Cenâb-ı Allah’ın Rahmeti, Hz. Muhammed’in Şefaati
Yûnus Emre, tarihi şahsiyeti ile menkıbevî şahsiyeti arasında kalmış, hayat öyküsü halen netleşmeyen bir halk şairi sûfî olarak Anadolu insanının yakından tanıdığı birisidir. Hem onun hayatından bahseden kaynaklar hem de Yûnus Emre’ye nispet edilen eserlerin en eski nüshaları, yaşadığı varsayılan dönemden sonraya tekabül eder. Dolayısıyla Yûnus Emre’nin doğum tarihi de doğum yeri de net değildir.
Onun ümmi birisi olduğunu söyleyen de vardır medreseli olduğunu söyleyen de. Hacı Bektaş-ı Velî’den ve Tapduk Emre’den istifade ettiği bilinen Yûnus Emre, kendinden sonra aynı isimle yaşamış başka şairlerle de karıştırıldığı için bugün elimizde bulunan Yûnus Emre şiirlerinin ona aidiyeti de yer yer akademik tartışmalara konu edilmiştir.[1]
Bütün bu muğlaklığa rağmen net olan bir şey vardır ki o da halk muhayyilesinde çiçeklerle konuşan, ilmi kendini bilmekle özdeşleştiren, dervişliği tarif eden, meydan içre merdane Bizim Yûnus; insanımız tarafından benimsenmiş, sevilmiş ve şiirleri dillerden dillere gönüllerden gönüllere nakledilmiş muteber bir şahsiyettir.
O, edebiyatımızda millî tarzı keşfeden ve geliştiren isim olarak görülmüş, dili saf Anadolu Türkçesi olarak nitelendirilmiştir. Yûnus Emre’nin kuruculuğunu üstlendiği bu dil, tasavvufî duygu ve telakkilerin Türkler arasında yayılmasını ve benimsenmesini sağlamıştır. Çünkü Yûnus’un şiirleri sanat kaygısından uzak, sırf ilâhî bir hamleyle inşad edilmiş, didaktik ve faydayı hedefleyen samimi şiirlerdir.
Yûnus Emre’nin Hz. Peygamber (s.a.v.)’e övgü içeren bir şiirin özgün tarafları kısa açıklamalarla konu edilecektir. Bu na‘t, yazımızın başlığından da anlaşılacağı üzere merkeze Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ümmetine rahmet oluşunu alan bir anlam yelpazesine sahiptir.
"Ol âlem fahri Muhammed nebîler serveridir
Ver salavat aşk ile ol günâhlar eridir"
(Âlemin övüncü olan Hz. Muhammed (s.a.v.), nebilerin önderidir. Aşk ile ona salavat getir, çünkü salavat günahları eritir.)
Hz. Peygamber (s.a.v.)’e muhabbetimizin bir tezahürü olan salavat, gerek dinî hitabetlerde gerekse dualarımızda Allah’a hamd ifademizin hemen akabinde yer alır. Ayrıca salavat birçok tarikatın müridâna telkin ettiği evrâdın bir parçasıdır. Yûnus Emre’ye göre salavat, günahları yok eden bir özelliğe sahiptir. Kur’an-ı Kerim’in de belirttiği üzere “iyilikler, kötülükleri yok edicidir.”[2] Allah’ın kullarına karşı rahmeti bununla da sınırlı değildir. Zira Allah, tevbe edip sâlih amel işleyenlerin kötülüklerini iyiliğe çevireceğini bildirmektedir.[3]
"Hak anı övdü yarattı sevdi Habîb'im dedi
Yeryüzünde cümle çiçek Mustafâ'nın teridir"
(Cenâb-ı Hak onu övdü, sevdi ve sevgilim deyip yarattı. Yeryüzünde her çiçek, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in teridir.)
Şair bu dizenin ikinci mısraında bütünü zikredip parçayı kast etmektedir. Yani cümle çiçek ifadesi, çiçeklerin kendisini değil kokusunu Peygamber Efendimiz’in teri ile ilişkilendirmektedir. Hadis kitaplarımızda kaydedildiği üzere[4] Peygamber Efendimiz’in terinin doğuştan güzel koktuğu bilinmektedir. Yûnus Emre daha sûfîyane bir muhayyile ile terin, aynı zamanda bütün çiçeklere güzel kokusunu veren kaynak olduğunu ifade etmektedir.
"Cebrâîl davet kılınca Mirâc'a Muhammed'i
Mirâc'ında dilediği ümmetinin varıdır"
(Cebrail (a.s.), Hz. Muhammed (s.a.v.)’i miraca davet ettiğinde O (s.a.v.) miraç gecesinde ümmeti için dua etmiştir.)
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in miraca çıkışında Cenâb-ı Allah ile yaşadığı konuşma, bugün tahiyyat olarak namazlarımızda okuduğumuz duadır. Bu konuşmanın orta kısmında Hz. Allah, Peygamber’ine “Selam sana olsun.” buyurduğunda Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Selam bize ve sâlih kulların üzerine olsun.” demek suretiyle, kendine yöneltilen ilahi esenlik temennisine ümmetini de dâhil etmiştir.
"Sen ana ümmet olagör o seni mahrûm komaz
Her kim anın ümmetidir sekiz Cennet yeridir"
(Sen ona ümmet olmaya bak, O (s.a.v.) seni mahrum etmez. Onun ümmeti olanların yeri sekiz cennettir.)
