Dünden Bugüne Özlenen Gençlik
Bugünkü gençlik, umutsuzluğun girdabında dönüp durmaktadır.
Gençlik, hayatın en kırılgan ve hassas dilimidir. Bu yaştakilerin genelde bir gözü arşta, bir gözü arzdadır. Arştan arza düşse de bunu kendine dert edinmez, düştüğü yerden kendi imkânlarıyla bir çırpıda kalkar. Zira düşünce kaybedeceği fazla bir şey yoktur.
Gençlik, gücü ve zindeliği çağrıştıran bir kavramdır. Bu zaman dilimi, ömrün en güzel dönemidir. Türkiye, genç nüfus bakımından Avrupa’da başı çekmektedir. Bu, aslında ülkemiz için büyük bir avantajdır. Zira Avrupa nüfusu her geçen gün yaşlanarak hareket kabiliyetini kaybediyor. Türk nüfusu ise her geçen gün daha da gençleşerek adeta göz kamaştırıyor.
Gençlik, hiç şüphesiz ki ülkelerin en dinamik gücüdür. Ülkeler bu güce dayanarak aydınlık yarınlara yol alırlar. Ülkeler genç nüfuslarını çağın gerektirdiği bilgi ve teknolojiyle donatmadıkça bu kesimden beklenen faydayı elde edemezler. Zira başarının yolu genç nüfusun iyi ve doğru eğitilmesinden geçiyor. Bunu sağladığınız ölçüde yarınlar güzelleşir.
Herkes ömründe bu hassas dönemden geçmiştir. Fakat yaşadıklarını pek çabuk unutmuşlardır. Onun içindir ki duygudaşlık(empati) konusunda sınıfta kalmışlardır.
Bugünkü gençlik, umutsuzluğun girdabında dönüp durmaktadır. Gençlerin yarından beklentileri yok denecek kadar azdır. Çünkü etrafındaki insanların yaşadıkları, onları umutsuz kılmaktadır. Oysa onların güçlerini harekete geçirecek yegâne unsur başarıya inanmaktır.
Hayatın baharı olan gençlik çağı, şairlerin ele aldığı başat konulardan biri olmuştur. Şair Behçet Necatigil gençlik yıllarını bakın ne güzel anlatmaktadır: "Çokları ilk gençliğinde/Hülyalı olur, sevdalı olur/Ekmek elden, su gölden/Evin parası cebinde/Karun misali olur.//Kaç kişi çıkar o devirde/Geçici dünyada insana/Kalıcı değil ana baba/Bunu derinden bilir de/Takar dişini tırnağına.//Hey gençlik, gençlik, gençlik/Avarelik günleri/Ne tatlıdır o yok mu/Duymamak yokluğunu/Dünyada hiçbir şeyin./Hey gençlik, gençlik, gençlik/Kitaplarda bunalmış/Bir gencin hüzünleri/Elde yok, avuçta yok/Mahrumiyet günleri."
Düne özlem (nostalji) biz orta ve ortanın üstü yaştakilerin takılıp kaldığı bir hissiyattır. Özellikle gençlik söz konusu olduğunda geçmişe duyulan özlemimiz tavan yapar. Kendi gençliğimizle bugünün gençliğini mukayese ettiğimizde duygularımız dünden yana evrilir. Bu minvalde dünün gençliğiyle bugünün gençliği arasında çok büyük farklar görürüz. Her şeyden evvel dünün gençleri anne babalarına çok daha saygılıydı. Büyüklerine itaatte sınır tanımazlardı. Onların yanında çokbilmişlik yapmazlardı. Tevazu elbisesini kuşanırlardı.
Bugünkü ideal gençlik arayışları bizi hep düne ve ahlâkta henüz aşılamamış dünün kuşağına götürür. Bugünkü gençlikte arayıp da bulamadığımız üstün vasıflar hep dünün gençliğinde karşımıza çıkar. Zira dünün gençlerinde büyük bir vefa duygusu vardı. "Akl-ı beşer nisyan ile malûl" olsa da onlar kendilerine yapılan iyilikleri öyle kolay kolay unutmazlardı. Edebe mugayir davranışlardan uzak dururlardı. Çünkü onlar evvelâ ilim değil edep öğrenirlerdi. Edep kaideleri üzerine inşa olunmayan ilim binası yıkılmaya ve yok olmaya mahkumdu. Bu binayı ayakta tutmak için tarihten, felsefeden ve edebiyattan destek alınırdı.
