Osmanlılar Dönemi’nde Yaşamış Darendeli Meşhur Devlet Adamları
Tarihî ve kültürel birikimi, yetişmiş insan unsuru ile temayüz eden Darende, özellikle Osmanlı Devleti zamanında yetiştirdiği paşalar, devlet adamları, âlimler ve mutasavvıflar ile ünlenmiştir. Osmanlılar döneminde 2 sadrazam, 4 vezir, 30 paşa (vali) devlet hizmetinde bulunmuştur. Bunlardan bir kısmı, hem ülke çapında hem Darende’de birçok eser vücuda getirmişlerdir.
Bu şahsiyetlerin en tanınmış olanlarının isimleri şöyledir: Kör Hüseyin Paşa, Beşir Mehmet Paşa, Sarı Abdurrahman Paşa, Zeynelabidin Paşa, Sadrazam Mehmet Paşa, Hasan Rıza Paşa, Hacı Hüseyin Paşa, Yusuf Paşa, İbrahim Paşa, Sadrazam Topal İzzet Mehmet Paşa, Hanifi Ağa, İzzet Hasan Efendi, Hacı Hilmi Efendi gibi şahsiyetlerdir. Biz, bu ve müteakip sayıda, bunlardan sadece Sarı Abdurrahman Paşa, Cebecizâde Mehmed Paşa, Hasan Rıza Paşa ve İzzet Mehmed Paşa’nın biyografilerine yer vereceğiz.
“Sarı” Abdurrahman Paşa
Abdurrahman Paşa, Darende’nin eski ve köklü ailelerinden olan Cebecizâdelere mensuptur. Ailenin yetiştirdiği en meşhur devlet adamıdır. “Sarı Abdurrahman Paşa” adı ile maruftur. 18. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin çeşitli vilayetlerinde valilik yapmıştır.
Abdurrahman Paşa’nın ne zaman, nerede doğduğu ve hayatının ilk dönemine ait kaynaklarda tatminkâr bir bilgi mevcut değildir. Kayıtlarda daha çok Osmanlı Devleti’nde tayin edildiği resmî vazifeler münasebetiyle malumatlara rastlanmaktadır. Onun 1750’li yılların başlarından itibaren Osmanlı’nın başşehri Dersaadet’e gelmesi, kabiliyet ve liyakatiyle kısa zamanda arzı endam etmesi ve Osmanlı Devleti’nin 18. yüzyıla damgasını vurmuş valilerinden birisi mevkiine yükselmesinin kısa öyküsü şöyledir:
1750’lerin başında İstanbul’a adım atan Abdurrahman Paşa, “Kapıcıbaşı” göreviyle Osmanlı Sarayı’na girmeye muvaffak olmuştur. Temmuz 1755’de Çavuşbaşı’lığa yükselerek sarayda dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır. Terfi basamaklarını hızla tırmanan Paşa, birkaç yıl sonra Osmanlı Devleti’nin gözde yöneticileri arasına girecektir. Bundan sonraki süreçte, birbiri ardı sıra tayin edildiği idarecilik vazifeleriyle, taşranın aranan ve tercih edilen valilerinden olacaktır.
1756’da ilk olarak vezir rütbesiyle Maraş valiliğine atanmıştır. Bunu 1758’de Cerde ve Trablusşam Başbuğluğu, 1759’da Konya valiliği takip etmiştir. 1760’da bir süreliğine memleketi Darende’de mecburi ikamete tâbî tutulmuştur. Yakın dostlarından Muhammed Darendevî’nin verdiği bilgilere göre Abdurrahman Paşa, iki sene sonra 1762’de Trabzon valiliğine, müteakiben de 1763’de Erzurum valiliğine tayin edilmiştir. Mehmet Süreyya’ya göre Abdurrahman Paşa, 1762’de Trabzon valiliğine ilave olarak, Muhassıl Yılanlızâde’yi tedip etmek üzere 1766’da Aydın Sancağı valiliğine de tayin edilmiştir. 1764’de Diyarbakır valiliği yaptıktan sonra 1766’da Seraskerlik sıfatıyla tayin edildiği Erzurum valiliği, Sarı Abdurrahman Paşa’nın son resmî vazifesi olmuştur. Sivas’ta da valilik yaptığı yönünde rivayetler vardır.
Çeşmîzâde Mustafa Efendi’ye göre Abdurrahman Paşa, Gürcistan tarafındaki olaylara binaen bazı önlemler almak üzere Erzurum valiliğine tayin olunmuştur. Kendisinin idaresinde olan Aydın Sancağı’nda, Eğirdir kasabası ahalisinden “Yılanlı Musa” adıyla nam kazanmış bir eşkıya reisi türeyince, bu meseleyi halletmek için Aydın’a gönderilmiştir. Eğirdir tarafına gelince, kendisine bağlı olan Teke mutasarrıfı Ahmed Paşa’yı da yardıma çağırmıştır. Eğirdir Kalesi’nde sıkıştırılan Yılanlı Musa, Hadim kasabasına kaçarak Hadim müftüsünün oğullarına sığınmıştır. Hadim müftüsü ise, Abdurrahman Paşa’nın şeyhi olup, çok hürmet ettiği zatlardan biriydi. Müftünün oğullarının devreye girmesi sonucu Abdurrahman Paşa, ceza ödemesi ve Hadim kasabasında kalması karşılığında Yılanlı Musa’yı affetmiştir.
