Hulûsi Efendi’nin Ardından Ziyaretçilerin Kaleminden Dökülen Satırlar
Tasavvuf, Kur’an ve sünnetten beslenerek, nefsi terbiye metodları geliştirmiş ve nefsi terbiye etmek suretiyle kişiliğin sağlam bir zemine oturtulmasını hedeflemiştir. Nefsin terbiyesiyle gerçekleştirilen kişilik değişim, dönüşüm ve gelişimi tasavvuf bünyesinde yüzyıllardır uygulanmaktadır.
Tasavvufî değerlerle ilerleyen Osmanlı Devleti’nin her döneminde büyük mutasavvıflar yetişmiş ve kişilik gelişiminde örnek teşkil etmişlerdir. Meselâ Şeyh Hamîdüddîn-i Velî (ö.815/1412), Melâmî-meşreb sûfî olduğundan halk arasında “Somuncu Baba” olarak tanınmasına rağmen Emir Sultan onu “Gavs-ı Âzâm” olarak nitelendirmiştir. Bu yönüyle, popüler kişisel gelişim kültürünün “şöhret” üzerine kurulu düzenine karşı, nefsi ön plana çıkarmamanın önemine işaret etmektedir.
Somuncu Baba’nın öğrencisi olan Hacı Bayram-ı Velî (ö.833/1430), ondan aldığı Melâmîliği Türk’e özgün bir hâle getirmiş ve Türkler arasında Melâmîliği benimsetmiştir. Onun hayat felsefesi; “çalışmak, elde ettiğini insanlığa hizmet için kullanmak ve insanı sevmek” şeklinde özetlenmektedir. Hacı Bayram-ı Velî, halktan uzak bir tasavvuf anlayışının aksine, halk içinde halkla beraber bir tasavvuf anlayışını benimseyerek kişilik gelişiminde “hizmet” düsturunu öne çıkarmıştır. “Halk içinde Hak’la beraber” olmayı düstur edindiğinden halka hizmeti de Hakk’a hizmet olarak görmüştür. Nitekim Allah’a duyduğu bu muhabbet onu yaratılanı yaratandan ötürü sevmeye sevk etmiş ve insan sevgisi konusunda örnek olmuştur.[1]
Somuncu Baba Hazretleri’nin torunlarından Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.) de gerek hizmetleriyle gerekse tasavvufî kişiliğiyle örnek olarak insanımızın önünde ‘rol model’ görülmüştür. Onun rol modelliği sayesinde gönülden bağlı birçok insanımız, ulaşmak istediği hedefe odaklanabilmiş ve motive olmuştur.
Tasavvufî kişiliğiyle, büyük şahsiyetiyle hayatı birçok insan tarafından örnek alınmıştır. Yüce şahsiyetindeki karakteristik ahlâkı örnek almaya çalışılmış, ahlâkî davranışları ve kemâle ulaşmada onun uyguladığı yöntemler örnek gösterilmiştir. Hayatıyla birlikte âhirete irtihalinden sonra da hakkında yazılıp söylenen güzellikler bir destana dönüşmüştür. Âhirete irtihâlinden yaklaşık bir ay sonra devlet bakanları ziyaretçi özel defterine şu satırları yazmışlardır:
“20 Temmuz 1990
Bu gün bu odada bu satırları yazarken bir an için kendimizi daha önce yine bu odada merhum Hacı Hulûsi Hocamızı ziyaret eder gibi hissettik. Hacı Hulûsi Hocamızın kaybı telâfi edilemez ama bu mekânda kendisini tanıyanlar onun varlığını geride bıraktığı eserlerden kuvvetle hissetmektedirler.
Değerli insan bu dünyada bulunduğu sürede boş durmadı. Çok sayıda eser verdi, günümüzün değerli kişilerini yetiştirdi ve irşâd etti. Onun hayat tarzı, insanlara karşı muâmelesi fazîlet sahibi kişiler için bir kılavuz olmaya devam edecektir.
Rahmetliye Yüce Allah’tan Rahîm sıfatıyla âhiretteki ebedî hayatta mevki vermesini diler, bizlerin de bir nebze bu büyük insanın hayatından örnek alarak bu dünyada gidişimizi düzeltmemiz gerektiğini hisseder, geride kalanlara sabır tavsiye ederiz.
