepimiz içindir.
[1] Buhari, İman, 16.
[2] 55/Rahman, 12.
Aydın BAŞAR
YazarArtuklu Mühendisi CezerîArtuklular; Hasankeyf, Mardin ve Harput olmak üzere üç ayrı merkezde, XIII. ve XV. yüzyıllar arasında birbirleriyle ilişkili ama bağımsız üç beylik hâlinde yaklaşık 300 yıl hük...
Yazar: Resul KESENCELİ
Bilim, bir medeniyeti inşa ederken, kazanımların kalıcılığını sağlayan bir unsurdur. Bilim, özgür düşünceyle meczedildiği vakit toplumların itici gücü haline gelir. Böylece toplumların kalkınma ...
Yazar: Kemal DEMİR
Dudağımdan bal akar,Dilim Türkçedir benim.Mis gibi anne kokar,Dilim Türkçedir benim.Has bahçemde yeşeren,Çiçeği yediveren;Önüme güller serenDilim Türkçedir benim.Odur göğsümde nişan,Odur bana şeref şa...
Şair: Yusuf DURSUN
İnsan bu yeryüzü gurbetine sürgün edilmeden önce cennette idi. Murâd-ı ilâhî ile dünyaya hilâfet vazifesiyle tavzîf edilerek gönderildiği günden beri ayrılık acısı ile kıvranıp durmakta aslî vatanına ...
Yazar: Mahmut KAPLAN