Sultan Abdülhamid’in Sadakatli Eşlerinden Müşfika Kadın
Sultan II. Abdülhamid’in dördüncü kadınıdır. Abdülhamid Han’ın en tanınmış ve saygın zevcelerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Gerçek adı Ayşe’dir. Resmî kayıtlarda, doğum tarihi 10 Aralık 1867, doğum yeri ise Hopa olarak geçmektedir. Bir kısım başka kayıtlar ve kaynaklarda, 1872 yılında doğduğu da rivayet edilmiştir. Abaza kökenli olup babası Abaza beylerinden Agırba/Ağır Mahmut Bey, annesi ise Emine Hanım’dır.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı çıkınca babası Mahmud Bey gönüllü olarak savaşa katılmıştır. Annesi Emine Hanım da üç çocuğunu yanına alarak Karadeniz sahiline göç etmiştir. Bir süre Trabzon yakınlarında kaldıktan sonra İstanbul’a gelmiştir. Eşinin halazadesi, Valide Sultan’ın çırağı Bezminigâr Hanım vasıtasıyla çocuklarıyla birlikte Sultan II. Mahmud’un zevcesi, Sultan Abdülaziz’in de annesi olan Pertevniyal Sultan'ın huzuruna kabul edilmiştir.
Pertevniyal Valide Sultan, bilhassa Müşfika Kadın’ın güzelliğini, mavi gözlerini, altın renkli saçlarını görünce pek beğenmiş ve annesi Emine Hanım’a: “Bu çocuklar benimdir. Evlat edinip yetiştireceğim. Asla geri göndermem, kalsınlar!” diyerek annesini ikna etmiştir. İşte sonradan ismi Müşfika’ya dönüşecek olan Ayşe’nin, Osmanlı Sarayı’ndaki hayat hikâyesi de böylece başlamıştır. Kız kardeşi Fatma ile beraber hareme alınan 3-4 yaşlarındaki Ayşe’ye, sarayda ilk önce Valide Sultan tarafından “Destizer” adı verilmiştir. Bu arada, eşinin savaşta şehit düştüğünü öğrenen annesi Emine Hanım, oğlu Şahin Bey ile birlikte, bütün ısrarlara rağmen geldiği yere geri dönmüş ve bir daha da kendisinden haber alınamamıştır.
Destizer, Pertevniyal Sultan’ın ölümüne kadar onun yanında kalmıştır. Hem hizmetini görmüş hem de iyi bir talim ve terbiyeden geçmiştir. Bu anlamda, Müşfika Kadın’ı yetiştirip Padişah’a layık bir hanım sultan haline getiren, Pertevniyal Valide Sultan olmuştur. Pertevniyal Valide’nin 1883’te vefat etmesinden sonra Destizer, tüm cariyelerle beraber Dolmabahçe Sarayı'na gönderilmiştir. Genç kızlık çağına adım atan Destizer, Dolmabahçe’deki bir muayede töreni sırasında Sultan II. Abdülhamid’in dikkatini çekmiş ve beğenisini kazanmıştır. Abdülhamid Han, Yıldız Sarayı’na alınan Destizer’i, bilahare, nikâhına almıştır. 12 Şubat 1886 tarihinde yapılan düğün töreniyle Destizer, Sultan Abdülhamid’in zevcesi konumuna yükselmiştir.
Abdülhamid Han’ın yeni eşine ilk hediyesi, kıymetli bir Mushaf-ı Şerif olmuştur. Adını da Kur’an’daki Enbiya Suresi’nin 28. ayetindeki “müşfikun” kelimesinden ilhamla, “Müşfika” olarak değiştirmiştir: “Sana bir isim vereceğim, niyet açacağım; Cenab-ı Hak bakalım, neyi kısmet edecek?” deyip Kur’an’ı açmış ve oradaki -aynı zamanda sureye ismini veren- “müşfikûn” kelimesinin gözüne çarpması üzerine: “İnşallah hakkımda pek hayırlı, müşfik bir kadın olacaksın!” diyerek ismini Müşfika koymuş ve mührünü “Müşfika Başikbal” şeklinde kazdırmıştır.
Müşfika Kadın, izdivaçtan bir yıl sonra, 1887’de, Ayşe Sultan’ı dünyaya getirmiştir. Mezide Mestan Kadınefendi’nin vefatı üzerine “Dördüncü Kadınefendi” unvanını elde etmiştir. Gerçekten de Müşfika Kadınefendi, Sultan Abdülhamid'in en gözde ve en vefalı hanımlarından biri olmuştur. Buna kızı Ayşe Osmanoğlu şöyle temas etmiştir: “Babamın devamlı olarak hizmetini gören iki haremi vardı. Biri Müşfika, diğeri Fatma Hanım idi. Günün yarısını birisiyle, diğer yarısını da öbürüyle geçirirdi.” Hatta Yıldız Sarayı’nda devamlı olarak Padişah’ın yanında bulunan tek eşi olduğu iddia edilmektedir.
Müşfika Hanım, Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilip Selanik’e sürgüne gönderilmesi esnasında da kocasını yalnız bırakmamış; devrik padişahın kaderini ve çilesini paylaşarak 1909’dan 1912’ye kadar onunla müşterek bir sürgün hayatı yaşamıştır. Balkan Savaşı’nın vuku bulması, Selanik ve Abdülhamid Han’ın düşman eline geçmesi tehlikesinin baş göstermesiyle İttihatçıların, eski hükümdarı 1912’de tekrar İstanbul’a getirmeleri ve Beylerbeyi Sarayı’na yerleştirmeleri üzerine Müşfika Kadınefendi de eşiyle birlikte buraya yerleşmiştir.