Galip Demirel / Yusuf Bozkurt Özal
Tasavvufta Kişiliğin Gelişmesi
Tasavvuf, nefsi terbiye ederek kişilikte, önce değişim sonra gelişim sağlamayı hedeflemektedir. Bu yolla gerçekleşen gelişim, kalıcı ve daha etkili olmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ahlâkından yola çıkarak, sahâbe-i kirâm ve İslâm büyüklerinin ahlâkî özellikleri ve izledikleri yöntemler, tasavvufî eğitimin kişilik gelişim unsurlarını ortaya çıkarmıştır. Dünya sevgisini kalpten çıkarmak, ihtiyaç fazlasını terk etmek, Allah’tan ümidi kesmemek, Allah’tan gelene (hayra da şerre de) râzı olabilmek, kanaatkâr olmak, sabırlı olmak, incitmemek ve incinmemek, nefisle mücâhedeyi bırakmamak vb. tasavvufî eğitimin kişilik gelişim metotlarındandır.
Tasavvufta kişiliğin gelişmesi, nefsin tezkiye edilmesiyle beraber kalbin de tasfiye edilmesi esasına dayanmaktadır. Bir yandan nefsin kötü hasletleri terbiye edilirken diğer taraftan da nefis güzel ahlâkla donatılmaktadır. Tasavvufta “nefis” kelimesi tek başına kullanıldığında “nefs-i emmâre/kötülüğü emreden nefis” anlaşılmakla beraber, nefis, yedi katmanlı olarak ele alınmasıyla, aynı zamanda olgunluğa da ulaşabilen bir cevheri temsil etmektedir.
Nefis, riyâzet, kıllet, halvet, çile, sabır, zühd gibi metotlarla terbiye edilirken; kalp, tevbe, tefekkür, tevekkül, ihsan, ihlas, muhabbet gibi metotlarla güçlendirilmekte; böylece ortaya edeb, hilm, tevâzû, kanaat gibi özelliklere sahip kişilikler çıkmaktadır. Tasavvuf insanın kişiliğini geliştirirken, onu bencil eğilimlerinden arındırmak suretiyle, onun hem kendisine hem de topluma faydalı bir birey olmasını hedeflemektedir. Kendisine olan faydası, nefsini terbiye etmesi ve onu Allah’ın emirlerine itâat eder hale getirmesiyle âhirete hazırlık yapmış olmasıdır. Topluma faydası ise, kazandığı ahlâk-ı hamîdeler ile insanlara, hayvanlara ve çevreye karşı güzel davranışlarda bulunmasıdır.[2]
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin tasavvufî şahsiyetini âhirete irtihâlinden sonra ziyaretçi defterine inci satırlara nakşeden tefsir profesörü Prof. Dr. Süleyman Ateş şu tesbitlerde bulunuyor:
“Muhterem Hocamız Hacı Hulûsi Ateş Efendi’nin Hakk’a yürümesi kendisi için saâdet, yârânı için mahzâ teessür ve hasrettir. Fakat sünnetullahta tebeddül olmaz. Her fânî beden aslı olan toprağa girer. Ruh ise ölümsüzdür. Hele hak âşıklarının ruhları beden bağından kurtulup ‘Allah’ın nimetine mazhar peygamberler, sıddîklar, şehitler ve sâlihlerin katına uçarlar. Onlarla arkadaş olmak ne güzeldir!.’
İşte Hulûsi Efendi inşallah o mutlu arkadaşlardan biri. Ömrünü hak yoluna hizmetle geçirdi. Boş söz konuşmadı. Ya Hakk’ı andı, ya ilahî aşkını şiirleştirdi veya sustu.
Şimdi değerli kütüphanesinde bu satırları yazarken fakirhânemize teşriflerinde yaptığımız tatlı sohbeti hatırlıyorum. Rûhum yine kendisiyle konuşuyor. Kemâlinin evlat ve yâranında devam edeceği inancıyla tesellî buluyor, kendisinin hep rahmet içinde olup rahmet ile anılmasını diliyorum. “Fe sabrün cemîl vallahu’l-müsteân Artık (bana düşen) güzelce sabretmektir. Anlattığınız şeyler karşısında, kendisine sığınılacak olan ise ancak Allah’tır.”[3]
Allah ganî ganî rahmet eylesin.
18.06.1990
Prof. Dr. Süleyman Ateş”
Ömrünü Bu İlâhî Gayeye Adamıştı
Ahsen-i takvîm olma şerefine nâil olan, Rabb’inin yeryüzündeki halîfesi olma şerefini taşıyan, sırr-ı “nefahtü”nün mazharı insanoğlu, aynı zamanda yaratılmışların en şereflisidir. Bu şereften dolayıdır ki, varlık âleminde son derece mümtaz bir yere sahiptir ve değerlidir. İnsanın bu değerini muhâfaza edebilmesi adına tasavvuf ilmi, onun âlemdeki yerine ve değerine vurgu yaparak mânevî eğitimi üzerinde hassasiyetle durur. Ömrünü bu ilâhî gayeye adayan, bu gaye uğruna yaşayan, hayatıyla ve eserleriyle yaşadığı dönemde olduğu gibi günümüzde de mânevî eğitimine devam eden Osman Hulûsi Efendi, bu çabanın en müstesnâ örneklerinden biridir.[4]
Osman Hulûsi Efendi’ye göre kazanan, eser bırakan ve Allah’ın rızâsına eren kesim ancak çalışanlardır. Rızâ-yı Bârî’yi kazanmak uğruna çalışanlar her bakımdan örnek ve öncü isimlerdir. Hayırla anılacak eserler bırakır, hayran kalınacak söylem geliştirir ve örnek alınacak hâl ve hareketlerde bulunurlar. Üreten insanlar milletin hayır duâsını alırlar, arkalarından hayır duâ edilmesini sağlarlar, yıllar geçse bile unutulmazlar.
