2. Abdülhamid Han’ın Darbecilere Direnen 2. Başkadını Bedrifelek Kadınefendi
Sultan II. Abdülhamid’in zevcelerindendir. 4 Ocak 1851’de Kuzey Kafkasya’da bulunan Anapa şehrinde dünyaya gelmiştir. Harem halkının çoğu gibi Bedrifelek de Çerkez asıllıydı. Babası, Natuhay prenslerinden Karzeg Mehmed Bey, annesi ise Abaza prenseslerinden Faruhan İnal-İpa’dır. 1864’teki Rus mezalimiyle ortaya çıkan Büyük Çerkez Sürgünü sırasında bir Çerkez kafilesiyle beraber Dersaadet’e adım atmıştır. Sultan Abdülmecid’in haremlerinden teyzesi Şayeste Hanım’ın himayesiyle Osmanlı Sarayı’na girmiştir.
Hareme geldiğinde 6-7 yaşlarında olan Bedrifelek, burada iyi bir talim ve terbiyeden geçirilmiştir. 15 Kasım 1868 tarihinde Sultan II. Abdülhamid ile şehzadelik döneminde evlendirilmiştir. Bedrifelek, düğünden iki yıl sonra, 1870'de Dolmabahçe Sarayı’nda Mehmed Selim Efendi'yi, 1872’de yine Dolmabahçe’de Zekiye Sultan’ı, 1878'de Yıldız Sarayı’nda da Ahmed Nuri Efendi’yi dünyaya getirmiştir.
Abdülhamid Han, Bedrifelek dışındaki hiçbir hareminden bu sayıda çocuk sahibi olmamıştır. Mavi gözlü, sarışın ve beyaz benizli bir hanım sultan olan Bedrifelek Kadınefendi, Abdülhamid Han’ın en çok sevdiği ve takdir ettiği eşlerindendir. Zevci padişah olduğu zaman ikinci kadınefendi pozisyonundaydı. 1895’te Başkadın Nazikeda vefat edince, onun yerini aldı. Efendisi Abdülhamid Han tahttan indirilinceye kadar da bu mevkiini korumuştur.
Zevcinin 31 Mart Olayı’nın ardından İttihatçılar eliyle tahttan indirilmesi ve Yıldız Sarayı’nın yağmalanması esnasında büyük hakaretlere uğramıştır. Ancak o yine de asilerin karşısında adeta bir heykel gibi dikilmiş ve haysiyetli bir duruş sergilemiştir. Asilere karşı mertçe ve korkusuzca direnerek harem halkının herhangi bir saldırı ve hakarete maruz kalmasını engellemeye çalışmıştır. Tarihimizin bu en feci hadiselerinden birine şahit olan saray nedimesi Leyla Açba’nın hatıralarında anlattıkları dehşet vericidir:
“Tüm harem halkı kadınefendinin dairesine toplanmış, her taraf insan kaynıyordu. Bedrifelek Kadın, perişan bir hâlde, fakat metin kalarak ayakta duruyor, bağırarak: “Sakin olun, zabitler bizlere bir şey yapmazlar; korkmayın, fakat yanlış bir harekette bulunmayın.” diyordu. Herkes çaresiz bir hâlde beklerken, birden kapılar açıldı, asiler içeri girdiler. Hepimiz çok şaşırmıştık. Bazıları telaşla bellerinde bağlı olan şallarıyla başlarını örtüyor, namahrem yerlerini kapatıyorlardı. Bazıları da başlarına örtecek herhangi bir örtü bulamadıklarından, açık saçlarıyla ortada kalmışlardı.
Asilerin başında duran bir adam yüksek sesle: “Eğer dediklerimizi yaparsanız kılınıza dahi dokunulmayacak.” diye bağırdı. Bedrifelek Kadın, biraz öne geçerek: “Beyefendi, derhal burayı terk edin, burası Zat-ı Şahane’nin haremidir; sizin buraya ayak basmanız bile günah ve suçtur.”, dedi. Adamın birden mizacı bozuldu, ağzı büzüldü, sert bir sesle: “Kes sesini be kadın, canına mı susadın sen!” diye bağırdı. O an kalfalardan bağıranlar oldu. Biçare Bedrifelek Kadın, haremin başı olarak kendini feda etmekte kararlı bir tavırla haykırdı: “Beyefendi, utanmıyorsunuz, değil mi? Eğer beni vuracaksanız vurun; ama benim kanım yerde kalmayacaktır.”
