Şehir ve Medeniyet
Yerleşimi belli bir plana göre olan, belediye hizmetlerinin yürütüldüğü, 10.000’in üzerinde nüfusun yaşadığı, halkı ticaret ve sanayi ile uğraşan yerlere şehir denilmektedir. Şehirler genellikle düz alanlarda kurulur. Tarihte şehirlerin, savunması kolay olsun diye, vadilere kurulduğu da görülmektedir. Şehrin ortasında çarşı, okullar, cami, kıraathaneler, parklar ve toplu yaşam alanları bulunur.
Müslümanların şehir planlamasında şehrin merkezinde cami, çarşı ve medreseler yer almıştır. Büyük caddeler camiye ve şehir merkezine, sokaklar ise caddelere çıkacak şekilde planlanmıştır. Bağdat’ta mahallelerin bu anlayışa göre yapıldığı görülmektedir. Manisa’nın tarihî mekânlarının da bu şekilde olduğu dikkat çekmektedir.
Şehre Arapçada medine denilmektedir. Medine, medeniyetin kurulup geliştiği yer anlamına gelir. Mekke, Hz. İbrahim’in eşi Hz. Hacer ve oğlu Hz. İsmail (a.s.)’ı, Kâbe’nin olduğu yere bırakması, daha sonra da Yemen’den göçüp gelen Cürhümlülerin de buraya yerleşmesi ile oluşmuş, 4000 yıllık mazisi olan kadim bir şehirdir. Eski adı Yesrip olan Medine de Hicret’ten sonra her bakımdan İslâm’ın örnek şehri hâline gelmiştir. Medine’de -son asra kadar- evlerin Mescid-i Nebevi’den daha yüksek olmaması için üç kattan fazla yapılmasına izin verilmemiş ve yeşil alanlar korunmuştur.
İslâm şehir mimarisinde evler tek, iki, en fazla üç katlıdır. Evler çoğunlukla ahşap ya da kerpiçten, cami ve medreseler taştan yapılmıştır. Evlerin bir ömürlük, cami ve medreselerin ise evladiyelik olması amaçlanmıştır. Evlerin önünde duvarı yüksek avlu bulunur, kapı sokağa ya da caddeye açılır. Dış kapılarda biri tok sesli, diğeri ince ses çıkaran iki adet tokmak bulunur. Erkekler tok sesli tokmağı, kadınlar ise ince sesli tokmağı kullanır. Buna göre, kapıyı evin erkeği ya da kadını açar. Evler, cami ve medreselere yürüme mesafesindedir, evden ezan sesinin duyulması önemlidir.
Evin hanım ve kızları namahremin göremeyeceği, kendilerine ait olan özel alanlarda, rahat kıyafetlerle dolaşabilmektedirler. Evin pencereleri açık alana bakar. Evin girişinde, selamlık denilen bir sahanlık bulunulur. Eve gelen misafirler, önce selamlık kısmında karşılanır, kısa hâl hatır sormayı müteakip hanımlar haremlik olarak adlandırılan kısma geçerler. Tarihî evlerde, her odaya gömme dolaplar şeklinde banyo yeri yapıldığı, böylece mahremiyete özen gösterildiği dikkat çekmektedir.
18. yy’dan itibaren İslâm dünyasında başlayan Batılılaşma furyası şehir planlarını da temelden değiştirmiştir. Şehirler kent ve site hâlini almıştır. İnsan merkezli zarif yapılı müstakil evlerin yerine, çok katlı binalar ve binalar içinde daireler yapılmıştır. Avrupa kültüründe evler, akşam yatmak için kullanılan bir barınak olarak görülür, Müslümanların haneye ve yuvaya yüklediği anlamdan çok uzaktır. Avrupalılar, Müslüman komşularına, “Akşamları yatacağınız eve neden bu kadar özen gösteriyor ve masraf yapıyorsunuz?” şeklindeki soruları ile kendi ev kültürlerini de dolaylı olarak ortaya koymaktadırlar.