Bu gayret isim için değil, hayırla anılmak içindir. Allahu Teâlâ da mükâfatını bu şekilde verir. İslâm coğrafyasında sahâbeler, Allah dostları, hayır sahipleri, asırlardır yaptıkları iyilikleriyle, işleriyle, fiilleriyle, sözleriyle anılmaktadır. Oysa kimi devlet başkanları, krallar, zenginler, mülk sahipleri, “desinler” için iş yapanlar birkaç yıl sonra bile unutulmaktadırlar. Osman Hulûsi Efendi hayırla yâd edilmek ve Allah için çabalamak gerektiğini şu şekilde vurgulamaktadır:
Sen hayr ile yâd olmağa çalış Hulûsî’yâ
Beşer-i cihâna bekâ-yı nâm için gelir kimdir
Allah yolunda hayatını vakfeden Allah dostları başta olmak üzere bu kutlu yolun yolcuları hizmeti temel düstur edinmiş ve bu minval üzere hayatlarını geçirmişlerdir. Allah rızâsından başka ümidi ve beklentisi olmayanın yaptığı işte, gördüğü hizmette elbette ki samimiyet vardır, gönüllülük vardır, ihlâs vardır. Zaten bu hâlis hâlleri onları yüceltmekte; içinde bulundukları toplumda, örnek ve önder hizmet insanı konumuna oturtmaktadır.
Hulûsi Efendi Hazretleri bağlılarından özü sözü bir, içi dışı bir, zikri fikri bir, söylemleriyle eylemleri birbirine uygun, sözlerinin eri olmalarını, sözlerini özlerinin tercümanı kılmalarını istemektedir. Her fırsatta müritlerinin nefislerini tezkiye etmekte ve kalblerini tasfiye kılmaktadır. Onları ilimleriyle âmil olmaya, gönüllerini zengin kılmaya, hoş sohbet haline gelmeye, sevdiklerini Allah için sevmeye, yerdiklerini Allah için yermeye, her bakımdan örnek insanlar olmaya davet etmektedir.
Hulûsi Efendi Hazretleri hizmette sınır tanımazdı. Halka hizmeti Hakk’a hizmet olarak görürdü. Evi tanıdık tanımadık, yerli yabancı, uzaktan ve yakından gelenlerle dolup taşardı. Her geleni en güzel şekilde ağırlamak isterdi. Kendisinin bu koşuşturmasının yanında ev halkı da seferber olurdu. Osman Hulûsi Efendi Hazretleri hayatın her zemininde yer almış, örnek insan olarak büün hayır hizmetlerinde öncülük etmiştir. O sözleri, davranışları ve edebi ile insanların ufkunu açmış, Anadolu insanına rehber olmuş, ortaya çıkan sorunlara çareler bulmuştur. Âhirete irtihâlinin ardından Malatya Milletvekili Metin Emiroğlu şu satırları kaleme almıştır:
“Şahsiyetine, ilmine, vukûfiyetine saygı duyduğum değerli hocamız Hacı Osman Hulûsi Ateş’in kaybından duyduğumuz acı ve üzüntü sonsuzdur.
Kendisine, milletine, devletine ve Yüce İslâm’a büyük ve örnek olacak hizmetlerde bulunmuştur.
Tek tesellimiz yerini doldurmaya aday değerli bir evlat yetiştirmiş bulunmasıdır. Ateş Hocamız daima kalplerimizde yaşayacaktır. Cenab-ı Allah’ın rahmeti üzerine olsun.
Metin Emiroğlu
Malatya Milletvekili”
Hayrü’l-Halef Bir Evlat Yetiştirdi
Metin Emiroğlu Bey Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin mânevî varisi Hamideddin Ateş Efendi’ye işaret etmektedir.
