Dünden Bugüne Ramazan Kültürümüz
Ramazan, Hayata Huzur ve Sükûn Katan Zamanın Kutlu Dilimidir.
Ramazan ayı ve onun meyvesi olan oruç, İslâm dininin temel şiarlarından biridir. Oruç Türk toplumunun hassasiyetle tatbik ettiği ibadetlerin başında gelmektedir. Öyle ki vakit namazı kılmayanlar bile bu bir aylık Ramazan orucunu büyük bir ihtimamla tutarlar.
Ramazan, hayatın seyrini değiştiren muazzam bir zaman dilimidir. Bu ayda kötülüklerden uzaklaşıp Kur'an'la soluklanırız. Dinî açıdan büyük bir ehemmiyet atfettiğimiz Ramazan ayına toplumumuzda günler öncesinden hazırlıklar yapılır. O, evlerimizin bolluk ve bereket getiren ağır misafiridir. Onu büyük bir edeple ve tebessümle karşılarız.
Ramazan Müslümanlar tarafından büyük bir şevkle ve arzuyla karşılanır. Hayatın rengi ve ahengi değişir. Bu aya erişmeden evvel hazırlıklara girişilir. Kadınlar Ramazanlık yiyecekler hazırlamaya aylar önceden başlarlar. Yufkalar açılır, konserveler hazırlanır, tatlılar ve börekler yapılır. Kadınlar her gün birbirine gidip bu gibi hazırlıkları imece usulüyle beraberce yaparlar. Bu ayda büyük bir yardımlaşma ve dayanışma örneği gösterilir.
Ramazan’la birlikte hayata büyük bir neşe ve huzur hâkim olur. Karanlığa bürünen zihinler Kur'an'ın nuruyla aydınlanır. Sene boyu gündemimizde olmayan namaz, bir anda kulluk gündemimize oturur. Hatta bu, teravih namazlarıyla taçlanır. Camiler dolup taşar.
Müslümanlar arasında "On bir ayın sultanı" olarak nitelenen Ramazan ayı gelince insanın içi içine sığmaz; sanki bambaşka bir iklime gireriz bu kutlu ayla birlikte… İftara doğru bir sevinç kaplar içimizi. Çoluk çocuğumuzla açtığımız orucun manevî lezzeti hiçbir şeyle ölçülemez. İftar sonrası camilere koşar mü’minler. Orada büyük bir manevî atmosfer içerisinde teravihler kılınır, dualar edilir, gönüller iman cilasıyla cilalanır.
Rasûlullah Efendimiz’in Ramazanları dopdolu geçerdi. O, Ramazan’ın sadece gündüzünde değil, gecesinde de hep ibadetle meşgul olurdu. Nefsiyle hesaplaşan Peygamber Efendimiz, Ramazan’ın son kısmında da itikâfa girerdi. Onun Ramazanları ibadet ve kulluk açısından bereketliydi. Bizler onun ümmetinden olduğumuz için bu hususta da onu rehber edinmeliyiz.
Rasûlullah Efendimiz Ramazan ayını ve bu ayda tutulan orucu çok önemsemiştir. Onun Ramazan ve oruç hakkında nice güzel sözleri ve müstakil hutbeleri vardır. Ashaptan Selman-ı Farisi (r.a.) anlatıyor: Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.), Şaban ayının son gününde bize okuduğu bir hutbede şöyle buyurdu:
“Ey insanlar, büyük ve mübarek bir ay yaklaştı, gölgesi başınıza geldi. ‘Bu öyle bir aydır ki, içinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi vardır.’ ‘Allah o mübarek ayın gündüzlerinde orucu farz, gecelerinde nafile namazları meşru kıldı.’ ‘Bu ayda küçük büyük bir hayır yapan insan başka aylarda bir farz eda etmiş gibi sevap alır.’ ‘
Bu ayda bir farzı yapmak, başka aylarda yetmiş farz yerine geçer.’ ‘Bu ay Allah için açlık ve susuzluğun, taat ve ibadetin meşakkatlerine sabır ve tahammül ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir.’ ‘Bu ay yardımlaşma ayıdır, bu ay müminlerin rızkını arttıracak aydır.’ ‘Bu ayda her kim oruçlu bir mü’mine iftar edecek bir şey verirse, yaptığı bu iş günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden azat olmasına sebep olur. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmeden onun kadar sevaba kavuşur.”
Ramazan, Müslümanların Dinî Seferberlik Ayıdır.
Mübarek Ramazan ibadet ayıdır. Bu ayda yapılan ibadetlerin sevabı katlanarak yazılır. Müslümanlar bu ayda adeta ibadet seferberliği yapmalıdır. Ramazan lâfta kalmamalıdır. Bu mübarek ayın içini hakkıyla ve lâyıkıyla doldurmalıyız. Bu ayda Kur’an-ı Kerim’i çok okumak ve hatim indirmek gerekir. Zira Kur’an bu ayda indirilmeye başlanmıştır. Yine bu ayda Allah’ın isimlerini bolca zikretmeliyiz. Yüce Allah bu ayla ilgili olarak Bakara Suresi’nin 185. ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor:
“Ramazan ayı... İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur’an onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahit olursa artık onu tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah’ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz.”