Bu meseleyi hallettikten sonra dönüş yolunda Isparta’da rahatsızlanan Abdurrahman Paşa, Ocak 1767’de vefat etmiştir. Kaynaklara göre nüktedan ve ilmî hüviyete sahip bir zat idi. Oğlu Müderris Mustafa Efendi, 14 Şubat 1778’de vefat etmiştir. İstanbul’da Ayrılık Çeşmesi denilen yerde bulunan mezarlığa defnedilmiştir.1
Cebecizâde Mehmed Paşa
Darende’nin, çıkardığı paşalarla ünlenmiş Cebecizâdeler ailesinin Osmanlılar Devri’nde yetiştirdiği şöhretli diğer bir paşa da Cebecizâde Mehmed Paşa’dır. 1714’de Darende’de dünyaya gelmiştir. Babasının adı Mahmud’dur. Darendeli Sarı Abdurrahman Paşa’nın da yeğenidir. Yüksek tahsilini İstanbul Süleymaniye Medresesi’nde tamamlamıştır. Abdurrahman Paşa’nın yeğeni olması hasebiyle Osmanlı Sarayı’nda vazife alması kolay olmuştur. Kendisine Kapıcıbaşılık görevi verilmiştir. 1747’de -Safevi Hanedanı’nı sona erdiren- Nadirşah’a elçi olarak gönderilen Kesriyeli Ahmed Paşa’ya kethüdalık etmiştir. Sonraki yıllarda devletin verdiği başka mühim işleri de büyük bir muvaffakiyetle yerine getirmiştir. Bu yüzden, 21 Mart 1768’de Birinci İmrahor tayin edilmesi sürpriz sayılmamıştır.
1764’de Gümüşhane naipliğine atanan Darendeli Mehmed Paşa, bir süre sonra Burgaz Hisarı muhafızlığında bulunmuştur. Vazifesini başarıyla eda etmesinden ötürü Sultan I. Abdülhamid’in silahdarı Seyyid Mehmed Efendi (Karavezir Seyyid Mehmet Paşa), bu hizmetini padişaha arz etmiştir. Padişah da onu 20 Aralık 1776’da sadaret kethüdalığı payesi ile ödüllendirmiştir.
Darendeli Hanifi Hoca, Mehmed Paşa’nın sadarete geçişiyle ilgili şu ilginç rivayeti nakletmektedir: Tebdili kıyafetle İstanbul Süleymaniye Medresesi’ne gelen Padişah I. Abdülhamid, orada tahsil yapan Mehmed Efendi’nin odasına da uğrar. Bu esnada Mehmed Efendi’ye şer’i konuya dair bir soru sorar. Aldığı cevap Padişah’ın hoşuna gider. Bunun üzerine Padişah, oradaki vazifelilere “Darendeli Mehmed Efendi’yi korkutmadan saraya getirin.” diye irade buyurur. Bir müddet sonra huzura çıkan Mehmed Efendi, Padişah’ın şu ferman-ı şahanesine mazhar olur: “Hukuk-u şer’iye cevabından memnun kaldım. Seni sadrazam kethüdası tayin ettim!”
Darendeli Mehmed Efendi, kethüdalığa getirilişinden 16 gün sonra, 5 Ocak 1777’de -yine Silahdar Seyyid Mehmed Efendi’nin tesir ve tavsiyesiyle- Derviş Mehmed Paşa’nın yerine veziriazam yapılmıştır. Vazifeşinas Cebecizâde Mehmed Paşa, 1 yıl 8 ay 5 gün sadarette kalmıştır. Sadrazamlığı sırasında, işlerine çokça müdahale eden Silahdar Seyyid Mehmet Efendi ile araları açılmıştır. Nihayet onun menfi telkinleri sonucunda Sultan I. Abdülhamid, 1 Eylül 1778’de Cebecizâde Mehmed Paşa’yı sadaretten azletmiştir. Bununla da yetinmeyip vezirlik rütbesini de kaldırmak suretiyle Bozcaada’da zorunlu ikamete memur etmiştir. Emval ve eşyası da müsadere edilmiştir.