İslâm ülkelerinde ve Türkiye’de de Avrupa kültürüne göre yapılan şehir, apartman ve daire planlamalarında, tarihte İslâm kültürüne göre planlanan hane kültüründeki birçok özellik kaybedilmiştir. Camiler ve minareler, yüksek binalar arasında görünmez hâle gelmiş, ezan sesi büyük şehirlerin mahallelerinde, sitelerde duyulamamaktadır. Bazı mütedeyyin mahalle sakinleri, site içinde bodrum katlarında mescitler açarak ibadet yerleri oluşturmaktadır. Bu durum ise İslâm’ın mehabetiyle bağdaşmamaktadır.
Apartman dairelerinde aile mahremiyeti de kısman kaybolmaktadır. Ses yalıtımının olmadığı binalarda üst, alt ve yan komşudan sesler duyulmakta, karşı binada oturanlar perdesini çekmemişse görülmekte, hangi televizyon kanalını izlediği anlaşılabilmektedir.
Avrupa kent mimarisinin hayatımıza girmesiyle yeşil ve ferah alanlar da azalmıştır. İnsanlar yeşili sadece parklarda ve çiçek saksılarında görebilmektedirler. Kent hayatıyla birlikte cemaat, millet, ümmet anlayışı da zayıflamış, insanlar bireyselleşmiş ve yalnızlaşmıştır. Hafta içi anne baba işe, çocuklar ise kreşe veya okula gitmektedir. Komşular arasında dayanışma oldukça azalmıştır. Eskiden, Ahmet Beyler, Emine Hanımlar şeklinde anılan komşuların adı bile bilinmemekte, oturduğu dairenin numarasına göre 12 numaradakiler, 5. kattakiler şeklinde anılmaktadırlar. Bir köy nüfusunu barındıran 50-60 daireli binalardaki insanlar, hasta olan, zor durumda kalan komşularından bîhaberdir.
Kent kültürü ve yaşamı ile kaybolan değerlerin yeniden ihyası için sitelerde mescit, çocuklar için derslik, yaşlı, genç ve kadınlar için ayrı ayrı sohbet odaları açarak cemaatleşmeye ve dinî sosyalleşmeye ortam hazırlanmalıdır.
20.yy’da başlayan hızlı sosyal değişim, İslâm toplumunu kökeninden koparırken yeni bir kimlik de inşa edememiş, fert ve toplumları kimlik bunalımına sevk etmiştir. Bu hızlı sosyal değişimi Üstad Şair Necip Fazil Kısakürek şöyle ifade etmektedir:
Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem
Üst kat elinde tesbih, ağlıyor babaannem
Orta kat mavs oynayan annem ve âşıkları
Alt kat kız kardeşimin tamtamda çığlıkları
Bir kurtlu peynir gibi ortasından kestiğim
Buyrun ve maktaından seyredin, işte evim.
Emine Büşra YÜKSEL
Yazarİslam dini, insanların hem aklına hem de gönlüne hitap eder. Davette, gönül dilini kullanır. İslam’ın mesajı gönüllere hitap eder, zira imanın mahalli kalptir. İnsanlar, dinini dili ile ikrar ederler,...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
S(ev)gi evde başlar…S(ev)gi…S(ev)…Ev…Hepsi sevginin içinde barınan sözcükler…Ve en çok da ev ile özdeşleştirdiğim sözcüktür s(ev)gi…Bir eylemse sevgi! Yüreğin, bedenin en çok huzur bulduğu idiyse bu e...
Yazar: Nilüfer Z. AKTAŞ
Kardeşlik; beşerî ilişkilerde kan bağı ve duygusal bağ ile kurulan bir yakınlığı ifade eder. İnsanlar, ya bir anne ve babadan olmaları hasebiyle kan kardeşidir ya da inanç ve gönül bağı sebebiyle meca...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Beğenilme ve takdir edilme duygusu insanın fıtratında vardır. Yaptığı işin beğenildiğini gören insanın şevki artar, daha güzel işler yapmaya motive olur. Fakat insanların beğenisi sürekli olmadığı gib...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL