Allah’ın Dostlarından Olmak
Yüce Rabb’imiz pek çok âyetinde bizlere gerçek mü’minlerin tanımını yapar. O tanımlarla kendimizi test edelim, o tanımlanan kimselerden olmaya gayret edelim diye. Bizler bu âyetleri okuyup anladıkça âyetlerde sayılan özellik ve güzelliklere sahip olma çabası içerisinde olmalıyız. İşte o âyetlerden biri de Allah dostlarını tanımlayan, onların dünya ve âhiretlik kazanımlarını açıklayan şu cümlelerdir:
“İyi bilin ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar Allah’a inanmış ve O’na karşı gelmekten sakınmış kimselerdir. Dünya hayatında da âhirette de müjde onlaradır. Allah’ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur. Bu büyük kazanımdır.”[1]
Peygamberimiz de şöyle buyurur:
“Mutlaka Allah’ın kullarından, nebîlerin ve şehitlerin kendilerine gıpta edecekleri kullar vardır.” Sahabîler dediler ki: “Onlar kimlerdir ey Allah’ın Rasûlü, bize haber ver ki onları sevelim?” Rasûlullah şöyle buyurdu: “Onlar öyle bir topluluktur ki, aralarında mal/ticârî ilişki ve akrabâlık olmaksızın birbirlerini severler. Onların yüzleri nurdur. Nurdan minberler üzerindedirler. Halk korktuğu zaman onlar korkmazlar. İnsanlar mahzun oldukları zaman onlar üzülmezler.” Ardından da şu âyeti okudu: “İyi bilin ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.”[2]
Yine Peygamberimize, “Allah’ın velî kulları kimlerdir?” diye soruldu. O şöyle cevap verdi: “Onlar öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatıra gelir.”[3] Onları görenler, Yüce Allah’ı hatırlarlar, O’nu zikrederler, onların yanında Allah’a ibâdet, duâ, zikir akla gelir; aslâ günah-isyan hatırlanmaz.
Söz konusu âyeti açıklarken müfessirlerin Allah dostlarıyla ilgili açıklamalarını şöyle özetleyebiliriz:
Onlar, cehenneme girme korkusu yaşamayacaklar, cennetten çıkma endişesi duymayacaklardır. Onlar, ölüm anında, kabir âleminde ve hesap gününde korku duymayacak, mahzun da olmayacaklardır. Onlar, “Korkmayın, mahzun da olmayın, va’d olunduğunuz cennetle sevinin.”[4] ve “Size selâm olsun, hoş geldiniz cennete, ebedî kalmak üzere buyurun girin içine.”[5] müjdelerine nâil olanlardır.
Onlar, dünyada sıkıntılarını hayra dönüştürmesini bilen, dünyada da gönül huzuru içerisinde olanlardır.
Onlar, görüldüklerinde Yüce Allah hatırlanan kimselerdir.
Onlar, Allah yolunda hayırda koşturanlar ve bu konuda birbirleriyle yarışanlardır.
Onlar, kendilerini günahlardan koruyan, korunmuş kimselerdir.
Onlar, Yüce Allah’ın rızâsına ermiş, O’nun yardımına mazhar olmuş kimselerdir.
Onlar birbirlerini, herhangi bir dünyevî beklenti içerisine girmeden sadece Allah için seven kimselerdir.
Onlar, Allah’a dost olanlar, Allah için dost olanlar, Allah için birbirlerine destek olanlardır. “Allah inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.”[6]
Onlar Allah’a inanan ve O’ndan sakınan, O’nu hesaba katarak yaşayan, O’nun emirlerini tutup yasaklarından kaçınan kimselerdir.
Onlar, baktıklarında Allah’ın kudretinin delillerini gören; dinlediklerinde Allah’ın âyetlerini dinleyen; konuştuklarında Allah’ı senâ eden; hareket ettiklerinde Allah’a kulluk ve hizmet için hareket eden; çalışıp çabaladıklarında Allah’a tâat için çalışıp çabalayanlardır.
Onlar, insanların zâhirine bakıp aldandıkları dünyanın bâtınına bakıp aldanmayanlardır; dünyanın sonlu oluşunu düşünüp ona kanmayanlardır; fânî dünyaya bağlanmaktan kurtulup gerçek özgürlüğe kavuşanlardır. Ölümü öldürenler, ölümden korkmayanlar, dünyevîleşmekten kurtulanlar… Kitaba sarılıp onun hükümlerini ayağa kaldıran ve kitapla ayakta duranlar; kitabı bilen ve onunla konuşanlar; dünyadan kaçırdıklarına aldırış etmeyenler, korkulardan emin olanlardır.
Onlar, en yalnız olduklarında bile Yüce Allah’ın gözetiminde olduklarının bilincinde her türlü günahtan kaçınanlardır.
Onlar, Allah’tan başka hiçbir şey kalbine gelmeyecek şekilde, mârifetullaha gark olmuş kimselerdir.
Onlar, ilim ve Kur’ân ehli, Yüce Allah’ın sevgisine mazhar olmuş ihlas sahibi erlerdir.
Yüce Allah’ın kazâ ve kaderine rızâ gösteren, nimetlere şükreden, belâlara sabreden kişilerdir.
Allah dostlarının tanımıyla ilgili liste uzar gider. Şimdi herkes bu sayılanlardan ne kadarına sahip olduğuna baksın. Bu sayılanlardan kim ne kadar nasiplenmişse, o kadar Allah dostları halkasına yakın olacaktır. Bu halkadan olmak isteyen herkes de bu sayılan meziyetlere sahip olmaya ve onları artırmaya gayret etmelidir. Yoksa bu âyetleri geçmişte yahut günümüzde bu özelliklere sahip olan kimselere hasredip kenara çekilmek isâbetli değildir. Zira her insan ve her Müslüman Kur’ân’ın muhâtabıdır ve Kur’ân’ın tanımladığı güzel insanlardan olmakla yükümlüdür.
Elbette geçmişte yaşayıp tarihe geçmiş olan Allah Dostları, bizler için en güzel örneklerdir. Ancak onların güzellikleri onlarda kalmamalı, bizlere de sirâyet etmelidir. Bizler onları tanıdıkça, onları izledikçe, onlara benzedikçe onlar yaşatılmış olacaktır. Âhirette onlarla beraber olmak da onların arasına katılıp cennete girmek ve Rabbin rızâsına ermek de ancak bu şekilde olacaktır.
Âyet, genel olarak Allah’a inanıp takvâlı olanları Allah’ın velî kullarından saymaktadır. Dolayısıyla âyetin kapsamını daraltmaya gerek yoktur. Önemli olan sağlam bir iman ve donanımlı bir takvâ ile bu halkaya katılmak ve bu halka içerisinde ilerlemeye çalışmaktır. İman, velî olmanın teorik alt yapısını; takvâlı olmak da amelî altyapısını oluşturur. Allah’ın velîsi, delillere dayalı dosdoğru bir inanç içinde olan ve sâlih amellerini şerîata uygun olarak yapan kimsedir. Yani hem söylemiyle, hem de eylemiyle gerçek anlamda Allah’a kul olandır.
Âyetler, Allah Dostlarının dünya ve âhiret kazanımlarını da şöyle açıklamaktadır:
“Onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.” Korku, gelecekte olabilecek şeylerden dolayı olur, hüzün ise geçmişte yaşanan şeyler için olur. Korku ve hüzünden emin olmak ise tam anlamıyla âhirette olacaktır. Allah dostları âhirette nimetlerden mahrûmiyet, azap ve gazap korkusu taşımayacaklar. Geçmişte yaşadıklarından dolayı da herhangi bir esef ve pişmanlık içirişine düşmeyeceklerdir. Bir şeyden korkma ve bir şeye üzülme, ancak o şey hissedildikten sonra olur. Hâlbuki Allah’ın celâl nuruna dalmış olan kimse, Allah’ın dışındaki her şeyden habersizdir. Dolayısıyla onun için ne bir korku ne de bir hüzün söz konusudur. İşte bu son derece yüce bir derecedir ki onu tatmayan bilemez.
“Dünya hayatında da âhirette de müjde onlaradır.” Dünya hayatındaki müjdeler, sâdık rüyalardır; onların sevilmeleri ve hayırla anılmalarıdır; son nefeslerini cennet müjdeleri alarak vermeleridir. Âhiretteki müjdeler ise meleklerin onları cennete buyur edip selamlamaları ve onların Yüce Allah’ın selam ve ikramlarına muhâtap olmalarıdır. Bu müjdeler onların yüzlerine yansır, yüzlerini ak eder, sürûr ve sevince onları gark eder. İşte bütün bunlar, en büyük kurtuluş ve kazanımdır.[7] Nitekim başka âyetlerde şöyle buyrulmuştur: “İnananlar ve yararlı işler yapanlara, kendilerine zemininden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele.”[8] “İnsanları uyar ve inananlara, Rableri katında yüksek makamlar olduğunu müjdele.”[9] “İnananlara, Rablerinden büyük bir lütuf olduğunu müjdele.”[10]
Yüce Mevlâ, kendine dost olan kullarından eylesin. Onları seven, onları özleyerek, onları izleyerek ve onlara benzeyerek onların sevgisine mazhar olanlardan eylesin.
[1] 10/Yûnus, 62-64.
[2] İbn Kesîr, Tefsîr.
[3] Taberî, Tefsîr.
[4] 41/Fussilet, 30.
[5] 39/Zümer, 73.
[6] 2/Bakara, 257.
[7] Fahrüddin er-Râzî, Tefsîr.
[8] 2/Bakara, 25.
[9] 10/Yûnus, 2.
[10] 33/Ahzâb, 47.
Ali AKPINAR
YazarTasavvuf, Kur’an ve sünnetten beslenerek, nefsi terbiye metodları geliştirmiş ve nefsi terbiye etmek suretiyle kişiliğin sağlam bir zemine oturtulmasını hedeflemiştir. Nefsin terbiyesiyle gerçekleştir...
Yazar: Musa TEKTAŞ
"İnsan ara bul irfan ara bulDerman ara bul bîmâre gönlüm"Osman Hulûsi Efendi bu beytinde diyor ki; insan, yaratılışı itibarıyla çeşitli şeylere muhtaç dünyaya gelir ve bu ihtiyaçları bir ömür boyu dev...
Yazar: Vedat Ali TOK
BirKonuşma melekesi insana sunulan bir nimettir. Evvela kelâm nimetini var edene şükretmeli… Çoğu kez bize sunulan nimetlerin farkına varamıyoruz. Onu nimet olarak görüp şükrünü eda etmek yerine, kibr...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Eğer hizmet ehli isen atla, gel!Arı gibi ağzındaki tatla gel!Yolundaki engelleri aşarakMeşakkatli mesâfeyi katla, gel!Hoş gör kulu Yaradan’dan ötürüMuştucu olduğunu ispatla, gel!Nasuh tövbesiyle günah...
Şair: Bekir OĞUZBAŞARAN