Yûnus: Hak Tecellisin Senin Yüzünde Gördü!’
Halk şiirimizin ana temalarından birisi temelinde ‘kadın’ motifi olan ‘sevgili’dir. Yazılan şiirlerin çoğunda bu ilgi, hatta teslimiyet duygusu çok cömert bir şekilde dile getirilir. Kimisinde Kerem ile Aslı gibi bilinen bir sevgili ele alınır, kimisinde ise Leyla ile Mecnun gibi muhayyel bir sevgiliden bahsedilir. Leyla bir isim olsa da aslında bir semboldür. Biz, bunun farklı bir örneğini de Yunus Emre’nin bir şiirinde görmekteyiz
Kerem et, bir beri bak, nikabı yüzden bırak,
Ayın on dördü müsün? Balkırır yüz ve yanak.
İnsaf et, acı bana, bir bana bak, yüzündeki perdeyi kaldır, ayın on dördü müsün parlayıp durur yüzün ve yanağın. Tabiî yüzünden söz ederken o yüzü tamamlayan, daha doğrusu yüzün merkezi değeri olan dil ve dudak ihmal edilmez. Ona da mısralarında yer verir:
Şu ağzından keleci yüz bin şükrane ile,
Destur gelsin taşraya söylesin dil ve dudak.
Ağzındaki arı duru şükran duygusu ile dışardakilere dil ve dudakların söyleyeceğini rahatlıkla söylesin.
Güzel’in ağzından söz ederken dişi ihmal edilir mi? Elbette ki değil! Yunus’umuz, şairin ağzını, daha doğrusu dişlerin tutturulduğu kısmı mercana benzetiyor ve otuz iki inciyi oraya dizmiş olarak anlatıyor:
Otuz iki inciyi mercana düzmüş gibi,
Kıymeti dürden olmuş, yaraşır inciden ak.
‘İnci’ benzetmesi dişler için öylesine etkili kullanılmış ki, hem Türkçesi olarak hem de kıymetinin ‘dürden’ yani inciden geldiğine işaret eder, üstelik ondan da daha beyaz gözüktüğüne vurgu yapar.
Dönemin önem arz eden iki tüketim maddesi vardır. Bu temel gıda maddeleri bulgur ve nohuttur. Yunus’umuz bunlardan hareket ederek şöyle der:
Sıfatın arılığı bulgur ve nohut gibi,
İki kaşın yay, alnın genç aya verir sabak.
Yüzünün arılığı bulgur ve nohut gibi iki kaşın da yaydır, alnında genç ayla yarışır. Genç ay ayın hilal halidir. Yunus’umuz, iki kaşı yaya benzetirken yarışmada onun kaşlarının hilâlden daha çekici olduğunu söylemek istemektedir.
Şiirimizde göz üzerine yazılmış sayısız şiir vardır. Bu Halk edebiyatında olduğu kadar, Divan edebiyatında da etkin bir yere sahiptir. Bunun içindir ki ‘göz’ metaforu aşk edebiyatının önemli unsurlarından birisidir. Şairler sevgililerini gözlerinin peşine takılarak dillendirirler. Ben bu meseleye biraz farklı yaklaştım ve bir sevgilinin gözü yerine bütün âşıkların peşinde koştuğu gözün niteliğini dillendirmek istedim. Çünkü gözlerin de konuştuğuna inanırım ve bu yönde bir küçük denemem vardır:
Yeşil, elâ, büyülü,
Gözler yalan söylemez!
Dilin, dudağın gülü,
Gözler ihmale gelmez!..
Nice karanfil düşü,
Anlatır mahmurluğu.
Her utanan gülüşü,
Gönlümde yüzen kuğu…
Itır kokan baharın,
Çeşmesinde yıkanır.
Gözler, remzidir yârin,
Beni sevdamdan tanır!..
Gözleri konu edinen en güzel şiirlerden birisi kuşkusuz Yavuz Sultan Selim’e aittir. Bir cihan padişahı, aslanların bile pençelerimin ağır darbesinden korkarken, bir ‘gözleri ahu’nun esir almasını şu müthiş mısralarıyla anlatır:
Merdüm-i dideme bilmem ne füsun etti felek,
Giryemi kıldı hûn, eşkimi füzûn etti felek;
Şirler pençe-i kahrımdan olurken lerzan,
Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek.
(Gözlerime felek nasıl bir büyü yaptı bilmiyorum/ Ama çok fazla ağlattı, özümü kan içinde bıraktı, aşkımı arttırdı/ Aslanlar bile gücümün korkusundan titrerken/ Felek beni bir ceylan gözlüye esir etti).
