Yoldan Çıkmadan Yola Devam Etmesini Bilmeli
Aslında hepimiz yolcuyuz. İlk insanla başladı insanın yolculuğu. Atamız Hz. Âdem ile Hz. Havvâ’nın cennetten dünyaya gelişi ile başladı bu yolculuk. Ondan sonra da kesintisiz devam etti. Tabîî ki, bu yolculuk sürecinde yoldan çıkmadan yola devam edenler olduğu gibi, savrulanlar, yoldan çıkanlar da oldu.
Özelde her insan, kendi doğumuyla başladı yolculuğuna. Tıpkı şairin dediği gibi: “Ana rahminden geldik pazara, kefen aldık döndük mezara.” Aslında uzun gibi gözüken dünya yolculuğu bu bir cümleyle özetlenecek kadar kısa. Nitekim âhiret cenâhından baktıklarında dünyada onlarca sene kalanlar, bir gün yahut bir günden daha az kaldıklarını söyleyecekler ve diyecekler ki:
“Bir akşam vakti yahut bir kuşluk vakti kadar kalmışız dünyada. Kıyâmeti gördükleri gün dünyada ancak bir akşam yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış olduklarını sanırlar.”[1] “Cehennemdekilere Allah, ‘Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?’ der. ‘Bir gün veya daha az bir süre kaldık, sayanlara sor.’ derler. Allah, ‘Pek az kaldınız, keşke bilseydiniz! Sizi boşuna yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?’ der.”[2]
Ne kadar uzun yahut kısa olursa olsun, sorumlu her insana aklını kullanacağı ve değerlendirebileceği kadar ömür verilmiştir. Bir başka deyişle her mükellef insan kendine verilen süre kadar sorumluluk yüklenmiştir. Nitekim cehennemlikler, “Orada, ‘Rabb’imiz! Bizi çıkar; yaptığımızdan başka, yararlı iş işleyelim.’ diye bağrışırlar. O zaman onlara şöyle deriz: Öğüt alacak kişinin öğüt alabileceği kadar bir süre sizi yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Artık azabı tadınız, zalimlerin yardımcısı olmaz.”[3]
Önemli olan yolu, yol sahibinin ölçüleri doğrultusunda katedebilmek, ömrü bu şekilde değerlendirebilmek, belli sayılarla ifade edilen süreyi bereketlendirebilmektir. İnsan öyle bir yolculuk gerçekleştirmelidir ki, yaptığı bu fânî dünyanın sınırlı süresinde yaptığı bu yolculuk, ona ebedî âhiret yurdunu ve o yurdun saadetini kazandırabilsin.
Aslında ne kadar kârlı bir yolculuktur bu. Sonlu dünyanın, bize biçilmiş sınırlı süresinde gerçekleştireceğimiz bir kısa yolculukla, Yüce Yaratıcının rızâsını ve ebedî mutluluğu kazanabilmek. İşte böyle bir yolculuk çıkılmaya değer olan kutlu bir yolculuktur. İşte o yolculuk şairin, “Yol odur ki doğru vara, göz odur ki Hakk’ı göre.” diye nitelediği bir yolculuktur.
Yüce Rabb’imiz bu yüzden dinini tanıma ve yaşamaya dosdoğru yol ismini vermiştir.
“Bu, dosdoğru olan yoluma uyun. Sizi Allah yolundan ayrı düşürecek yollara uymayın. Allah size bunları sakınasınız diye buyurmaktadır.”[4]
“Allah benim de Rabb’im, sizin de Rabb’inizdir. O'na kulluk edin, bu doğru yoldur.”[5]
“Yüzükoyun sürünen mi, yoksa doğru yolda düpedüz yürüyen mi daha doğru yoldadır?”[6]
Peygamberimiz (s.a.s.)’i her insanın kendini bir yolcu gibi hissetmesini, bu dünyaya bel bağlamamasını istemiş ve asıl hedefin âhireti kazanmak olduğunu söylemiştir. “Dünyada bir garib, bir yabancı gibi, hatta bir yolcu gibi ol! Kendini kabir halkından biri gibi kabul et.”[7] “Benim dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu dünyada bir ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gibiyim.”[8]
Bu ve benzeri hadisler, dünyadan kopmayı ve dünya işleriyle ilgilenmemeyi istemiyor. Dünyaya gerektiğinden fazla değer vermekten, dünyevîleşmekten sakındırıyor. Zira sonuçta sınav yolculuğu bu dünya hayatında gerçekleşecek ve bu yolculuğumuz bize âhireti kazandıracaktır. Bu yüzden de sınavı başarıyla tamamlayanlar için bu yolculuk, kutlu bir yolculuktur.