İslâm toplum dinidir; hayatı çepeçevre kuşatmıştır. Küçük büyük, zengin fakir herkes İslâm zincirinin her bir halkasını oluşturur. Müslümanlar birbirlerini düşünür ve kayırır. Mübarek Ramazan ayında ümmetin kurtuluşu için sürekli dua etmeliyiz. Günahlarımızdan pişman olup ellerimizi semaya kaldırıp mülkün gerçek sahibinden bağışlanma dilemeliyiz. Bu ayda sofralarımızdaki insan halkasını yeni yeni misafirlerle genişletmeliyiz. Unutmamalıyız ki misafir bereketiyle gelir. Bir sofraya ne kadar çok el uzanırsa sofradaki nimetlerin bereketi o nispette artar. Tok gönüllü olanlar sofralarını dostlarına hep açık tutarlar.
Oruç nefsin kötü arzularını kırar. Kişi aç kalınca nefsanî duygular azalır. Bu hâldeki insan, zayıflığını hatırlayarak gerçek hâkimin ve kuvvet sahibinin Allah olduğunu düşünür, ona teslim olur; enaniyetini yener. Oruç tutan insanın başıboş hareket etmesi mümkün değildir. O ancak kendisine çizilen hak ve helâl dairesinde hareket edebilir. Fakat Allah yarattığı ve zaaflarını çok iyi bildiği kuluna altından kalkamayacağı şartlar da koşmaz.
Geçmiş Zaman Olur ki Hayali Cihan Değer
Bir başka güzeldi eski(meyen) Ramazanlar. Bugünkünden daha asil ve vakurdular. Eski Ramazanlarda aileler yer sofrasına oturur, sevgi ve muhabbet içerisinde iftarlarını ederlerdi. Kaşıkların ahenkli sesi sanki doyumsuz bir ritim oluştururdu. Herkes oruç tuttuğu için, aile iftar ve sahurda eksiksiz bir araya gelirdi. Yemeklerin hazırlanmasında, sofraların kurulmasında ve kaldırılmasında, bulaşıkların yıkanmasında işbölümü yapılırdı. Kimse kimseye yük olmak istemezdi. Aksine herkes gönüllü olarak elini taşın altına koyardı.
Bugün içi boşaltılmış, maneviyattan uzak düşmüş, sırf kuru bir gelenek olarak yaşatılan Ramazanları görüp de ‘Âh o eski Ramazanlar!’ diye geçmişe özlem duyanlara hak veriyorum. Çünkü çağımız, insanı maddî bir varlık olarak kabul etmiş, onun ruh tarafını nedense hesaba katmamıştır. Bu mevcut durum, bolluk içinde yaşamamıza rağmen huzurumuzu temin edememiş, hatta var olan keyfimizi de kaçırmıştır.
Ramazan deyince aklımıza öncelikle teravih namazı gelir. Ramazanla teravih kavramları adeta birbiriyle özdeşleşmiştir. Ramazan gecelerinin unutulmazı olan teravihlerle ilgili hangimizin bir hatırası yok ki? Özellikle çocukluk günlerimize ait birçok teravih hatıramız vardır. Fakat ne yazık ki günümüz çocukları bu hatıralardan yoksundur.
Ramazan’ın gelişiyle beraber gecelerimiz teravihle şenlenir. Büyük küçük demeden camilere akın ederiz. Mevlitler ve ilahiler okunur. Eller semaya açılır. Allah’tan af ve mağfiret dilenir. Teravih namazları ruhlarımızı genişletir. Diğer zamanlara kıyasla Allah’a daha çok yakınlaşırız. İslâm ve onun şart koştuğu ibadetler gündemimize oturur.
Ramazan Davulcuları ve Bu Aya Has Maniler Bu Ayın Şiarlarındandır
Ramazan deyince hiç şüphesiz ki aklımıza Ramazan davulcuları gelir. Çok eskilerden bugüne intikal eden Ramazan davulculuğu geleneği bugün de devam ediyor. Ay boyunca davul çalan bu kişiler Ramazan’ın son günlerinde kapı kapı dolaşarak bahşiş isterler.
Ramazanlarda davulcular hem davul çalar, hem de bu ayın ruhuna uygun maniler söylerler. Mani halk kültüründe ve edebiyatımızda çok köklü bir geleneğe ve muhtevaya sahiptir. Maniler, söyleyeni belli olmayan, genellikle 7’li hece ölçüsüne göre söylenen dörtlüklerdir. Doğu Anadolu’da mani yerine ‘bayatı’ sözü de kullanılmaktadır. Uyak düzeni “a - a - b – a” şeklindedir. İlk iki mısra birbirinden bağımsız olup; asıl vurgulayıcı içerik, üçüncü ve dördüncü mısralarda yer almaktadır. Konuları aşk, gurbet, ayrılık, kıskançlık olabileceği gibi, Ramazan manileri gibi özel zamanlara ait manilere de rastlanmaktadır. Ramazan ayında davulcuların söylediği manilerden bir kısmını dikkatinize sunmak istiyorum:
Yeni Cami direk ister / Söylemeye yürek ister
Benim karnım toktur amma /Arkadaşım börek ister
Sokak yolu dar mıdır? / Minaresi var mıdır?
