Abdullah Bin Atîk (R. A.)
İslâm’ın yayılması müşrikleri ve Yahudileri endişelendiriyordu. Bilhassa Benî Nadîr Yahudileri Rasûlullah’a karşı kin, haset ve düşmanlık besliyorlardı. Beni Nadîr Yahudilerinin en azılısı ve Rasûlullah’a karşı en çok düşmanlık besleyeni Sellâm bin Ebî Hukeyk, Rasûlullah’ı rahatsız ettiği gibi, Müslümanları da tehdit eder, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)’i öldürme teşebbüsünde bulunurdu.
Rasûlullah’ın ashâbı, bir gün kendi aralarında konuşuyorlardı. Rasûlullah’ın düşmanlarını sayıyorlardı. Sellâm bin Ebî Hukeyk düşmanların en azılısıydı ve öldürülmesi şarttı. Çünkü Rasûlullah’ı öldürmeye çalışıyordu. Bu hususta geldiler, Rasûlullah’tan izin istediler. Rasûlullah da onlara izin verdi.
İşte bu azılı düşmanın katli, Abdullah bin Atîk’e nasip oldu. Bir gün, dört sahabi daha alarak, Yahudilerin kale şehri olan Hayber’e gitti. Bu peygamber düşmanını öldüreceklerdi. Beş kişinin komutanlığını Abdullah bin Atîk yapıyordu. Geceleyin Hayber’e girdiler. Sellam bin
Ebi Hukeyk’in bulunduğu ev yüksek bir yerdeydi. Yukarı çıktılar ve kapıyı çaldılar. Sellâm’ın hanımı onların kim olduğunu sorunca, “Araplardan bir grubuz, ev sahibiyle görüşmek istiyoruz.” dediler. İçeri girdiler. Sellâm ile kavgaya tutuştular. Sellâm’ı öldürdüler. Sellâm’ı o hâlde bırakıp çıkarken Abdullah bin Atîk gözleri iyi görmediğinden merdivenden düştü ve Ayağı burkuldu. Arkadaşları onu, şehrin dışında bir yere götürüp sakladılar. Fakat Sellâm’ın öldüğünden emin değillerdi. İçlerinden birisi geri döndü. Hadise üzerine toplanan kalabalık arasına girdi.
Sellâm’ın hanımının öldü, dediğini duydu. Sevinçle geri dönüp arkadaşlarını müjdeledi. Abdullah bin Atîk, Rasûlullah’a geldiğinde Peygamberimiz onu taltif etti. Sonra da mübarek elini yaralı ayağına sürdü. Hz. Abdullah’ın ayağı sanki hiç burkulmamış gibi iyileşti.
Hicret’in 9. senesinde Peygamber Efendimiz’in Tayy kabilesinin putlarını kırıp parçalamak için Hz. Ali kumandasında gönderdiği 150 kişilik kuvvet içerisinde Hz. Abdullah da vardı. Peygamberimiz, onu birliğin silah ve teçhizatını temin etmekle vazifelendirmişti.
Onun Yemâme Savaşı’nda gösterdiği kahramanlık da dillere destandır. Bu savaş Hz. Ebu Bekir zamanında cereyan etmişti. Yalancı Peygamber Müseylime, Müslümanları rahatsız ediyordu. Hz. Hâlid bin Velid komutanlığında bir ordu, üzerine gitti. Çünkü hem irtidat hareketini teşvik ediyor hem de Müslümanları rahatsız ediyordu.
Hâlid bin Velid ile Müseylimetü’l-Kezzâb kuvvetleri arasında şiddetli çarpışmalar oldu. Hz. Abdullah da bu savaşta büyük kahramanlıklar gösterdi. Ağır şekilde yaralandığı hâlde kılıcını elinden bırakmadı. Sonunda şehitler kervanına o da katıldı. Böylece ömrünü İslâm’ın hizmetinde sarf eden bu büyük sahabi, Hicret’in 12. senesinde en çok arzu ettiği şehitlik mertebesine nail olarak ebediyet âlemine göçtü.
N.Nida DURAN
YazarHz. Amr (r.a), İslâmiyet’in ilk yayıldığı yıllarda Müslüman olma şerefine nail olan güzide ve bahtiyar insanlardan birisidir. O da diğer sahabiler gibi Medine-i Münevvere’ye hicret etti. Hendek Savaşı...
Yazar: N.Nida DURAN
Hükümdarları İslâm’a davet için gönderilen elçilerden birisi de Alâ bin Hadramî’dir. Peygamberimiz onu, Bahreyn’e elçi olarak gönderdi. Mecusi olan Bahreyn Hükümdarı Münzir’e bir mektup yazdı. Hz...
Yazar: N.Nida DURAN
Kıymetli okurlarımız, sekiz yıldır Rabb’im benim dünya hayatımı inanılmaz güzel bir lütufla rızıklandırdı: Öğretmenlik mesleğiyle, ortaokul matematik öğretmenliğiyle... Şüphesiz, bu O’nun cömertliğind...
Yazar: Esra GÖKTEPE
Hazreti Ömer (r.a.)’ın oğlu Hz. Abdullah, babası Müslüman olduğunda beş yaşlarında bir çocuktu. Bu sebeple hiç puta tapmamıştı. İslâmiyet’i anlayabilecek bir yaşa geldiğinde hemen Müslüman oldu. Daha ...
Yazar: N.Nida DURAN