Dünün ideal gençliği asalet ve namus timsaliydi; yüksek seciye ve ahlâk sahibiydi. Dinî ve millî değerlerine bağlıydı. Örf, âdet ve ananelerinden haberdardı. Vatanına, milletine ve bayrağına sadıktı. Gerekirse bu değerler uğrunda seve seve ölmesini bilirdi.
Bugünkü gençlik öz değerlerinden çok uzakta, kendine ait olmayan yaban değerlerle hemhâl olmaktadır. Anne babaya saygı, itaat ve hürmet, özgüven ve serbestlik lâkırdıları arasında kaybolup gitmiştir. Yaşlanan anne ve babalar evlâtları tarafından bir yük olarak görülmekte, "moruk" lâfzıyla nitelendirilmektedir. Tam torun sevecek yaşa geldiklerinde onları lâyık gördükleri yer de, gerçek huzurdan çok uzak huzur evleri olmaktadır.
Dünün âlimleri neyse bugünün öğretmenleri de o mesabededir. Genelde İslâm, özelde Osmanlı tarihine baktığımızda o dönemlerde ilme ve âlime gösterilen saygı ve hürmet üst düzeydeydi. Öyle ki cihan padişahı Yavuz Sultan Selim Han, hocası Kemal Paşazâde'nin atının sıçrattığı çamurla kirlenen kaftanını öldüğünde sandukasının üzerine örtülmesini emretmiştir. Oysa günümüz gençleri öğretmenlerini yeterince saymamakta ve onlara gereken hürmeti göstermemektedir. Hatta bazıları işi matrak geçme noktasına vardırmaktadır.
Normalde ilim yükseldikçe kibir azalır. İnsan ne kadar öğrenirse o kadar mütevazı olur. Fakat günümüzde bu denge ne yazık ki kaybolmuş, ters istikamette kendini göstermeye başlamıştır. Yani günümüzde gençlerin birçoğu ilim tahsil ettikçe (bilgilendikçe) edep ve ahlâklarında bir düşüş kendini göstermektedir. Biz buna "çok bilmişlik" de diyebiliriz. Oysa edep ve ahlâkla cilalanmayan bilginin örnek davranışlara dönüşmesi mümkün değildir. Bu malumat sahipleri gerçekte "bilgi hamalı" olmaktan öte bir vasfa da sahip değillerdir.
Bugün (g)özlediğimiz ideal gençliğin ete kemiğe bürünmesi sadece dinî ahkâmı öğretmekle mümkün değildir. Verilen bilgilerin davranışa dönüştürülmesi; yani içselleştirilmesi gerekir. Bunun için de örnek alınacak modellere ihtiyaç vardır. Gençler büyüklerin ne dediğine değil ne yaptığına bakar. Bizler ilmimizle amil olursak, tavır ve davranışlarımızla gençlere örnek teşkil edersek onlar da önünde sonunda iyi insanlar olur.
Hemen her münevverin, her şair ve yazarın kendi ölçütleriyle cisimleştirdiği ideal gençlik modelleri vardır. Bunların bir kısmı benzerlikler teşkil etse de bir kısmı birbirine zıt bir görünüm arz eder. Buna Tevfik Fikret'in oğlunun da adı olan "Haluk" unu ve Mehmet Akif'in "Âsım"ını örnek verebiliriz. Şair Fikret'in Haluk'uyla Mehmet Akif'in Âsım'ı arasında yüz seksen derece denebilecek bir bakış ve algılayış farkı vardır. "Haluk" bu milletin dinî ve millî kıymet hükümlerine ne kadar bigane ise, Âsım da o derece bu değerlere sadıktır.