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi hayatta iken birçok sohbetinde yerine mânevî vâris olarak H. Hamideddin Efendi’yi bırakacağını ya îmâ etmiş ya da cemiyet müsait ise açıkça beyan etmiştir. Çeşitli sohbet ortamlarında “Hamid’imizi yetiştiriyoruz.” veya “Ecdadımız Şeyh Hamîd-i Velî Hazretleri’ne ve ihvâna hizmet etmek üzere Hamid’imin yetişmesi için çalışıyoruz, inşaallah.” demiştir.
Osman Hulûsi Efendi’nin 1990 yılında vefatından sonra gerek Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı tarafından yürütülecek vakıf hizmetleri, gerekse mânevî hizmetler, H. Hamideddin Efendi’nin uhdesine tevdî edilmiştir. H. Hamideddin Efendi, Osman Hulûsi Efendi’nin arzu ettiği, ancak hayatta iken gerçekleştiremediği birçok eseri kısa bir zaman içerisinde gerçekleştirmiştir. Vakıf hizmetlerinin yaygınlaştırılması, her türlü sosyal faaliyetin genişletilmesi için gayretler göstermiştir.[5]
Ziyaretçi defterinden konuya atfedilen birkaç satır:
“Büyük din adamı, fazîlet ve insanlık timsâli Hacı Hulûsi Ateş’i kaybetmenin üzüntüsünü bütün kalbimle, varlığımla duyuyorum. Allah rahmet eylesin. Yakınlarına sabırla birlikte baş sağlığı dilerim. Temennim meş’alenin aynı şekilde ahfâdı tarafından gururla taşınması. Saygı ile tekrar baş sağlığı dilerim.
27.06.1990
Op. Dr. Kemal Altay”
Hamid Hamideddin Ateş Efendi’nin, babası Hulûsi Efendi Hazretleri’ne hitâben yazdığı şu satırlarla yazımızı taçlandıralım:
“Sebeb-i Hayatım!
Bizler; konuşmayı, gülmeyi, kalem tutmayı, dahası her şeyi sizden öğrendik. Övülen ve seçilen Hz. Muhammed (s.a.s.)’in neslinden olan örnek bir insandınız. Onun için de hep etrafınıza ışıklar saçtınız. İnanan bir gönlün, bütün mahlûkata şefkat duygusuyla bakması gerektiğini tavsiye ederek, âlemşümûl düşünen bir cândınız.
Evlatlarınıza, dostlarınıza, gönülden bağlılarınıza, hâsılı sizi tanıyanlara cânândınız. Bizler evlatlarınız olarak hayatımızın en güzel günlerini, sizlerin dizlerinin dibinde geçirme şerefine nâil olduk, bu mânevî ocakta hayatımızı sürdürmemizi sağlayan Yüce Rabb’ime sonsuz şükürler olsun.”[6]
[1] Müberra Çakmak, Tasavvufî Eğitimde Kişilik Gelişimi ile Günümüz Kişisel Gelişiminin Karşılaştırılması, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2019, s.52.
[2] Çakmak, a.g.e., s. 222
[3] 12/Yûsuf, 18.
[4] Kadir Özköse, Gönülden Gönüle Akan Aşk Deryası Darendeli Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s)’nin Tasavvuf Anlayışı, Nasihat Yayınları, Ankara, 2022, s. 188.
[5] İsmail Palakoğlu, Gönüller Sultanı, Ankara 1996, s. 61.
[6] H. Hamidettin Ateş, “Takdimname”, Mektûbât-ı Hulûsî-i Dârendevî, haz. MehmetAkkuş - Ali Yılmaz, Nasihat Yayınları, İstanbul 2006, s. XI-XX.
Musa TEKTAŞ
YazarTasavvuf ehli; gayret, nusret ve ilâhî lütufla bazı mertebelere ulaşır. Bunlardan âbidler, zâhidler ve ârifler kâbiliyet ve mertebeleri yönüyle farklı konumlarda değerlendirilirler. Âbidler çok ...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Tedbirli ol sakın gafil yaşamaBelki Hakk’ın gel dediği andayızKim bilir ki göz ne zaman kapanırŞu gün ya da şu an desek zandayızBir intiba bırak şerefli, şanlıİncitilme değil insan her canlıElbet bu c...
Şair: Yeter BEKTAŞ
Tasavvufî konular incelenirken üzerinde durulan en önemli konulardan biri de muhabbettir. Mâneviyat yolunun ârifleri sevginin en ileri derecesi olan aşk kelimesinin karşılığı olarak muhabbet kavramını...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Sarp kayalı dağlardanAştı Hulûsi Efendi.Mor sümbüllü bağlardanGeçti Hulûsi Efendi.Nesli pak gül soyundanHuyu nebi huyundanAbı hayat suyundaniçti Hulûsi Efendi.Yaradan’a bağlar özüYaşın yaşın ağlar göz...
Şair: Ramazan PAMUK