Vicdanların Kanadığı En Uzun Gece 15 Temmuz Kıyamı
15 Temmuz deyip de geçmemeli. Cumhuriyet tarihinin dönüm noktasıdır bu karanlık gece. Adeta takvimler tutuştu 15 Temmuz'da. O gece sadece bir grupla değil, her fırsatta bize cephe alan bütün dünyayla savaştık. Acının özgül ağırlığı yer çekimine direndi. Bir öldük bin dirildik hürriyet meydanlarında. Vatan sevgisini sözde değil, özde yaşadık. Vatan namustu bizim için. Namusumuza göz dikenlere hadlerini bildirdik. Hainler o gece dersini aldı.
O gece Boğaziçi Köprüsü tanklarla tutulmuştu. Paletlerin önünde vatanseverler tarafından etten duvarlar örülmüştü. Uçaklar tepemize indi, inecek. Jetlerin tiz sesi kulakları tırmalıyordu. Sorti üstüne sorti yapan uçaklar ve helikopterler adeta yıldırım saçıyordu. “Allahüekber!" nidaları çelik kanatlıların o tiz seslerini bastırmaya yetiyordu. İki ateş arasında kalan bedenler ruhlarıyla vedalaşıyor, arşa yükseliyordu. Adeta bir can pazarı yaşanıyordu. O zifirî gecedeki akıllara ziyan dehşet anı Akif'in şu ölümsüz mısralarını hatırlatıyordu bize:
"Saçıyor zırha bürünmüş de namert eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyare"
15 Temmuz kalkışması demokrasi tarihimizde kapkara bir lekedir. Salip'in hilâle, yalanın hakikate, talanın adalete, maddenin mânâya, esaretin hürriyete, nefretin sevgiye, kötülüğün iyiliğe, tahammülsüzlüğün hoşgörüye küstahça tasallutudur. Esarete mahkûm edilmek istenen necip bir milletin ölüm kalım savaşıdır. Kahpe kurşunların adres sormadığı kapkara bir gecedir. Selâ seslerinin F-16 seslerini bastırdığı, safların netleştiği, bayrağa el uzatanların ellerinin kırıldığı kutlu bir zaman dilimidir. Kadın-erkek, genç-yaşlı, zengin-fakir bütün milletin aynı gaye uğrunda ve aynı paydada bir ve beraber olduğu kutlu bir zamandır.
15 Temmuz yüreklere kor düş(ür)en ateşin bir gecedir. O gece candan aziz vatanımızı bölmek; birliğimizi, dirliğimizi ve kardeşliğimizi bozmak istediler. Bu öksüz ümmetin son kalesi olan necip milletimize kurşun sıktılar. O gece mandacı zihniyetin artıkları, efendilerinin sadık köpeği olmak için birbirleriyle adeta yarıştılar. Tanklarla milletin can yongalarının üzerinden silindir gibi geçtiler. Pensilvanya'yı üs edinen bir paranoyağın kapıkulu olan şer şebekeleri, ülkemizin medar-ı iftiharı olan polislere bombalar yağdırdılar. Önlerine ne çıktıysa yaktılar ve yıktılar. Çocuklara, gençlere, kadınlara, yaşlılara acımasızca kıydılar. Adeta kıyametin provasını yaptılar dünyada. Nice gül bahçesi tarumar edildi o kara gecede.
Başkomutan, büyük bir azim ve kararlılıkla adeta Necip Fazıl'ın diliyle:
"Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!"
dercesine atın dizginlerini eline aldı o gece. Ne süvari atını, ne de at süvarisini utandırdı. "Biz kefenimizi kuşanıp da yola çıktık.", "Öleceksek adam gibi ölelim.", "Halkın gücünün üstünde bir güç ben tanımadım bugüne kadar." diyen asrın lideri, milleti meydanlara çağırınca işin rengi değişti. Türk'üyle, Kürt'üyle, Arap'ıyla, Laz'ıyla, Çerkez'iyle ve Gürcü'süyle Edirne'den Kars'a, Sinop'tan Anamur'a Türkiye halkı bir kez daha aziz vatanına sahip çıkmak için tek yumruk oldu.