Mehmet Akif'in "Âsım" diye modellediği gençlik, öncelikle marifet ve fazilet sahibi olmalıdır. Bu gençliğin kimliği İslâm odaklı inşa edilmiştir. “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı /Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı” beyti bu karakterin hareket noktasına vurgu yapmaktadır. Böyle bir gençlik vatan, millet ve bayrak için canını verebilecek şuurda ve cesarettedir. Onlar Batı'nın ilmini alıp daha da ileri götürme ve insanlığın hizmetine sunma azminde ve kararlılığındadır. Mehmet Akif, ömrü boyunca bu gençliği (g)özlemiştir.
Günümüzde gençliğe bir hâller oldu. Değişimin ve dönüşümün kaçınılmaz olduğunu bilirdik de, mâzinin değerlerini bu kadar silip süpüreceğini tahmin etmezdik. O eski sevecen, saygılı, müşfik ve kalender gençlik gitmiş, yerine hırçın, mağrur, ukala, tahammülsüz, gösteriş meraklısı bir nesil gelmiştir. Bu sorumsuz ve asi gençlik bizlerin eseridir.
Oysa bizler Üstad Necip Fazıl'ın aşağıda ruh portresini çizdiği bir gençliği arzu ederdik. Gelin Üstad'ın hayallerini süsleyen, yerli ve millî özellikler taşıyan nesle bir göz atalım ve böyle bir nesil yetiştirmek için gayret sarf edelim. Böyle bir nesil yetiştirmek zor olsa da imkânsız değildir:
“Bir gençlik, bir gençlik. Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik. Devlet ve milletinin büyük çapa ermiş yedi asırlık hayatında ilk iki buçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hâkimiyetle süsleyici; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir asrını Allah’ın, Kur'ân'ında 'belhüm adal' dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı; en son yarım asrını da işgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türk'ü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helâk edici tam dört devre bulunduğunu gören.
Bu devreleri, yükseltici aşk, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi. Beşinci devrenin kapısı önünde dimdik bekleyen bir gençlik. Gökleri çökertecek ve yeni kurbağa diliyle bütün 'dikey'leri 'yatay' hâle getirecek bir nida kopararak 'Mukaddes emaneti ne yaptınız?' diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik. Halka değil, Hakk'a inanan; meclisinin duvarında 'Hâkimiyet Hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakk’a kölelikte bulan bir gençlik.
Emekçiye "Benim sana acıdığım ve yardımcı olduğum kadar sen kendine acıyamaz ve yardımcı olamazsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başıboş bırakılamazsın!" ; Kapitaliste ise "Allah buyruğunu ve Resûl emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!" ihtarını edecek. Kökü ezelde ve dalı ebette bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlik..."
Her geçen gün mantar gibi çoğalan televizyon kanalları gençliği tehdit ediyor. Günümüzde bizi bize yabancılaştıran televizyonların gölgesinde bir kayıp nesil yetişiyor. Televizyon müdavimi gençler hayattan çekiliyor. Ortalık diziden geçilmiyor. Bu dizilerde çok kere yanlış mesajlar veriliyor. Kadın-erkek arasındaki mahrem ilişkiler uluorta teşhir ediliyor. Çıplaklık sınır tanımıyor. Aşkla cinsellik birbirine karıştırılıyor. Gençlere takdim edilen sözde model insanlar Müslüman-Türk inançlarıyla, gelenek ve görenekleriyle çelişiyor. Düzenlenen içi boş, dışı cilalı yarışmalar vasıtasıyla gençliğin duygularıyla ve hassasiyetleriyle oynanıyor.
Gençliğimizi tehdit eden bir başka tehlike de cep telefonu ve internettir. Bunlar tıpkı doktorun elinde şifa olduğu halde, hırsızın elinde öldüren bir araca dönüşen bıçak gibidir. Gençlerin önemli bir kısmı odalarına çekilip saatlerini bilgisayarlarının başında geçiriyorlar. Böylelikle gençlik anti sosyalleşiyor, toplumdan kopuyor.
Neticede kimseyle konuşmayan, dertlerini paylaşmayan, içine kapanık bir kuşak doğuyor. Bu durum ilerde ciddi psikolojik rahatsızlıklara yol açıyor. Çocuklarımız bilgisayarlarda daha çok oyun oynuyorlar. Bir kısım strateji oyunları gençleri üç-beş saat bilgisayara kilitliyor. Bilgisayarlarda gençleri bekleyen bir başka tehlike de müstehcen sitelerdir. Bu siteler yarınlarımızın teminatı olan gençlerin ruhlarını karartıyor; insaf, basiret ve izan hissiyatını öldürüyor. Bu hususlarda ailelere büyük görevler düşüyor. Anne-babaların çocuklarını denetim ve gözetim altında tutmaları lazımdır.
