Eğitimci Şair-Yazar Yusuf Dursun İle Gençlik Üzerine Röportaj
Genç ve gençlik deyince ne anlıyoruz?
Genç kavramı bütün canlıları içine almakla beraber, öncelikle insanoğlu için kullanılır. Gençlik ise ömrünün bu dönemini yaşayan insanın bizzat yaşadığı duyguların harmanlandığı 10-24 yaş aralığındaki dönemdir. Bu dönemi, “ömrünün ilkbaharı” olarak tarif etmek de mümkündür.
Gençlik dönemi içinde adına “ergenlik” denen ve 10-19 yaş aralığını kapsayan bir dönem daha vardır. Bu dönem, herkese göre farklılık gösteren önemli bir dönemdir çünkü gençliğin de yetişkinliğin de yaşlılığın da temeli “ergenlik döneminde” atılır.
Özellikle ergenlik çağında gençler aileleriyle pek çok sorun yaşıyor. Bu dönemde ebeveynlere düşen vazifeler nelerdir?
Ergenlik çağına giren birey, aynı zamanda kendini tanıma sürecine girmiş demektir. Vücûdunda meydana gelen değişikliklerin yanında rûhunda oluşmaya başlayan türlü duygular hâliyle onu meşgul eder. Bu dönemi sağlıklı bir şekilde atlatmanın ilk şartı, ergenle ebeveynler arasında sağlıklı bir diyalog ortamı bulunmasıdır.
Ailede kendini ifade etme ortamı bulamayan bir ergen, yaşamaya başladığı dönemin çalkantıları karşısında çözüm yollarını başka mecrâlarda arayacaktır. Bu da genellikle arkadaş çevresi ya da sosyal medya olacaktır. Gelecekte kendi de bir aile kuracak olan yavrusunu sağlıksız bir ortama itip âdetâ kurtlar sofrasına atmak istemeyen ebeveynler, öncelikle kendi sorumluluklarını yerine getirmek zorundadır.
Aslında bu, hiç de zor bir şey değildir. Ergeni dinlemek, onunla nitelikli bir zaman dilimini paylaşmak, ona değer verip makul isteklerini yerine getirmek yeter de artar bile. Bütün bunların temelinde ise onu hakikaten sevmek ve sevdiğini dile getirmek yatar.
Çocuğu ve ergeni yok saymak, ona söz hakkı vermemek, onun sorunlarını dinlememek gibi olumsuz davranışlar, ister istemez bir ergen-ebeveyn çatışmasına kapı aralayacaktır.
Bu bölümde özetle şunu söyleyebilirim: Ebeveynler, bir zamanlar kendilerinin de bu dönemden geçtiğini unutmadan yavrularına sevgiyle yaklaşmalıdır. O zaman bütün sorunlar bitmese de önemli ölçüde azalacaktır.
İstisnâları olmakla birlikte günümüz gençliğinin en büyük problemi, sınırsız bir özgürlük içinde yaşamak istemeleridir. Geçmişten ders almak ya da geleceğe dair bir hedef ortaya koymak, maalesef gündemlerinde yoktur. Bunda yaşanılan dijital çağın büyük payı vardır. Sanal bir ortamda, çocuğunu görmediği sosyal medya arkadaşlarının onu bu yöne ittiğinin bilinmdiğini söylemek abartı olmasa gerek.
Günümüz gençliğinin önemli bir problemi de -maalesef çoğunun- sorumluluktan kaçınmalarıdır. Meselâ bir ekmeğin fiyatını bilmeyen, kendi yattığı yeri dahi temizlemekten kaçınan gençlikten bahsediyorum. Yine belirteyim, elbette istisnâları vardır ama maalesef çoğunluk böyle.
Çözüm önerilerinizi de sıralayabilir misiniz?
Hayatı hiçbir konuda olumlu bir düşünceye sahip olmamak ne kadar yanlışsa tozpembe hayallerle yaşamak da o kadar yanlıştır. Bir bardağın yarısı suyla dolu olabilir ama unutmayalım diğer yandan aynı bardağın yarısı boştur. Mesele, bakış açısında gizlidir. Sadece dolu yanını görüp avunmak da vardır; sadece boş yanını görüp dövünmek de.