Yunus’umuz da bunu can alıcı ateşe benzetir ve şöyle der:
Gören pervane olur, nice oda düşmesin,
Gözlerinin bakışı can alır iki çırak
Gözlerini gören onun ateşine düşerek onların etrafında nasıl pervane olmasın Çünkü gözlerinin bakışı can alan iki çıra gibidir. Hemen devamında da bu pervane halini teslimiyete götürür:
Aşkın zemzemesinden âşık boynu zincirli,
Azatlık istemezler şöyle kaldılar tutsak.
Aşkın tutsaklığından dolayı âşığın boynu zincirlidir, onlar serbest bırakılmayı da istemeler öyle tutsak kalırlar. Alttaki mısrada korunması için Yüce Yaratıcı’ya nidada bulunur:
Hangi bir nesneni ki, dil nice şerh eylesin?
İlâhî sen beklegil yavuz gözlerden ırak.
Senin hangi bir özelliğini dilin anlatması, izah etmesi yeterli değildir. Rabb’im sen onu kötü gözlerden uzak eyle. Yani nazara gelmesine fırsat verme.
Boynun vavuk boynundan, hiç fark eylemedim
Gümana veren beni küpeli iki kulak.
Boynun gizlenmez boynundan ama ben fark eyleyemedim, beni şüpheye düşüren ise iki küpeli kulakların oldu. Burada ziynetin kadınlar için vazgeçilmez bir unsur olduğunu, ancak, bunun süs eşyası gibi kullanılmasının aslında onun tabii güzelliğine yakışmadığını dillendirmek istiyor olmalı. Yani, Yunus’a göre kadın yaratıldığı şekliyle kalmalıdır.
Yunus emre muhayyel bir sevgiliyi ele almaktadır. Adı Ayşe, Fatma ya da Leyla olan birisi değildir. Onun soyut bir figür olarak kimliğini, kişiliğini, fizyonomisinin özelliklerini anlatır ve sonunda sözü getirir hikmetin sırrını ifşa eder:
Yunus Hak tecellisin senin yüzünde gördü,
Çare yok ayrılmaya, çün sende göründü Hak
Burada, herhangi bir sevgili değil, bütün insanlığın ortak değeri olması gereken ve ilâhî özellikleriyle donanmış olan ‘kadın’ motifi işlenmektedir. Onun kadına atfettiği manevî donanım cinselliği yönüyle değil, iffetiyle ilgilidir. İnsanlığın gerçek atasının kadın olduğunu dikkate alırsak, çünkü ürememizin menşei kadındır. Bunun ‘Hak Tesellisi’ olmasından daha doğal bir şey olamaz. Yani demek istiyor ki, “Hakk’ın gücünün, yaratma iradesinin ve güzelliğinin tecellisi senin yüzündedir. Bunun için de senden ayrılmama imkân yoktur. Çünkü hak bu tecelli gücüyle sende gözükmektedir.”
Şairimiz, kadının böyle bir fıtrat imtiyazını kullanırken; yüzünde, endamında görünen bu ilâhî tecelliyi acaba kadının farkında olduğunu da söylemek istemiyor. Meselenin bu yönünü de pek sorgulamıyor ve gönlünde olması gerekeni düşünerek bir değerlendirme yapıyor. Ancak yine de bir ‘irade’ hukuku çıkıyor ortaya. Birçok kadın bunun farkındadır, güzel olmanın yükünü taşıyarak kendisini korur ve bunun sorumluluğunun bilincinde olarak hayatını sürdürür. Bunu istismar edenlere gelince, eh ne diyelim, Rabb’im onlara da acısın!
Muhsin İlyas SUBAŞI
YazarEstetiği “sanat ve güzelliğin felsefesi” olarak algılayacaksak, bunun insan hayatına yön verici etkisinin beslendiği kanallar arasında inancı da görebiliriz. Çünkü estetik pozitif bir bilim değildir, ...
Yazar: Muhsin İlyas SUBAŞI
Devlet; kurumlardan, kurallardan ve bunları sevk ve idare edecek insanlardan oluşan sistemler veya siyasi yapılardır. Onun için devlette yöneticilik vasfını yürütecek insanların tavır, tarz ve p...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Milli şairimiz Mehmet Âkif, asabi mizacına rağmen, şiirlerinde hüzzam edasını yansıtan bir yeis içerisindedir. Başkaları tarafından hayatın bütün cephesini kuşatan ve onu yaşanan gerçeğin kendisi yapa...
Yazar: Muhsin İlyas SUBAŞI
Bir Asker kucakladı beni sevgilisine sarılır gibi, ‘Ölmeye gidiyorum dede, hakkını helal et!’ ‘Ah yavrum, sizin hakkınızı biz nasıl ödeyeceğiz?’ ‘Dede! Vatan için can hakkı olmaz!’, dedi. ...
Yazar: Muhsin İlyas SUBAŞI