Cebecizâde Mehmed Paşa, iki ay kadar Bozcaada’da kaldıktan sonra Padişah’ın affına uğramış ve vezirlik rütbesini geri almıştır. 11 Kasım 1178’de İnebahtı muhafızlığına, 16 Haziran 1779’da da İçel sancağına nakil olmuştur. 28 Ekim 1779’da ise emekliye ayrılarak Darende’de ikamet etmeye başlamıştır. Bu esnada Hatt-ı Hümayun’la Cidde valiliğiyle birlikte Sayda valiliğine de tayin edilmiştir. Kendisine verilen son vazife, 8 Şubat 1784’de Erzurum valiliği ve ordu kumandanlığı olmuş; ancak Mehmed Paşa fiilen görevine başlayamamıştır. Zira ulağın fermanı getirmesi, Mehmed Paşa’nın cenazesinin yıkanması esnasında vuku bulmuştur. Beldenin ileri gelenleri ve âlimlerin ısrarı üzerine “Ferman-ı Hümayun yerini bulsun.” denilerek ferman, kefeni içerisine konulmuştur.
Cebecizâde Mehmed Paşa 18 Nisan 1784 tarihinde 70 yaşında iken Tahtalı Köyü’nde vefat etmiştir. Na’şı, Darende’de kendisi tarafından yaptırılan külliye içinde yer alan cami minaresinin güney tarafına, eski kütüphanesinin batısına defnedilmiştir.
Mehmed Paşa’nın, 11 Mayıs 1778 tarihine ait bir vakfiyesi bulunmaktadır. Bu vakfiyeden anlaşıldığı kadarıyla İstanbul, Gelibolu, Adapazarı, Sapanca, İzmit, Urfa, Elbistan, Maraş ve Darende’de çok zengin vakıflar ve vakıf eserler tesis etmiştir. Darende kasabasında halktan alınacak avarız vergisinin, vakıf gelirlerinden karşılamasını şart koşmuştur. Bu kadirşinas uygulamasıyla hemşehrilerinin gönlüne taht kurmuştur. Nakşbendî Tarikatı’na mensup olduğu nakledilen Paşa, Darende’deki vakıf gelirlerinin bir kısmını Haremeyn’e tahsis etmesiyle de, manevî değerlere verdiği önemi ve kutsal topraklara duyduğu hürmet ve muhabbeti göstermiştir.
Cebecizâde Mehmed Paşa, memleketi Darende’de cami, medrese, kütüphane, köprü, han, hamam, çeşme ve yollar yaptırarak adını ve hayratını ölümsüzleştirmiştir. Darende’nin Heyiketeği Mahallindeki cami, medrese ve kütüphaneyi, akrabası Sarı Abdurrahman Paşa’nın vakıf arazisi üzerine yaptırmıştır. Kütüphanesindeki kitaplar üzerinde Cebecizâde Mehmet Paşa’nın vakfı olduklarına dair mühür bulunmaktadır. Üzerinde “Vakf-ı haza Sadru’l-a’zam Muhammed Paşa ed-Darendevî” kaydı vardır.2
Dipnotlar:
1)Ahmed Akgündüz, Yaşar Baş, Said Öztürk, Darende Tarihi, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı Kültür Yayınları, İstanbul, 2002, s. 695-696; Selman Özsoy, Zaim Zadeler Silsile Neseb Tarihi, s. 12-22; Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmani, c. 3, s. 322; Hanifi Hoca Darende Tarihi, s. 8.
2)Ahmed Akgündüz, Yaşar Baş, Said Öztürk, Darende Tarihi, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı Kültür Yayınları, İstanbul, 2002, s. 698-703; Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmani, c. 1, s. 281, 294; c. 3, s 361; Ahmed Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, c. 2, s. 103; c. 3, s 110; Hanifi Hoca, Darende Tarihi, s. 6, 8, 10, 11; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. IV/1, s. 310; c. IV/II. Kısım, s. 424-425; İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul (tarihsiz), c. 5, s. 65.
İsmail ÇOLAK
YazarSözlükte "pişmanlık, nedâmet, geri dönmek, rücû etmek, dönüş yapmak, vazgeçmek” anlamına gelen tevbe, İslâmî terminolojide “insanın bilerek veya bilmeyerek işlediği hatadan, kusurdan, günahlarından do...
Yazar: Mehmet DERE
1870’lerden itibaren Avrupa ve Amerika’da, sözde ‘uygar’ insanları eğlendirmek amacıyla fuarlar ve hayvanat bahçeleri gibi yerlerde kolonilerden getirilen farklı renkten ve ırktan insanlar teşhîr edil...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Kırıldı paslı zincir, açıldı Ayasofya;Nur oldu gönüllere saçıldı Ayasofya!Ta ezelin ebede kapısıdır açılan,Selam durun ey dünya, Türk Çağı’dır geçilen!Mahzun minarelerden çifte ezan okundu,Arşa çıkan ...
Şair: Yusuf DURSUN
İsrail, Filistinlilere yönelik zulüm ve saldırganlıklarını tekrar tekrar sergilemekten bıkmıyor, kan ve gözyaşına doymak bilmiyor. Uçak, top ve tanklardan attığı tonlarca bomba ile milyonlarca Filisti...
Yazar: İsmail ÇOLAK