Bendeniz bu konuda en doğru olanın, önce dolu tarafı görmek ama boş kısmı da doldurmanın yolunu aramak olduğuna inanırım. Gençlerin sorunlarına çözüm bulma konusuna da böyle yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum.
Ebeveynler, öğretmenler ya da gençler üzerinde etkisi olan başka kişiler önce onun olumlu yanlarını görmeyi başarırsa zaten sorunların büyük bir kısmının ortadan kalktığı görülecektir.
Yapılacak iş gayet basittir: Gençlere emir verir gibi nasîhat etmek yerine örnek olmak! Meşhur hikâyedir ya; bir adam, muhterem bir zâta giderek, “Çocuğumu edepli bir insan olarak yetiştirmek istiyorum. Bunun için ne yapmalıyım?” diye sorar. Aldığı cevap şöyledir: “Önce sen kendin edepli ol!”
“Örnek olmak” eğitimin genel kuralı ve ön şartıdır. Konuyu biraz daha açarak gençliğin sorunlarına nasıl çözüm bulunacağına birkaç örnek verebiliriz:
*Allah inancı, Peygamber sevgisi, İslâmiyet’in kâinatı kucaklayan güzellikleri çok küçük yaşlardan itibaren çocuklara sezdirilmeli, bunu yaparken de çocuklara sevgiyle ve şefkatle yaklaşılmalı. (Öğretmekten değil sezdirmekten, korkutmaktan değil sevdirmekten bahsediyorum.)
*Çocuğa, seviyesine uygun kitaplar okutmalı, böylece onda bir okuma alışkanlığı meydana getirilmeli.
*Çocuğun ve gencin, fikirlerini serbestçe açıklayacağı bir ortam hazırlamalı.
*Çağın gereklerinden onları mahrum etme yerine, her türlü teknolojik âletin kullanımına izin verilmeli fakat bu konuda onun da görüşünü alarak bir sınırlama getirilmeli.
*Sabah kahvaltısında ya da akşam yemeğinde aile ferleri sofraya birlikte oturmalı.
“Ne kadar yorgun olurlarsa olsunlar, ebeveynler eve geldiği zaman çocuklarına mutlaka zaman ayırmalı. Bu sürenin çok uzun olması da gerekmez yeter ki çocuğu can kulağıyla dinlemeli ve ona moral ve güven duygusu aşılamalıdır.
*Markete, spor karşılaşmasına, pikniğe veya bazı faaliyetlere onunla birlikte gitmeli.
*Her fırsatta ona, kendi başına yapacağı işler vermeli.
*Başkalarının yanında onu kesinlikte eleştirmemeli. Bu tür konuları bire birken ve kızmadan, sakin bir tavırla dile getirmeli.
Mayıs ayındayız. Genç bir kumandan olarak Fatih Sultan Mehmet’ten de bahsetmek ister misiniz?
Fatih Sultan Mehmet, dünyanın yetiştirdiği ender şahsiyetlerden biridir. Herkesin, onun gibi bir “Fatih” olmasını bekleyemeyiz ancak onun yolundan yürümesini arzu edebiliriz. Unutmayalım ki Fatih, Osmanlı’nın en kudretli döneminde, en seçkin hocalar eşliğinde yetişti ve onun önüne büyük bir hedef kondu. Bu hedef, İstanbul’u fethederek Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in müjdesine mazhar olmaktı. O da gencecik bir sultanken, Allah’ın yardımıyla hedefine ulaştı.
Fatih konusunu günümüzün gençlerine getirirsek derim ki II. Murat gibi bir baba, Hümâ Hatun gibi bir anne, Akşemseddin gibi bir hoca ve disiplinli bir çalışma ortamı sağlanırsa yepyeni Fatihler görmemiz pekâlâ mümkündür.
Unutmayalım:
Atalar mirası aziz vatanda,
Modern çağın çocukları yaşıyor.
