Esmâü’l-Hüsnâ: El-Hakîm
El-Hakîm: Hikmet Ve İlim Sahibi, Bütün İşleri Yerli Yerinde Olan
Allah'ın isimlerinden olan "el-Hakîm", hikmet sahibi demektir. Hikmetse, varlıkların en yücesini, ilimlerin en fazîletlisi ile bilmektir. Varlıkların en yücesi, şanı yüce olan Allah'tır. O'nun künhünü yine O'ndan başkası bilemez.
Bir başka tanımlamaya göre "el-Hakîm" ismi, "doğru olandan başkasını söylemeyen ve yapmayan" mânâsına gelir ki, Allah'ın fiilleri isabetli, sanatı itkân üzere olduğundan, böyle nitelenmelidir. Zira itkân ve isabet ancak hakîmden meydana gelir. Bazen, ince sanatları güzel ve sağlam yapana "Hakîm" denir. Bunun mutlak zirvesi de yine Allah'a mahsustur ve O'ndan başkası için mümkün değildir. Allah hakkında hikmet, eşyanın mahiyetini yani arka plânını bilmek ve son derece muhkem olarak, itkân üzere yaratmaktır.
Kur’ân'da 20 âyette geçen "hikmet" kelimesinin; eşyanın hakîkatini kavramak, ilim ve amel, söz ve davranış uygunluğu, sünnet, fehim ve ilim, nübüvvet ve Kur’ân anlamlarına geldiğini görüyoruz.
Elbette Allah hakkında "Hakîm" dendiği zaman, bunun anlamı başkalarının bu şekilde nitelendirilmelerinden farklıdır. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: "Allah, hükmedenlerin en iyi hükmedeni değil midir?"
Öte yandan, Kur’ân-ı Kerim'e de "hakîm" sıfatı verildiği görülmektedir. Bunun anlamı, Kur’ân'ın hikmeti ihtivâ etmesinden dolayıdır. Bu husus, Kur’ân'da açıkça ifade edilir. Hakîm, muhkem anlamına da gelir. Kur’ân hakkında; "lafız ve mânâ yönünden hiçbir benzerlik ile şüphenin olmadığı kesinlik ve sağlamlık" anlamına gelen muhkem ile "men eden; yalan, bâtıl, hata ve çelişkiden koruyan" anlamına gelen hakîm gibi her iki anlam da sahihtir. Çünkü Kur’ân, hem muhkemdir hem de hüküm ifade eder. Hüküm, hikmetten daha geneldir. Her hikmet hükümdür; ama her hüküm hikmet değildir. Çünkü hüküm, bir şeyin üzerinde hükmetmek; şöyledir veya böyle değildir, demektir.
Allah'ın el-Hakîm ismini ahlâkî bir ilke edinmiş olan insandan, hakîkatin bilgisini yakalama ve tefekkür aracılığıyla doğru düşünebilme yeteneklerini aktif hale getirme beklenir. Bu bağlamda hakîm kişi, varlığı ve vahyi anlamada aklını kullanır. Kitâbî âyetlerde görmediğini kevnî âyetler üzerinde anlama egzersizi yaparken, aklı, bir çeşit kitabî âyet rolünü üslenir. Çünkü hakîm insan, vahyi esas alır, aklı vahyin çerçevesi içerisinde kullanır.
Bu bağlamda, İslâm hakîmleri gerçekleştirmek istedikleri kültür faaliyetlerini hep nübüvvet temeli eksenine oturtmaya çalışmışlardır. Çünkü onların sözleri ve fiilleri, büyük oranda, sünnete uygun bir gidişat izlemiştir. Bu sebeple, hakîm kişiye düşen görev, varlık üzerinde derin tefekküre dalarak bilinenden bilinmeyenin, meçhul olandan malum olanın bilgisine ulaşarak hakîkatin bilgisini yakalamaktır.
Editör
YazarMahremiyet, "haram" kelimesinden türemiş olup, yasaklılık durumunu ifade eder. İffet ise bu mahremiyetin korunmasıyla ilgilidir ve hem kadın hem de erkek için eşit sorumluluk taşır. Nur Suresi'nde, mü...
Yazar: Editör
İnsan, kendini ve başkalarını tanıdıkça, Allah’ın yarattığı dünyaya uygun şekilde davranır. Kendisi için istediği iyi şeyleri, başkaları için de istemesi gerektiğini bilir. Dünyada çok sayıda insan ve...
Yazar: Editör
Lise yıllarımda edebiyat kitabımızda "Bakmak ile Görmek" adında bir okuma parçası vardı. Bakmak ile görmenin farklı olduğunu o yıllarda öğrenmiştim. Bakmak, görmek ve fark etmek kavramları önemlidir. ...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Sessiz sakin bir memleketin çiçek kokan, tarih kokan ruhunu, zaman, mekân bilinciyle omuzlarımda taşıdım. Vefasına vurgunum, izine hayranım. Unutturmadı hiçbir güzelliğini kalbime.Somuncu Baba’dan, Ha...
Yazar: Nilüfer Z. AKTAŞ