Hayat düsturumuz, bu genel yolculuğun yanında bir de özel yolculuğa teşvik eder bizleri. Kur’ân’da ibret nazarıyla yeryüzünde gezip dolaşmayı emreden âyetlere vardır; “Yeryüzünde dolaşın da yalanlayıcıların/ günahkârların sonunun nasıl olduğunu görün.”[9] Yine Kur’ân, kâinat kitabının sayfalarında dolaşarak Yüce Yaratıcı’nın azamet ve kudretini görmemizi ister:
“De ki: ‘Yeryüzünde gezip dolaşın, bakın Allah yaratmağa nasıl başladı, sonra Allah, son yaratmayı da yapacaktır. Çünkü Allah, her şeyi yapabilendir.”[10]
“Allah'ın rahmetinin belirtilerine bir bak, yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphesiz ölüleri O diriltir. O her şeye Kadir'dir.”[11]
Bu ve benzeri âyetler, yeryüzünde ibretle gezmeyi, yaşanan ve görülenlerden ders almayı hedefe koyarak gayeli ve anlamlı bir seyâhat yapmayı ister. Öte yandan âyetler, gayesiz aylak aylak dolaşmayı ise kınamaktadır:
“Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden önce geçenlerin sonlarının ne olduğunu görsünler?”[12]
“Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce geçmiş kimselerin sonlarının nasıl olduğuna bakmazlar mı? Ki onlar kendilerinden daha kuvvetli idiler, yeryüzünü kazıp alt üst ederek onlardan çok imar etmiş kimseydiler ve onlara belgelerle peygamberler gelmişti. Böylece Allah onlara zulmetmiyor, onlar kendilerine zulmediyorlardı. Sonra Allah'ın âyetlerini yalan sayıp, onları alaya alarak kötülük yapanların sonu pek kötü oldu.”[13]
“Yeryüzünde gezip, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görmezler mı? Onlar, kendilerinden daha kuvvetliydiler. Göklerde ve yerde Allah'ı âciz bırakabilecek yoktur. Şüphesiz O bilendir, Kâdir olandır.”[14]
“Allah, ‘O kutsal yer, onlara kırk yıl haram kılındı; yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Sen, yoldan çıkmış millet için tasalanma.’ dedi.”[15]
İslâm mü’mine yol haritasını çizerken, bu yolculuğun Allah yolunda olmasını istemiş, yolculuğun bu çizgide sürebilmesi için de yolcular için her türlü tedbir alınmış ve onlara her türlü kolaylık sağlanmıştır. Sözgelimi yolda kalmış, ihtiyaç sahibi haline düşmüş yolculara yardım zekâtın verileceği kalemlerden sayılmıştır.
Bunun yanında yolcuların günlük namazları kısaltılmış, isterlerse yolcuların Ramazan orucunun sonraya bırakabilecekleri belirtilmiştir. İslâm’ın yolcuya yardım ve hizmete yönelik teşvikleri sonucu kültürümüz ve medeniyetimizde yolcular için konaklama yerleri olarak kervansaraylar gerçekten de saray konforunda yapılarak yolcuların hizmetine sunulmuştur. Bu tesislerin kuruluş amacı, günümüzdekinin aksine para kazanmaktan ziyâde yolda olanlara hizmettir.