Zamanı gelince kullanmak için
Süngüsünü yüreğinde taşıyor.
Yine unutmayalım; günümüz çocuklarının yüreğinde taşıdığı süngü ilimdir, irfandır, çok çalışmaktır, atalarının izinde dünya tarihine yön verecek idealler peşinde koşmaktır.
Tarihimizde genç kumandanların ne tür başarılara imza attığını yeni nesillere misallerle anlatabilir misiniz?
Yukarıda bahsettiğimiz ve 21 yaşında çağ açıp çağ kapayan Fatih Sultan Mehmet’in yanında bir örnek daha verebiliriz:
Anadolu fâtihi Sultan Alpaslan’ın henüz çok küçükken Büyük Selçuklu Devleti’nde idareyi ele aldığını, kısa zaman içinde Karahanlılara ve Gaznelilere karşı zaferler kazandığını biliyoruz.
Malazgirt Zaferi’ni kazandığında 42 yaşında olduğu ve bundan sadece bir sene sonra şehit edildiğine göre o büyük komutan ve devlet adamının genç yaşında çok önemli işler başardığını görüyor ve bununla gurur duyuyoruz. İstiyoruz ki sadece biz yetişkinler değil, gençlerimiz de aynı duyguyu hissetsin ve o yolda -karınca misali de olsa- yürümeye azmetsin.
Daha önce de bahsettiğim gibi millî ve mânevî yönden şahsiyetli bir nesil yetiştirmenin ilk şartı, yetiştirici rolünde olan kişilerin bu konularda örnek olmasıdır. Ancak bundan sonradır ki diğer maddelere geçilebilir. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
*Önce devletin böyle bir kararı olmalıdır.
*Devlet, bütün kurumlarıyla millî ve mânevî değerlere bağlı olmalıdır.
Teker teker fertlerin tamamı, aynı hassasiyeti göstermiyor olabilir, onları da dışlamadan hareket etmek lazımdır.
*Bu konu, özellikle yazılı ve görsel basın yoluyla sürekli gündemde tutulmalıdır. Ortaya konacak her türlü eserin, hem sanat değeri hem de bahse konu özellikleri taşımasına dikkat etmelidir.
*Bu konuda kaliteli eser veren şair, yazar, senarist, ressam, müzisyen, mimar, geleneksel sanat uzmanı gibi şahsiyetler korunup kollanmalıdır.
Gençlerin; bilgi, ahlak, erdem, estetik, ruh güzelliği, adâlet ve merhamet duygusuyla yetişmeleri için neler yapmalıyız?
Bir önceki soruya verilen cevaplar, bu soru için de geçerlidir.
Tecrübe sahibi yetişkinlerin gençlere rol-model olma ve rehberlik yapmaları hangi yollarla olmalıdır?
Hayatın bütün konularında tecrübe sahibi yetişkinler, gençlere mutlaka rol-model olmak zorundadırlar. Onların; ilimlerini, sanatlarını, tecrübelerini paylaşmama gibi bir lüksleri olmamalıdır. Usta ve üstatların çağırılan her yere gidip gençlerle sohbet etmekten tutun da usta çırak ilişkisi içinde onlara yardımcı olmaya kadar pek çok görevi olmalıdır.
Milletimizi bir araya getiren değerlerin, insânî haslet ve fazîletlerin nesilden nesle aktarılması için genç neslin omuzuna hangi sorumluluklar düşmektedir?
Bundan önceki bütün sorularda bütün görev ve sorumlulukların, yetişkinlerde olduğunu ifade ettik. Peki, bu konularda gençlerin hiç mi sorumluluğu yok? Elbette var, hem de fazlasıyla var. Bilindiği gibi her türlü eğitimde bir öğreten bir de öğrenen olur. Bu ikiliye daha geniş anlamıyla “hoca-talebe” ikilisi diyoruz. Talebe, adından da anlaşılacağı üzere, bir şeyi talep eden demektir. Öğrenmenin ilk şartı da ortada “talep eden” bir gençliğin olmasıdır.