15 Temmuz, şer güçlere karşı etten duvarların örüldüğü; Büyük Hun İmparatoru Mete Han'ın, Anadolu Fatihi Sultan Alparslan'ın, Osmanlı'nın kurucusu Osman Gazi'nin, İstanbul'un Fatih'i II. Mehmed'in, Yavuz'un ve Kanunî'nin ruhlarının şâd edildiği müstesna bir gecedir. Bu gecede şehadet parmağını andıran minarelerden okunan ve tevhidin akidesi olan salâ ve ezan sesleri çan seslerini bastırdı. Gök kubbenin lambaları olan yıldızları düşürmeye, geceyi iyice karartmaya çalışanlar, gerçekte içlerini kararttıklarının farkında değildiler.
Cumhuriyet tarihinin en büyük kahpeliklerinden biridir 15 Temmuz kalkışması. O gece, insanlıktan nasip alamamış şebekler, yolları kesip köprüleri tuttular. Şehirlere, köylere, mahallelere, caddelere, sokaklara ve evlere ateş düşürdüler. Büyüğünden küçüğüne kadar hepsinin de kana bulanmıştı elleri ve dilleri. O kanlı elleriyle masumların kanlarını akıttılar. Vicdanları, kullanmadıkları için, çoktan paslanmıştı. Sureten insan görünümündeydiler.
Hainler o menhus gecede iblisi kıskandıran planlar kurdular. Güya fecir vaktinde horoz sesleriyle değil, tank serleriyle uyandıracaklardı milleti. Çuvallar dolusu kelepçe stoklamışlardı. Fakat onlar plan kuranların en hayırlısının Allah olduğunu unutmuşlardı.
O gece safların netleştiği, hakkın batıldan ayrıldığı, kuduz akrebin yelkovanı ısırdığı, saatlerin durduğu yekpare bir andı. O gece bir rüya gecesi değil, ikiyüzlüleri ve takiyecileri gün yüzüne çıkaran bir riya gecesiydi. O gece bütün saatler fecir vaktine kurulmuştu. Bütün balkonlar ölüme nazırdı. Zaman bile yorulmuştu deli taylar misali koşturmaktan.
15 Temmuz, o kapkaranlık geceyi aydınlatan kutlu bir meşaledir. O; asil ve vakur bir milletin uyanışı, gecenin karanlıklarını yaran bir ışık, kulak zarlarını yırtan bir çığlıktır.
15 Temmuz bir uyanış, bir silkinme ve bir diriliş gecesidir. O gece şehir vandallarının karşısına çıkıp varlık yokluk mücadelesi verenler; Nene Hatunların, Sütçü İmamların, Şahin Beylerin, Şehit Kâmillerin, Ulubatlı Hasanların ve Kara Fatmaların ölmediklerini bir kere daha ispatladılar. Vatan uğruna, bayrak uğruna, namus uğruna kanı oluk oluk akanların namert kurşunlar(ın)a yenilmediği o kara gecede şehitlerin kanıyla tarihe not düşüldü.
O gece ümmetin en uzun gecesiydi. O gece Haluk'un nesli, Asım'ın neslinden tabir caizse okkalı bir Osmanlı tokadı yedi. Morg'da kendisine yer ayırdıkları "Hasta Adam" ilâhî bir güç ve neşveyle ayağa kalktı. Olimpos'un çocukları Hira'nın çocuklarına nanik yapamadı.
O ateşin gecede imanlı bir neslin öncüleri ölüme tebessüm ederek onlarca tonluk tankların paletlerine takoz oldular. Onlar ki Hz. Ali'nin Düldül'ü kadar hızlı ve sadık, Zülfikâr'ı kadar keskindiler. Onlar Çanakkale'de şehit olanların torunlarıydılar. Hepsi de ümmetin kanayan vicdanıydı. Ay yıldızı urbalarında değil, imanlı yüreklerinde taşıyorlardı.