İslâm yol kültüründe yolculuğa duâ ve yolculuk namazıyla çıkılır, yolculuk duâ ve ibadetlerle devam eder ve nihâyet yolculuk dönüşü de yine iki rekât şükür namazı kılınarak bu süreç tamamlanır. Bu, yolculuğun ibâdet bilinciyle yapılmasını ve yolculuğun günah yolculuklarına dönmemesini sağlar.
İslâm’ın yol kültüründe, Müslümanlar hep Allah yolunda yolcular olarak görülmüş, o yolda olanlara da her türlü imkân sağlanmıştır. Elbette Allah yolunda olanlar öncelikle, Allah’ın dininin tanınması ve yaşanmasının önündeki engelleri kaldırmak için mücâdele eden mücâhitlerin yolculuğudur. Ama Müslüman isterse, paçalarını sıvayıp çıktığı her yolculuğu Rabbin yolunda yolculuk eyleyebilir. İşte o zaman o yolun iki kutlu yolcusundan biri olan şairin dediği gerçekleşir, “Yol O’nun, varlık onun, gerisi hep angarya!” olur.
Elbette bu yol uzundur, menzili çoktur, zorlu yokuşlarında geçidi yoktur, ama bütün bunlara rağmen zorlu yokuşları aşan, yolu geçen ve menzile ulaşan yiğitler de eksik değildir. Öyleyse yoldan çıkmadan yola devam, boş durmadan koşturmaya devam diyoruz. Yolculukta hedefimizi doğru bir şekilde belirlemeli, meşrû hedeflere ulaşabilmek için yola koyulmalıdır. Elbette istikâmet çizgisinde kalarak yola devam edebilmek için –“önce refîk, sonra tarîk” anlayışıyla- yola çıkmadan bize maddî ve mânevî her konuda yardımcı olacak doğru yol arkadaşları seçmek de önemlidir. Mevlâ bütün koşturmalarımızı, yolunda yolculuk eylesin. Vesselam.
[1] 79/Nâziât, 46.
[2] 23/Mü’minûn, 112-115.
[3] 35/Fâtır, 37.
[4] 6/En’âm, 153.
[5] 3/Âl-i İmrân, 52.
[6] 67/Mülk, 22.
[7] Tirmizî, Zühd, 25.
[8] Tirmizî, Zühd, 44.
[9] 3/Âl-i İmrân, 137, 6/En’âm, 11, 16/Nahl, 36, 27/Neml, 69, 30/Rûm, 42.
[10] 29/Ankebût, 20.
[11] 30/Rûm, 50.
[12] 12/Yûsuf, 109.
[13] 30/Rûm, 9-10.
[14] 35/Fâtır, 44.
[15] 5/Mâide, 26.
Ali AKPINAR
Yazarİslâm, sorumlulukları önceleyen dindir. Sınav dünyasında önce sorumluluklarımızı bilmeli ve onları yerine getirmeliyiz ki, haklarımızı konuşabilelim. Başka kültürlerde haklar öncelenir, sorumluluklar ...
Yazar: Ali AKPINAR
Kur’ân-ı Kerim’de onlarca âyet Peygamberimiz’den, onun peygamberliğine inanmaktan, onu izlemekten ve ona itâatten bahseder. Bu âyetleri şu başlıklarda toplamamız mümkündür:Peygamber (s.a.v.)’e inanmay...
Yazar: Ali AKPINAR
Zincirleri kırdı şanlı bayraklar,Şükür vatan oldu yaslı topraklar,Bayram telaşında pembe şafaklar,Dünyanın son ümit çerâğıdır bu,Ufku selamlayan gül çağıdır bu.Zulüm, Hakk’a boyun eğecek elbet,Allah’ı...
Şair: Bestami YAZGAN
Endülüs, Medine-Şam merkezli kutlu İslâm Devleti’nin Akdeniz kıyılarından Batı Avrupa’nın içlerine kadar uzanan ve orada yeniden filizlenen şubesi. Sekiz asır (92-) Avrupa’yı aydınlatan İslâm medeniye...
Yazar: Ali AKPINAR