Gençlerimiz ve Geleceğimiz
Gençlerimizin geleceğimizi imar ve inşa edecek insanlar olduklarını dikkate alarak size, nasıl bir gençlik ve nasıl bir gelecek meselesi üzerinde duracağım. Söze, Arif Nihat Asya’nın gençlere yüklediği yükümlülüğü anlatan şiiriyle başlamak istiyorum: Çünkü bu şiir, gençlerimizin taşıdığı cevherin neler olduğunu bize bildirmektedir:
Fetih Marşı
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektirilen, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek!
Yürü; hâlâ ne diye oyunda, oynaştasın?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!
Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden
Senin de destanını okuyalım ezberden
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden
Elde sensin, dilde sen; gönüldesin, baştasın
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!
Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini!
Göster: kabaran sular nasıl yıkar bendini!
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini!
Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın
Bu kitaplar Fâtih'tir, Selim'dir, Süleyman'dır;
Şu mihrap Sinânaddin, şu minare Sinan'dır;
Haydi, artık uyuyan destanını uyandır!
Bilmem, neden gündelik işlerle telâştasın
Kızım, sen de Fâtihler doğuracak yaştasın!
Delikanlım! İşaret aldığın gün atandan!
Yürüyeceksin! Millet yürüyecek arkandan!
Sana selâm getirdim Ulubatlı Hasan'dan!
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın
Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!
Söze niye bu şiirle başladım? Çünkü insanda sosyal kişiliğin oluşma dönemi aynı zamanda gençliğin de başlangıcıdır. Bu bakımdan, genç insanın hayatına şekil ve yön verirken, ilk hareket noktasını tayin önem taşır.
Gencin böyle bir noktada kendi iradesiyle kendi ufkunu tayin etmesi biraz güçtür. Ona çoğu kere “aile”den başlayıp “okul” ve “çevre” ile bütünleşen bir kader üçgeni etki yapar. Biz, burada işte bunun üzerinde duracak ve “Genç Adam”ın yarınına sahip olmasında, ona nasıl bir gelecek hazırlanması gerektiğini anlatmaya çalışacağız.
Ortaöğretimde, üniversitelerde atacağınız adımın provalarını yaparsınız. Bir nevi yol haritanızın malzemesi orada hazırlanır. Üniversite sınavı sizin geçiş pasaportunuz için adeta bir işlem sistemidir. Doktor, avukat, mühendis, öğretmen daha bilmem hangi mesleği seçecekseniz bütün bunların harmanı ortaöğretimdir. Orada iyi bir eğitim almışsanız adeta sırat köprüsü kabul ettiğiniz üniversiteye giriş imtihanında arzu ettiğiniz alana geçebilirsiniz. Sizler edebiyatı, sosyolojiyi seçtiniz ve buraya geldiniz, buradaki başarınız da iş bulmadaki kilitli kapıları açacak anahtarı verecektir size…
Görüyorsunuz zor bir macera, ama olması gereken merhaleler bunlar.
Hangi mesleği seçerseniz seçin, onun zorlu şartlarından geçmedikçe size kapılar açılmayacaktır.
Bütün bunlar işin dünyevî tarafıdır. Bundan daha önemlisi seçtiğiniz alanda başarılı olabilme, ülkenin geleceğine bir mum yakma, bir çivi çakabilme onuruna ulaşmaktır.
Bakınız size sözün başında Fatih’in idealini anlatan bir şiir okudum. Şairimiz, sizlere, inandığınız için yaşamayı bilirseniz seçtiğiniz alanın fatihi olabileceğinizi söylüyor. Belki Fatih Sultan Mehmet’in yanında Akşemseddin vardı, Molla Güranî vardı. Molla Hüsrev vardı. Fatih Sultan Mehmet, bu gibi büyük âlimlerin eğitim tezgâhından geçmiştir.
Bakınız, bu genç dehanın hayat seyrinden burada size kısaca söz edeyim:
30 Mart 1432’de doğdu. İki yaşına kadar o yıllarda Osmanlı Devleti’nin Başşehri olan Edirne’de kaldı. Önce Amasya’ya, daha sonra Manisa’nın Saruhan’a sancakbeyi olarak gönderildi. Kendisine eğitimi için Molla Güranî görevlendirildi. Bakınız bugün sizler size birazcık sert bakan hocanıza tavır alırsınız. Babası 2. Murat, Molla Güranî’yle bir de sopa hediye eder. Bunun anlamı, “Sözle yola getiremezsen sopa ile getir.” demektir.