Onlar diriliş destanının gönüllü kahramanlarıydılar. Ferhat'ın Şirin'e, Kerem'in Aslı'ya, Mecnun'un Leyla'ya duyduğu aşkı kuşandılar. Onlar o gece coşkun ırmaklar gibi akandılar; iman ile yıkandılar. O gece susuzluktan dudakları şerha şerha yarılan neferler, tevhit çeşmelerinden kana kana içtiler. Işığa tutkun pervaneler misali Peygamberler, ashab-ı güzin, pirler, erenler, şehitler aşkına, bu necip millet ve din-i mübin aşkına son nefeslerini verdiler. Onlara olan borcumuzu ödemek mümkün değildir. Onları bir gönül insanı olan Nurullah Genç'in şu güzel dizeleriyle selâmlamak istiyorum:
"Selâm Fetih burcunda dirilen yiğitlere
Ölüm yine vîrândır ve ândır şimdi ölüm
Selâm, kıyam vaktinde vurulan yiğitlere
Şehâdet ufkunda kan revândır şimdi ölüm
Selâm, eğilmeyip de kırılan yiğitlere…"
O gece başkent Ankara'da Ömer Halisdemir isimli bir yiğit çıktı meydana. Bu, anasından helâl süt emmiş kahraman Ulubatlı Hasan misali atıldı kor ateşin içine. Komutanından aldığı emri harfiyen yerine getirerek canı pahasına birliğine sahip çıktı. Yiğit Ömer ilk kurşunu sıkarak geceyi aydınlattı. Tetiği çekerken bir an bile tereddüt etmedi. Hain generali bir kurşunda yere sererek hadisenin seyrini değiştirdi. Bağrına tam otuz kurşun yese de huzur içinde can vererek şehitler tahtına yükseldi. Bu asrın Şahin Bey'i otuz kurşun yese de al bayrağı asla yere düşürmedi. O alperen ruhlu beyaz güvercin sonsuzluğa kanatlandı.
15 Temmuz, akrebin yelkovana zehrini zerk ettiği, zamanın adeta donduğu uzun ve kapkara bir gecedir. Bir milletin tekrar dirilişine vesile olan 15 Temmuz, Türk tarihi içerisinde önemli bir dönüm noktasıdır. Tabir caizse, kahramanlar yatağı olan şerefli ülkemiz için bir milattır. O gece anneleri evlâtsız, çocukları babasız, hanımları eşsiz bıraktılar. Gecenin karanlığında, ülkemizi karanlığa gömmek istediler. Fakat iman ışığı karanlığa izin vermedi.
O gece canımızdan aziz bildiğimiz yurdumuza salya sümük saldırdılar. Aziz milletimizi nefret oklarına hedef tahtası yaptılar. Millî iradenin tecelligâhı olan aziz meclisimizi bombaladılar. Deli gömleği giyip ortalığı tarumar ettiler. Özlerini ve sözlerini unutarak zalimlerle işbirliği yapıp mankurtlaştılar. O insaf yoksunları, önüne gelene kurşun yağdırdılar. Huzurun ve sükûnun adresi olan memleketimi kor ateşlere attılar. Yüreklerimizi yangın yerine çevirdiler. İmar çalışmalarıyla şantiyeye dönen Türkiye'yi yakıp yıkmak istediler. Milletin paralarıyla alınan jetlerden ve helikopterlerden millete bomba attılar. Kaostan medet umarak memleketimi kan gölüne çevirdiler. Millî iradeyi tankla tüfekle sindirmeye çalıştılar. Ülkemin kutlu yürüyüşünü yavaşlatmak, hatta durdurmak istediler.
Himmet paralarıyla semiren bu paranoyaklar mazlumların acılarından ve gözyaşlarından beslendiler. Henüz bıyığı bile terlememiş vatan evlatlarını birbirine kırdırdılar. O köhne Bizans artıkları, dünyalar güzeli İstanbul'u, gözleri dönmüşçesine büyük bir nefretle bombaladılar. Ölüm ve barut kokan namlularına kurşun yerine nefretlerini sürdüler. Tevhit için göğsünü siper eden bu çağın Musalarına çağdaş Firavun kisvesine bürünerek saldırdılar.
O zalimler ki kan ve nefret kustular o karanlık gecede. Kendilerini milletin ve millî iradenin üstünde görerek Türkiye'nin sinir uçlarına hoyratça dokundular. Şahsî ikballerini milletin ikballerinin üstünde tuttular. Bizden görünüp bize kuyu kazdılar. Sihirbazlar misali karayı ak, ak'ı kara gösterme telaşına düştüler. Kendilerini dev aynasında görüp iyice azdılar. Mısır'da Sisi'nin yaptığını bu cennet vatanda yapmak istediler. Ebu Cehil'in lanetlenen karısı misali hıyanet ateşine odun taşıdılar. Bu milletin canına kast eden bölücülere alkış tuttular.