Günümüzde asıl mesele burada yatmaktadır. Maalesef günümüz gençliğinin büyük bir bölümü ilmi, sanatı, büyük idealleri değil de gününü gün etmeye yarayacak, bir başka ifadeyle nefsine hoş gelen şeyleri talep etmektedir. Geleceğe dair kaygıları ve idealleri olan her kademedeki değerli kadroların işinin ne kadar zor olduğu ortada.
Bir şair ve yazar olarak kendimden örnek vermem gerekirse her türlü uyarıcının çocukları ve gençleri kuşattığı bir ortamda gençlere okuma alışkanlığı kazandırmanın ne kadar zor olduğunu ifade edebilirim. Bu zorluğa rağmen yapmamız gereken şey bellidir. Ümitsizliğe düşmeden, tatlılık ve güzellikle çalışmaya devam etmek ve ortaya güzel eserler çıkarmak. Bunun sonucunda bir kişi bile istediğimiz kıvama gelirse ne mutlu bize. (Meselâ bu röportajı okuduktan sonra sadece bir anne-baba veya sadece bir genç kardeşimizin dünyasında yeni bir ufuk açabilmeyi ne kadar çok isterim.)
Somuncu Baba dergisinin genç neslin ahlaklı yetişmesi için gösterdiği yayın gayretini nasıl değerlendirirsiniz?
Somuncu Baba dergisinin genç nesillerin iyi ahlaklı yetişmesi için gösterdiği gayret takdire şayan. Bu vesileyle okurlarımızı muhabbetle selamlıyorum.
Yusuf Dursun, 1949 yılında Yozgat Musabeyli’de doğdu. 1968’de Yozgat Öğretmen Okulu’nu, 1971’de Erzurum Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü’nü, 1991’de Anadolu Üniversitesi Lisans Tamamlama Programı’nı bitirdi.
1996’da Elazığ Mehmet Akif Ersoy Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliğinden emekli oldu. Halen İstanbul’da bir özel öğretim kurumunda öğretmenlik yapmaktadır. Evli ve dört çocuk babasıdır.
Şiir dalında birçok ödülü bulunan yazarın başta “Yetim Kız” olmak üzere bazı şiirleri bestelenmiştir. 2009 Eskader (Edebiyat Sanat Kültür Araştırmaları Derneği) Çocuk Edebiyatı Ödülü sahibi Yusuf Dursun’un şiir, hikâye ve masalları 1984 yılından itibaren çeşitli edebiyat ve kültür-sanat dergilerinde yayınlanmaktadır.
ESERLERİNDEN BAZILARI:
Sultandım Fatih Oldum (Roman, I. Baskı: Nar Yayınları 2010; II. Baskı: Nar Yayınları, 2011)
Anadolu Fatihi Sultan Alp Arslan (Roman, Nar Yayınları, 2011)
Benim Canım Anadolu’m (Şiir, Gonca Yayınları, 2011)
Şerif Hamideddin TEKTAŞ
YazarTarihçi-Yazar İsmail Çolak ile Tarihe, Osmanlı’ya Ve Çanakkale’ye Dair HasbihalTarih ve tarihçi olmak sizin için ne anlam ifade ediyor, tarihte ne buluyorsunuz?Tarihime, köklerime ve mukaddesâtıma sev...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ
Din Eğitiminin Güncelliği Konusunda Röportaj- Saygıdeğer Hocam, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Sohbetimizin başında “Niçin din eğitimi?” diye sorsam neler söylersiniz...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ
İbni Haldun, İslâm dünyasının din ve toplum problemleri üzerinde duran, sosyolojik değerlendirmeye tabi tutan düşünürlerin başında gelir. 1332-1406 yılları arasında Endülüs’te yaşamış, Tunus’lu b...
Yazar: Resul KESENCELİ
Hayatımızın belli dönemlerinde maziye uzanan bir yolculuğumuz olur, iyi kötü anılarımız göz önüne gelir ve acı tatlı bir tebessüm belirir çehremizde. Tabii mazi kötü anılarla dolu ise biraz daha acı v...
Yazar: Erol AFŞİN