İftara kal diyorlar, / Acep aslı var mıdır?
Aldanma sağa sola, / Gel gidelim hak yola,
Güzel oruç tutanın, / Akıbeti hayrola.
Maniler çiçeklidir. / Birbirine eklidir.
Davulcunun daveti, / Mutlaka böreklidir.
Herkes sabırla bekler, / Zayi olmaz emekler.
İftara geliyoruz. / Hazırlansın yemekler.
Bak geldi etli dolma, / Çok yiyip göbek salma.
Üstüne bir kahve iç, / Teravihe geç kalma!..
Kavuştuk Ramazana. / Ne de büyük ihsana.
Bu ayda oruç tutmak, / Huzur verir insana.
Sahur oldu ışıyor, / Bülbüller ötüşüyor,
İftarda çay deyince, / Yüreğim tutuşuyor.
Ramazan Açlıkla Sınanma ve Usulünce Yardımlaşma Ayıdır.
Eski Ramazanlarda yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma üst düzeydeydi. Riyaya düşmemek şartıyla, adeta paylaşma yarışına girilirdi. İftardan evvel komşulara o akşamki yemeğin en güzelinden birer tabak gönderilirdi. Çünkü “Komşu pişen yemeğin kokusunu almış, canı çekmiş olabilir.” diye ince düşünülürdü. Yemek gönderdiğiniz tabak, hiçbir zaman boş olarak geri gönderilmezdi. Komşunuz da tenceresinde ne pişmişse ondan gönderirdi.
Ramazanın ruhları kuşatan manevî atmosferinde mütevazı sofralar paylaşıldıkça bereketlenirdi. Misafirler rızıklarıyla gelirdi hanelere. Eskilerin tabiriyle “Misafir on rızık ile gelir, birini yer, dokuzunu bırakır gider(di).” Rabb’imiz misafirlerin, hele de yetimlerin ağırlandığı evlere bereket yağdırırdı. Ne zamanki misafirlerin ayağını evlerimizden kestik, o zaman geçim darlığı hezeyanlarına başladık. Aldığımız yüklü maaşlar, mutfakları dönüştürmekte yetmez oldu. Tabir caizse göz göre göre bindiğimiz dalı kestik.
Eskiden bugünkü gibi çekirdek aile mevzubahis değildi. Her evde nineler ve dedeler, hatta teyzeler ve halalar vardı. Dedeyle torun aynı sahana uzatırdı ellerini. Onlar evlerimizin bereket pınarlarıydı. O pınarlar kuruduktan sonra sofralarımızın beti bereketi kalmadı.
Kanaatkârlığı ve her hayrın başı olan besmeleyi çoktan unuttuk. Yemek ve ekmek beğenmez olduk. Nimetlerin şükrünü hakkıyla ve lâyıkıyla eda edemedik. “Kendim kazandım, paylaşmak zorunda değilim, dilediğim gibi harcarım.” bencilliğiyle hareket ettik. Böyle olunca, sofralarımızın bereketi uçup gitti. Kazandıklarımız bize de kâr etmedi.
Eskiden Ramazanlarda, yardımlar usulüne uygun yapılırdı. Herkes bütçesine göre azdan az, çoktan çok verirdi. Yardım alan kişiyi rencide etmemek için büyük bir edeple ve hassasiyetle hareket edilirdi. Çok kere kimin yardım ettiği bile bilinmezdi. Zira yardımseverin ismi gizli tutulurdu. İşin içine riya karışmaması için olağanüstü gayret sarf edilirdi.
Asil bir milletin ve dinin mirasçıları olan bizler dinî inançlarımızdan, gelenek ve göreneklerimizden uzaklaştıkça huzursuzluk batağına saplandık. Huzur ancak İslâm'dadır.
M.Nihat MALKOÇ
YazarDağlık Bir Ülke Olan Kırgızistan, Tabiat Güzellikleriyle Dikkat ÇekmektedirBağımsız yedi Türk Cumhuriyetinden biri olan Kırgızistan, Türk Dünyası içerisinde kendine has özellikleriyle önemli bir yer t...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Devlet; kurumlardan, kurallardan ve bunları sevk ve idare edecek insanlardan oluşan sistemler veya siyasi yapılardır. Onun için devlette yöneticilik vasfını yürütecek insanların tavır, tarz ve p...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Özbekistan tarihî eserleriyle bir açık hava müzesini andırmaktadır.Yedi bağımsız Türk Cumhuriyeti (Türkiye, Âzerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Halk şiirimizin ana temalarından birisi temelinde ‘kadın’ motifi olan ‘sevgili’dir. Yazılan şiirlerin çoğunda bu ilgi, hatta teslimiyet duygusu çok cömert bir şekilde dile getirilir. Kimisinde Kerem i...
Yazar: Muhsin İlyas SUBAŞI