Hayır hasenat kisvesiyle sözde himmet parası toplayıp milleti soydular. Bugün bizim kitabımızdan, başka bir gün Haçlıların kitabından konuştular. Diyalog adı altında İslâm'ı Hıristiyanlığın paryası yapmayı gaye edindiler. Derisine kan kokusu sinmiş paralı elleriyle paralel kumpaslar kurup devleti ele geçirmeye çalıştılar. Dilli düdük misali çatlak sesler çıkardılar. Tehlike anında korkularından efendilerinin etekleri altına saklandılar. Kurdukları kumpaslarla bu çağın gül yüzlü Yusuflarını, kuyuları andıran kapkara zindanlara attılar.
Kalpleri taşlaşan bu insan müsveddeleri, bu şerefli millete nice tarifsiz acılar yaşattılar.
Hürriyet için gül çağında bir gül bahçesine girercesine kara toprağa giren onurlu bir milletin mirasçıları 15 Temmuz'da yine kendisine yakışanı yaptı. Dizginlerini kıran küheylanlar gibi şahlandı dünyaya kahramanlığın ne demek olduğunu öğreten bu şanlı millet. Nehirleri gazi, dağları kahraman olan gül kokulu memleketime barut kokuları sinse de, şehitlerin yarasından yayılan rayihalar o necis barut kokularını bastırdı. Gülistan oldu her yer.
O gece fetih burçlarından bir dolunay doğdu zifiri karanlığa. Kıyama durdu hürriyeti kuşanan bu necip millet. O gece tekbirlerin gölgesinde çoğaldık. Birimiz bin oldu, binimiz yüz bin. O gece fecre doğru yürüdük. Biz yürüdükçe karanlıklar aydınlandı. Salyalı zalimlerin beynine inen, demirden yumruk olduk. Nice mağrur dağları tuz buz ettik o gece.
Bu millet tarih boyunca ne hıyanetler gördü. Fakat iman cevheriyle hepsini alt etti. Tankların namlusunu millete doğrultanlar, yenilmeye mahkûmdu. Nitekim öyle de oldu. Neticede üniformayı bedenine giyen bazı ikiyüzlülere karşı o şerefli üniformayı ruhlarına giydirenler kazandı. Onlar ki bu büyük destanı mürekkeple değil, asil kanlarıyla gönüllere yazdılar. Aslında zalimler farkında olmadan yüreklere serpilen gaflet küllerini nefret rüzgârlarıyla uçurup yirmi dört ayar som altın misali iman cevherini ortaya çıkardılar.
Milletimizin üzerine karabasan gibi çökenler, bu kutlu toprağa kardeş kanı akıttılar. Köprüler kuran bu asil milletin köprülerini tuttular. Kuduz bir köpek gibi hıyanet zehrini akıttılar. Freni boşalmıştı öfkelerin. Dağlardan kopup gelen çığ gibiydiler. Fakat sert kayalara çarpınca paramparça oldular. Sükût-ı hayale uğradılar. Onlar her devrin zalimleri gibi yine mazlumlara tuzak kurdular. Tuzak kuranların tuzaklarını bozan ve tuzak kuranların en hayırlısı olan Rabb’im onların kirli tuzaklarını bozdu. Evdeki hesap çarşıya uymadı çok şükür.
Beynelmilel bir işgal olan 15 Temmuz'da kutlu direnişe çağıran ezanlarla ve salalarla yıkadık ruhumuzu. Mazlumların ve masumların kanının sular seller misali akıtıldığı bir Kerbelâ'ydı yaşadığımız. Hüseynî hüzünler kuşatmıştı kanayan yürekleri. Yine kör kuyulara atılan Yusuflardı. Değişen sadece zaman ve mekândı. Ebrehe'nin filleri, tuzakları boşa çıkaran ve mazlumların yardımına koşan ebabil kuşlarının pişmiş taşları karşısında sersefil olmuştu.