Hz. Peygamber (s.a.v.)’e ümmet olanlar, hem bu dünyanın manevî nimetlerinden hem de ahiretteki bağışlanmadan mahrum olmayacaktır. Şairin cennet sayısına atıfta bulunması, Allah’ın rahmetinin bir ifadesidir. Zira cehennem yedi kapılı iken, cennet sekiz kapılıdır. Bu da Allah’ın rahmetinin gazabını geçtiğini göstermektedir.
Bu durum “Allah rahmeti kendi üzerine yazmıştır.”[5] ayetinde daha çarpıcı bir şekilde kendini göstermektedir. Çünkü ayetin üzerine yazmıştır şeklinde tercüme edilen bölümü, Arapça ibarede ke-te-be fiili ve alâ edatıyla kaydedilmiştir. Ke-te-be alâ terkibinin sair kullanımları ise farz kılmak anlamındadır. Haşa Allah herhangi bir şeye mecbur değildir fakat bu ifade onun zatının gereği olarak merhametli olduğunu göstermektedir.
"Her kim anın sünnet ile farzını kâim tutar
Ne diyem ki âkıbet sorı-hisâbdan beridir"
(Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetleri ile farzını eda eden kimsenin neticede sorgu ve sualden emin olması umulur.)
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şefaatine erişmenin vesilelerinden biri onun sünnet-i seniyyesini yaşam tarzı haline getirmektir. Tartışmalı bir konu olarak şefaat, İslam âlimlerinin gündemini çokça meşgul ederken itikadda mezhep imamımız İmam Mâtûrîdî’ye göre en büyük şefaat hakkı, Peygamber Efendimiz’e aittir. Onun (s.a.v.) şefaatine erişen bir grup sorgu ve sualden muaf olarak cennete girecektir.[6]
"Suçlu suçsuz günahkâr şefâat andan umar
Ol Cehennem'de yananlar münkirün inkârıdır"
(Suçlu veya suçsuz, günahkâr herkes ondan şefaat beklemektedir. Cehennemde yananlar inkârcıların ta kendileridir.)
Peygamber Efendimiz’in şefaatinden sadece inkârcılar mahrum olacaklardır. Bu durum ayetlerde de ifadesini bulmuş, ahiret gününe iman etmeyen kimselere şefaatin fayda vermeyeceği belirtilmiştir.[vii] Onun dışında suçlu suçsuz herkes Peygamber Efendimiz’in şefaatine erişecektir.
Peki, günahsızlık sadece peygamberlere mahsus olduğuna göre suçsuz olup da şefaate erecek olanlar kimlerdir? Mahşer gününde hesabın bir an evvel başlaması için, peygamberimize müracaat eden peygamberlerdir. Peygamber Efendimiz’in mahşer gününde edeceği bu şefaat, şefaat-i uzmâ olarak bilinmekte, bu makama ise makâm-ı mahmûd denmektedir.
"Yûnus Emrem iş bu sözü cân içinde söyledi
Söyleyen bî-çâre Yûnus Tapduk Emrem sırrıdır"
Yûnus Emre bu sözü can içinde söyledi. Her ne kadar bu sözler Yûnus’ın dilinden dökülse de Tapduk Emre’nin sırrıdır.
Salât u selâm ve tahiyyât ü ikrâm, Efendimiz Muhammed Mustafa’ya olsun.
[1] Yûnus Emre hakkında detaylı bilgi için bk. Mustafa Tatçı, “Yûnus Emre”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, (19.06.2022). https://islamansiklopedisi.org.tr/yunus-emre
[2] 11/Hûd, 114.
[3] 25/Furkân, 70.
[4] Buhârî, Menâkıb, 20; Müslim, Fezâil, 81-83.
[5] 6/En‘âm, 12.
[6] İmam Mâtûrîdî, Teʾvîlâtü’l-Kurʾân, (İstanbul: Mizan Yayınevi, 2005), 6/422.
[vii] 43/Müddessir, 38-48
Hamit DEMİR
Yazar15 Temmuz deyip de geçmemeli. Cumhuriyet tarihinin dönüm noktasıdır bu karanlık gece. Adeta takvimler tutuştu 15 Temmuz'da. O gece sadece bir grupla değil, her fırsatta bize cephe alan bütün dünyayla ...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Türkiye’nin hiç bitmeyen ve gündemden düşmeyen konulardan biri de Türkçemizdir. Asırlık bir mesele olan lisanımız, ediplerimizin ve aydınlarımızın baş meşgalelerinden biri oldu. Bilhassa ülkemizde 197...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Zincirleri kırdı şanlı bayraklar,Şükür vatan oldu yaslı topraklar,Bayram telaşında pembe şafaklar,Dünyanın son ümit çerâğıdır bu,Ufku selamlayan gül çağıdır bu.Zulüm, Hakk’a boyun eğecek elbet,Allah’ı...
Şair: Bestami YAZGAN
-15 Temmuz 2016 kanlı darbe kalkışmasına “Dur!” diyen şehit ve gazilere-Dediler cennet vatan can evinden vurulmuş,Şeytanı kıskandıran ne planlar kurulmuş,Karşı çıkan olursa ölüm emri verilm...
Şair: Yusuf DURSUN