Günümüzde dinî duygular ve hassasiyetler rafa kaldırılmak isteniyor. Gençlerin iman boşluğu dünyevî hazlarla doldurulmaya çalışılıyor. Eğlencede sınır tanınmıyor. Ölçüsüzlük ölçü olunca eğlence hayatı uyuşturuyor körpe zihinleri. Rüzgârın önüne atılmış, hedefsiz kuru bir yaprak misali sürükleniyor ümitlerimiz ve hayallerimiz. Batılı hayat denen, ne olduğu belirsiz, bize uymayan bir yaşam tarzı dayatılıyor bize. Bu tarzı benimsemeyenler dışlanıyor, ötekileştiriliyor. Değerlerimizi içine sindiremeyenler hayatlarımıza pusu kuruyorlar.
Daha çok kazanma, daha çok harcama ve daha çok eğlenme, sınır tanımama anlayışı düzenlerin altüst olmasını beraberinde getirdi. Özentiler, kişilikleri ifsat etti. Kısa yoldan zengin olmak için bütün yollar meşru gösterildi, hak ve hukuk hassasiyetleri kalmadı insanlarda. ‘Para gelsin de nerden, nasıl gelirse gelsin’ anlayışı her türlü yolsuzluğu ve kanunsuzluğu da beraberinde getirdi. Acıma ve yardımlaşma duyguları iyice köreldi. Ne yazık ki fırsatçılık anlayışı meşru bir hâl aldı. Bu durum aile bütünlüğünü de ciddi biçimde zedeledi.
Zamanımızda gençleri bekleyen en önemli sıkıntılardan birisi de alkol, uyuşturucu ve sigaradır. Bu zararlı maddelere başlama yaşı ilkokul seviyesine kadar düşmüştür. Uyuşturucu müptelası olan gençler, geçmişlerini reddederek uçurumun eşiğindeki bir hayata adım atmaktadırlar. Bu maddeleri bulmak için her türlü yolu meşru görerek kimliksiz ve kişiliksiz fertler olup çıkmaktadırlar. Bu maddeleri alan gençlerde iradeler devre dışı kalmaktadır.
Türk ve dünya gençliği inançlardan ve ideallerden yoksun bir hayat yaşıyor. Bu hayat onların dünyalarını zindana döndürdüğü gibi, ahiret hayatlarını da mahvetmektedir. Dünyada huzur bulamayan bu fertlerin ahiret huzuru da tehlikededir. Ne olur gençliğe sahip çıkın!…
M.Nihat MALKOÇ
YazarAteşle Barutun Bir Arada Yaşamaya Mecbur Kılındığı Coğrafya: KafkasyaKafkasya, Taman Yarımadası'ndan başlayıp Apşeron Burnu'na kadar uzanan Kafkas Dağları'nın kuzey ve güneyindeki bölgedir. Karadeniz-...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Üsküdar’da sabah olmuş uyanın,Uzun mesafeler kat etmeliyiz,Büyük-küçük kapılara dayanın,Nefis düşmanını katletmeliyiz,Bu semti yeniden fethetmeliyiz...Terk ettik tâati, yıkıldı direk,Böylesi gaflete d...
Şair: Halil GÖKKAYA
Gençlerimizin geleceğimizi imar ve inşa edecek insanlar olduklarını dikkate alarak size, nasıl bir gençlik ve nasıl bir gelecek meselesi üzerinde duracağım. Söze, Arif Nihat Asya’nın gençlere yüklediğ...
Yazar: Muhsin İlyas SUBAŞI
Arapça kökenli olan “vakıf” kelimesi “durmak, durdurmak, alıkoymak” anlamlarına gelmektedir. “Bir hizmetin gelecekte de yapılması, sürüp gitmesi için, belirli şartlarla ve resmî bir işlemle bırakılan ...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