Sultan Mehmet, gençlik çağına doğru, ilerlerken, Kur’an, hadis, tefsir, kelam, fıkıh, siyer gibi dinî ilimler başta olmak üzere, matematik, astronomi, fizik, kimya, tarih, coğrafya, edebiyat gibi beşerî ilimleri de en iyi şekilde öğrenmiş oldu. Ayrıca Arapça, Farsçanın yanında Sırpça, Yunanca ve Latinceyi de okuyup yazacak seviyede öğrendi.
Bakınız bu genç adam, 21 yaşına gelmiş ve İstanbul’un fethi için yola çıkmıştır. Bir yüce ideale adanmış ruhun heyecanını duymak istiyorsanız, işte önünüzde model! Fatih’e bakın, sizler de bugün onun yaşında insanlarsınız. Siz bırakın İstanbul’u fethetmeyi, kendi ideallerinizin fatihi olursanız meseleniz halledilmiş demektir.
29 Mayıs 1453 günü bir genç adam çağı değiştiriyor, dünya tarihine yeni bir mühür vuruyor ve devlet-i ebet müddet ideali için yapılması gerekenden geri durmuyor. Onun fetih öncesinde günlerce yatağını teriyle ıslattığından söz edilir. “Ya İstanbul beni alacaktır, ya da ben İstanbul’u!” demek suretiyle ülküsüne adanmışlığın net tavrını ortaya koyar. İşte bu aşk ve inanç, gemilerini karadan yürüttürmüş ve onu zafere götürmüştür. Şimdi izniniz olursa, bu 29 Mayıs’ı bir de benden dinleyiniz:
29 MAYIS
Ak atın üstünde bir ak kanatlı,
Düşmana bir başka bindirdi bugün.
Ne yaman askerdir şu Ulubatlı,
Düşmanı surlardan indirdi bugün.
Müjdeyi bizlere verdi Peygamber,
“İstanbul mutlaka alınacak!” der,
Bu umut, hasreti dindirdi bugün.
Ak tolgalı, çelik zırhı sipahi,
Dövülen surlardan içeri aktı.
Fatih’in yanında bir yaşlı dâhi,
Kardinal haçına hilâli taktı.
Tam sekiz asırdır koşturan rüya,
Yorgun sipahiye bir mavi dünya,
Tarihe müjdeli onur bıraktı..
Ak Şemseddin, boğaz suyundan coşkun,
Hünkâr ki, döktüğü toptan yücedir.
Savaş çengileri zil-zurna taşkın,
Bu sabah, Roma’ya sonsuz gecedir!
Bizimse daha çok sabahımız var,
Ülkümüz evreni alacak kadar,
İstanbul hedefte ilk bilmecedir!..
Gençlerimize burada elbette tarih dersi verecek değilim. Ancak, tarihten ders alma konusunda edebiyatçıların ön açıcı olması gerekmektedir. Tarih olayları anlatır, edebiyat olayların arkasındaki hazırlayıcı sebep ve sonuçların üzerinde durur.
Bizim de burada yaptığımız odur. Bu genç adamın, İstanbul’u fethettikten sonra; “Ben nihai hedefime vardım, benden bu kadar.” gibi bir yaklaşımı olmamıştır. Onun İstanbul’u inşa ve ihya hareketi, en az bu fetih olayı kadar önemlidir: Kurduğu Sahn-ı Seman yani “Sekiz Medrese” adı verilen eğitim kurumu kendisinin aldığı dinî ve beşerî bilgileri o günkü genç nesle de aktarmak için yeni bir fetih hareketidir.
Muhsin İlyas SUBAŞI
YazarAyasofya... Hem herkese ait hem hiç kimsenin... Bin 500 yıllık mabedin korosu ilk günkü gibi renkli ve İstanbullu. Bu dünya mirasını ayakta tutan sadece teknik öğeleri değil Bizans'ın ve Osmanlı'nın m...
Yazar: Yusuf HALICI
- 15 Temmuz Şehitlerinin Aziz Ruhuna! - Sevgimizle dokunmuş bir kumaştır bu bayrak, Renginde kanım vardır, ay-yıldızında nurum! Türkümü söyleyerek kuşatsın ufku bırak; Ben, her gece mezardan bu ...
Yazar: Muhsin İlyas SUBAŞI
Sevdanın tohumunu bakışlarında taşır Gözlerindeki ışık filizlenir her sabah Yeni bir kuşatmayla aşkı bize ulaşır Gülüşüyle dünyamız temizlenir her sabah Her sabah geleceğe bir ad...
Yazar: Muhsin İlyas SUBAŞI
Sevgiyle bakmazsan dağa Yüceliğiyle gurur duymazsan Suyuyla arınıp sevdasıyla yıkanmazsan Binmezsen kanatlarına Sessiz sakin durduklarına bakmayın Bakarsın cömertçe konuşur Bakarsın ...
Yazar: Muhsin İlyas SUBAŞI