Asiler, silahlarını ve süngülerini doğrultarak Bedrifelek Kadınefendi’yi öldürmeye hazırlanmışlardı ki, alt kattan birisi: “Gelin, gelin; diğer köşklerdeki hazineleri görün.”, diye bağırdı. Asiler bunu duyunca, hemen aşağıya koşarak bizim bulunduğumuz salonu terk ettiler. Allahu Teâlâ imdadımıza yetişmiş, Bedrifelek Kadın’ı bu elleri süngülü canilerden koruyarak bizim de hayatımızı kurtarmıştı. O gece sabaha kadar caniler Yıldız Sarayı’nı yağma ettiler. Bütün değerli eşyaları toplayıp götürdüler.”
Leyla Açba’nın hadisenin devamında anlattıkları çok daha feci ve hazindir: “Ağlayarak arabamıza bindiğimiz sırada bir çığlık duyduk. Babam bakmaya gitti, aradan yirmi dakika geçtikten sonra döndü ve: “Başkadınefendinin yaşmağını çekip almışlar, zavallı kadın başı açık ortada kalmış, ağlıyordu. Biri gelip arabasına bindirdi, alıp götürdü.” dedi. O an pek müteessir olmuştuk. Aradan dört gün geçtikten sonra kadınefendiyi oğlu Selim Efendi’nin sarayında ziyaret ettik. Kendisi perişan bir hâlde sızlanıp duruyordu. Ne diyeceğimizi, nasıl teselli edeceğimizi bilemeden, ağlayarak yanından ayrıldık.”
Bedrifelek Kadınefendi bu tarihten sonra Serencebey yokuşunda, oğlunun yanında kalmaya başlamıştır. Osmanlı Hanedanı’nın 1924’te Türkiye’den sürgün edilmesinden sonra aynı adreste ikamet etmeyi sürdürmüştür. Konağın yeni rejim tarafından müsadere edilmesi söz konusu olunca kadınefendi mülkiyeti üzerine almış ve bir müddet daha burada refah ve huzur içerisinde yaşamaya devam etmiştir. 8 Şubat 1930 tarihinde, bir cumartesi günü, yine oğlunun konağında vefat etmiştir. Mezarı, Beşiktaş semtindeki Yahya Efendi Mezarlığı’ndadır. Mezar taşında şunlar yazılıdır: “Hazreti Başkadın Bedrifelek 1930, Cumartesi”
Eşine çok bağlı ve hürmetkârdı. Onu tanıyanlar, eşinin Selanik’e sürgün edilmesinin ardından, konağından dışarıya hiç çıkmadığından övgüyle bahsetmişlerdir. Oturduğu yer Yıldız Sarayı’na yakın olduğu için sık sık eski zamanları ve zevcesini hüzünle anar, o mesut günlere dair anılarını etrafındaki insanlarla paylaşırdı.
Bedrifelek Kadın, daima beyaz renkte elbise giyer, başını da yine aynı renkte bir örtüyle örterdi. Türkçesi çok düzgündü. Melankolik bir bakışı vardı. Yanında bulunanlar, onun güzel mavi gözlerine baktıkça gözleri nemlenirmiş. Kendisini pek çok defa görüp elini öpme ve yakından tanıma fırsatı bulan Leyla Açba’nın belirttiğine göre Sultan Abdülhamid’in haremleri arasında en munis, safdil ve sessiz olanı; halk tarafından da en fazla sevileni idi. Hiç kimsenin işine karışmaz, kimseden bir şey ummaz ve beklemezdi. Kendi halinde ve âleminde yaşayan bir kadınefendiydi. Vakur bir hâl ve harekete sahipti.
Bengisu HAYAT
YazarI- Ev ZiyaretleriŞu dünya hayatında insanın istediği tek şeydir sıcaklık. Sahip olduğu her şeyde bunun huzurunu arar. Sıcacık bir kalp, sıcacık eller, sıcak yüzler... Sever o yüzden insan, soba başını...
Yazar: Nilüfer Z. AKTAŞ
Kitabın adı: Söylenmeyen TarihYazar: Hasan Basri BilginYayınevi: MihrabadYayın yeri ve yılı: İstanbul/2020Sayfa sayısı: 281Yaş aralığı: 14+İşlenen konular: Çanakkale Savaşları, Abdülhamid Han, Fatih S...
Yazar: Sait ÖZER
İnsanların birbirleriyle tanışma ve onların arasına karışma eğilimi, birlikte yaşamaya ve düzenliliğe yönlendiren yüce dinimizin de emrettiği köklü bir eğilimdir.Birliktelikte; fertler istikrara kavuş...
Yazar: Editör
Bir yolcu gemisi, yolculuk esnasında kopan bir fırtınada batar ve içindekilerden sadece iki adam, küçük ve ıssız bir adaya yüzmeyi başarır.Ne yapacaklarını bilemeyen bu iki kazazede, Allah'a yalvarmak...
Yazar: Ayşe Gül PINAR