Zevcinin yanından ayrılmayarak, eşine olan muhabbet ve bağlılığını sürdürmüş ve ölümüne kadar hizmetini görmüştür. Kocası için her şeye katlanmaya razı olmuş, hiçbir zaman şikâyetlenmemiştir. Öyle ki, Sultan Abdülhamid’i hastalığı sırasında da hiç yalnız bırakmamış, ona çok iyi bakmıştır. Yine Abdülhamid Han, 10 Şubat 1918’de, eşi Müşfika Kadınefendi’nin kolları arasında ebedi âleme göç etmiştir.
Kızı Ayşe Sultan, babasının annesi ve etrafındakilerle helalleşmesini ve kader arkadaşı Müşfika Kadın ile aralarında geçen diyaloğu şöyle anlatmıştır: “Dilberyâl Kalfa içeriye girerek Mehmed Selim ve Ahmed Efendilerin geldiğini bildirince babam, “Biraz beklesinler...” diyerek sulu bir kahve istemiş. Şöhreddin Ali Ağa kahveyi getirerek içeri girince babam, annemin koluna dayanarak oturmuş. “Ver kahveyi, içeyim.” demiş. Babam, bu sırada odada bulunanlarla âdeta vedalaşmış. Önce annemin avucunu öperek: “Allah senden razı olsun!” demiş. Kahveden bir yudum içmiş; fakat ikinci yudumu içemeden, kahve annemin avucuna dökülmüş ve babam, yüksek sesle “Allah!” dedikten sonra başı annemin koluna düşmüş.
O zaman annem, “Efendimiz bayıldı. Doktor yetişsin!” diye bağırmış. Doktor Atıf Bey, koşarak gelince acı hakikati anlamışsa da henüz gafil olan odadakilere söylememiş. Atıf Bey, hâlâ babamı kollarında tutan ve kendisine bırakmak istemeyen anneme; “Bana bırakınız! Baygındır. Lazım gelen tedaviyi yapacağım. Siz hemen çıkınız!” diyerek sert bir tavırla annemi odadan çıkarmış. Bu suretle babam ebediyete intikal etmiş.”
Kocasının vefatının ardından Yıldız Sarayı’na gönderilen Müşfika Kadın, bir müddet orada kaldıktan sonra kızının yanına taşınmıştır. 1924 yılında Osmanlı Hanedanı’nın yurt dışına gönderilmesiyle, eşleri hayatta olmayan padişah ve şehzade hanımlarının Türkiye’de ikametlerine izin verildiği için, o da İstanbul’da kalmaya devam etmiş ve Gazi Osman Paşa’nın Serencebey Yokuşu’ndaki 53 nolu konağına yerleşmiştir.
Bu süreçte, Fransa’ya gitmek zorunda kalan biricik kızı Ayşe Sultan’ı yalnız bırakarak neden vatanda kalmayı tercih ettiği sorulduğunda, yine merhum zevci Abdülhamid Han’a sadakatini tazelemiştir: “Ecnebiler yüzümü görse, kabrinde efendiciğimin kemikleri sızlardı. Bu yüzden gitmedim, bağrıma taş basarak evladımdan ayrı kalmaya tahammül ettim!”
Cumhuriyet hükümeti, bir istisna yaparak, Osmanlı Hanedanı içerisinde sadece Müşfika Kadınefendi’ye maaş tahsis etmiştir. Dolayısıyla Müşfika Hanım, birçok hanedan mensubu gibi sefil bir vaziyete düşmeden, başkalarına el avuç açmaya muhtaç olmadan ve fazla parasızlık çekmeden yaşamını idame ettirmiştir.
Soyadı kanununu müteakip “Kayasoy” soy ismini almıştır. Kızı Ayşe Sultan, 1952’de Türkiye’ye döndükten sonra onunla yaşamıştır. 10 Ağustos 1960’da kızı Ayşe Sultan’ın ölümünü de gören Müşfika Hanım, uzun ve saygın bir ömür sürmesinin ardından, doksan küsur yaşındayken, 16 Temmuz 1961 tarihinde akşam saat 22.00’de bu konakta dünyasını değiştirmiştir. Bedeni, Beşiktaş’taki Yahya Efendi Türbesi’ne defnedilmiştir.
Bengisu HAYAT
YazarSultan II. Mustafa’nın kızı ve ilk çocuğudur. 30 Nisan 1696’da doğmuştur. Padişahın ilk çocuğu olması hasebiyle büyük şehirlere doğumunu bildiren fermanlar gönderilmiştir. Aynı devirde yaşayan Sultan ...
Yazar: Bengisu HAYAT
Hundi Hatun, Yıldırım Bâyezîd’in kızıdır. Ne zaman doğduğu ve geçmiş hayatı hakkında bilgi mevcut değildir. 1396 yılında gerçekleşen Niğbolu Zaferi’nden önce devrin manevî şahsiyetlerinden Emir Sultan...
Yazar: Bengisu HAYAT
İnsan hayatına yön veren ve geleceğini etkileyen iki seçim vardır. Bu iki seçim sağlıklı yapılırsa kişi bir ömür boyu mutlu olur. Yok, seçim sağlıklı yapılamazsa kişiyi zor bir hayat beklemektedir. Sa...
Yazar: M. Emin KARABACAK
İki şey ‘kalitesiz insan’ın özelliğidir:1- Şikâyetçilik2- Dedikoduİki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:1- Bakış açısını değiştirmek2- Karşınızdakinin yerine kendinizi koyabilmek.İki şey yan...
Yazar: Ayşe Gül PINAR