Yiğitler düğünden döner gibi neşeyle döndüler sımsıcak yuvalarına. Kimileri şehit, kimileri gazilik payesiyle şereflendi. Onlar bu çağın serdengeçtileriydi. Onlar nazlı yardan geçmemek için serden geçtiler. Ülkülerini ve ülkelerini canlarından aziz bildiler. Onlar öz evlâtlarını yetim bıraksalar da Anadolu'yu öksüz ve yetim koymadılar. Allah'tan gelmişlerdi, ilâhî davete icabet edip yine ona döndüler. Bayraksızlara inat ay yıldızlı al bayrağı kuşandılar.
Bizler bir'in sıfırla çarpımı değil, birlerin yan yana gelerek oluşturduğu emsalsiz bir gücüz Zira isyanımız da, destanımız da, dermanımız da, fermanımız da, ezanımız da, imanımız da, Kur'an'ımız da, irfanımız da, erkânımız da, limanımız da, divanımız da, beyanımız da, devranımız da, ummanımız da, heyecanımız da, Rahmanımız da birdir bizim. Bu kadar bir'in olduğu yerde hiç ayrılık gayrilik olur mu? Zalimler korksun birliğimizden.
Hayat aslında imanla küfrün çetin mücadelesidir. Nemrutlar var oldukça İbrahimler, Firavunlar var oldukça Musalar da hep var olacaktır. Putlar var oldukça da onları kıracak bir İbrahim mutlaka zuhur edecektir. Şüphesiz ki herkes durduğu safa göre muamele görecektir.
Ölüm taşıyan bombaların müminlerin sadrında söndüğü 15 Temmuz gecesi, bütün gecelerin gıpta ettiği bir zaman dilimidir. Çünkü o gece, fecrin aydınlığını da içinde taşıyordu. Bütün şerler o gece tam tekmil sahadaydı. Fakat hayırlar da şerlerin karşısına dikilmişti. Netice itibariyle şerlerin hayırlara tebdil olduğu geceydi. Ölümün kol gezdiği o menfur gecede 248 canı(mızı) kopardılar hayat ağacından. Ağacın kökleriyle gövdesi arasındaki irtibatı kestiler. Meyvelerin olgunlaşmasına izin vermediler. Fakat her kökün dibinde binlerce eşkin yeşerebileceğini düşünemediler. O eşkinler yarınların Türkiye'sinin sigortasıdır.
15 Temmuz gecesi deyip de geçmemek lazım. O gece bu milletin gönüllü neferleri kahramanlıkta adeta birbiriyle yarıştı. Kalleş pusulara, kirli oyunlara kalbi vatan diye çarpanlar tarafından kararlılıkla 'dur' denildi. Sonuçta bu necip millet 15 Temmuz gecesi İkinci Kurtuluş Savaşı’nı kazandı. Allah milletimize bir daha böyle büyük acılar yaşatmasın.
Şehitlere dair son sözü söylemek her zaman olduğu gibi yine Mehmet Akif'e düşüyor: Onun diliyle diyoruz ki:
"Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber."
M.Nihat MALKOÇ
YazarTürkiye ile Azerbaycan'ı Özetleyen Güzel Bir Söz: "Bir Millet İki Devlet.”Zamanın Rusya Devlet Başkanı Mihail Sergeyeviç Gorbaçov'un SSCB'de gerçekleştirdiği glasnost ve perestroyka politikalarıyla ek...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
İslâm tarihi boyunca yaşam alanları ve kurulan şehirler, mescid ve camilerin merkezi etrafında toplanmıştır. İş, güç ve çalışmalar namaz vaktine göre düzenlenmiştir. Namazgâh denince, “açık hava...
Yazar: Resul KESENCELİ
Seyyid Osman Hulûsi Efendi'nin Gönül Coğrafyası1914 yılında, Malatya’nın Darende ilçesi Hacılar Şeyhli Mahallesinde dünyaya gelen Seyyid Osman Hulûsi Efendi âlim, mutasavvıf ve şairdir. Babası Şeyh Hâ...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
İşi severek yapmak, görev aşkıyla dolu olmak, huzuru, mutluluğu ve başarıyı getirmektedir. İz bırakmak isteyenler iz bırakanların yolundan gitmelidir. İnsanlığa yön ve yol gösteren buluşlar uzun, gayr...
Yazar: Ali ÖZKANLI