Okurken Gözlerim Doldu
“Biz çocukken çok fakirdik.” diyerek söze başladı. “Öyle böyle bir fakirlik değildi bizimkisi…” Gözleri doldu. “Hadi, şurada bir yerde oturalım da anlatayım sana; içimden geldi valla, hiç kimseye anlatmadım şimdiye kadar.” “Başım üstüne, çok merak ettim, dinlemek istiyorum sizi.” dedim.
“1980’li yıllar… Köyümüzde okul olmadığı için babam köyden 80 km uzaktaki ilçedeki yatılı okula yazdırdı beni. 7-8 yaşlarındaydım, doğru dürüst Türkçe bilmiyordum, anam bir kelime Türkçe bilmezdi, köyümüzde herkes Kürtçe konuşurdu. Anam ve babamın okuma yazması yoktu. Neyse, yatılı okula başladım. İlk zamanlar, her gece yorganın altında, saatlerce için için ağlardım. Sadece 15 tatilde ev izni vardı. Neyse, uzatmayım, iyi kötü okul bitti.
Okulda çok başarılıydım; hocalarım, üniversiteye mutlaka hazırlan, ihmal etme sakın, sınava gir, diye her zaman tembih ederlerdi bana. Babam köyün çobanıydı, iki kardeşim daha vardı; üstte yok başta yok. Babama, üniversiteye hazırlanmak için kitap lazım diyemedim, çünkü biliyordum ki parası yoktu. Desem üzülecek, kahrolacaktı. Çünkü çok istiyordu benim okumamı.
Anama dedim ki; ‘Ana, çevre köylerde son iki yıldır üniversiteyi kazanan var mı? Bir sorsan...’ Anam, ‘Tamam, bir sorayım soruşturayım oğul.’ dedi. Ertesi gün anam, “Yukarı köyde bir kız çocuğu geçen yıl üniversiteyi kazanmış.’ dedi. ‘Hadi ana, kalk gidelim; onun kitaplarını almam lazım, inşallah atmamıştır.’ dedim. Ertesi gün anamla yayan olarak çıktık yola; bir de yaz günü, sıcak, ayağımda kara lastik var, çorapsız terliyor, zırt-bırt çıkıyor ayağımdan.
Yoksulluk diz boyu, çobanlık yaptığım için, kumral olan saçlarımın uçları güneşte yanmış, sarı, bomboz olmuşum. Yolda ayağımı pişirdiği için kara lastiği elime almışım, üniversiteyi kazanan kızın evine çıplak ayakla gittik. Anam durumu anlattı sıkıla sıkıla, mahcup bir edayla, ‘Hayırlı olsun, sizin kız üniversiteyi kazanmış, bizim oğlan da sınava girecek, varsa eski kitaplarını bize verseniz.” dedi. Kızın anası bir sorayım kıza dedi, kızı çağırdı; ‘Kızım, eski kitaplarını istiyorlar.’ Kız, okuyan kim diyerek pencereden seslendi.
- Ben, dedim.
- Sen mi?! Sen mi üniversite kazanacan! Şunun kılığına kıyafetine bak hele... Sen git, çobanlık yap; sana kitaplarımı verip heba etmek istemiyorum, dedi.
Başımdan aşağı soğuk terler aktı. Anam, ‘Hadi oğul, gidelim.’ dedi ağlamaklı bir sesle. Geri dönerken yolda arkama bir döndüm ki anam ağlıyor. ‘Ana, kurban olam ağlama; sana söz, ben o üniversiteyi kazanacam, sen üzülme yeter ki.’ dedim. Köye döndük, gece hiç uyku tutmadı beni. Sabah erkenden kasabaya doğru yola çıktım; bu sefer, yalınayak çünkü kara lastik çok sıkıntıydı. Kasabaya gittim, herkese soruyorum. ‘Bu yıl üniversite kazanan var mı bildiğiniz?’ Kimsede net bir cevap yok. Bir amca yanına çağırdı beni, durumumu anlattım, okumak istediğimi söyledim. Düşündü, bana, ‘Bak oğul!’ dedi, ‘Buralarda okuyan pek yok. Sen en iyisi yukarı köylere git. Onlarda okuyan çoktur, bulsan bulsan oralarda bulursun aradığını.’ dedi.
‘Peki, amca nasıl giderim o köylere?’ dedim. ‘Aha, şuradaki traktörler o köylülerin.’ dedi. Gittim, bir traktörün römorkuna atladım. Yorgunluktan uyuyakalmışım. Gözümü açtığımda bir köyün içine giriyoruz. Traktörcü benim farkımda bile değil, gitti köyün meydanında durdu, evine gitti. Ben de indim aşağı, traktörün tekerinin yanına çöktüm, ne kadar oturdum bilmiyorum. Birden omzuma bir elin değdiğini fark ettim. ‘Sen de kimsin oğul, ne yapıyorsun burda ano kurban?’ dedi yaşlı teyze. Ben de durumumu anlattım teyzeye. Teyze, ‘Oyy, ben kurban olam sana.’ dedi ve seslendi bütün köye. Herkes başına toplandı. Tam iki çuval test kitabı vs. topladılar bana. Hatta biraz da para verdiler. Traktörcü de beni tâ bizim köye kadar getirdi, bıraktı.
Sınava iki ay vardı bir taraftan çobanlık bir taraftan sürekli ders çalışıyordum. Sınav günü geldi, çok heyecanlıydım. Sabah erkenden şehre gitmek zordu. Belki geç kalırım diye anam bana biraz azık çıkını yaptı, gece şehre giden bir arabayla sınavın yapılacağı okulun yanında indim. Okulun duvarının dibinde sabahladım.
15 gün sonra köye resmî bir araç geldi. Ben koyun yayıyordum, babama sormuşlar: ‘Oğlun nerede?’ Babam da, ‘Davarın önünde, hayırdır.’ ‘Oğlunu görmemiz lazım, çağırabilir miyiz?’ Kardeşim, ‘Abi abi, muhtar seni çağırıyor.’ dedi. Köy meydanında bir kalabalık gördüm, sadece yaklaştım: ‘Hayırdır?’ dedim. Heyecandan dilim dönmüyordu.
‘Hayır evlat, hayır. ÖSYM Türkiye birincisi oldun, gözün aydın… 500 tam puan...”
Ayşe Gül PINAR
YazarAnne babalar olarak o kadar telefon bağımlısı olmuşuz ki çocuklarımızın temel ihtiyaçları olan ilgi ve sevgiyi gerektiği gibi gösterememekteyiz. Çocuklarımızla geçirilmesi gereken o güzelim nitelikli ...
Yazar: M. Emin KARABACAK
Enes bin Nadr (r.a.) Medineliydi. Meşhur sahabi Enes bin Mâlik’in amcasıydı. Medine’de Müslüman olmuştu. Peygamberimiz kendisini çok sever, zaman zaman iltifatta bulunurdu.Hz. Enes bin Nadr, her nasıl...
Yazar: N.Nida DURAN
Toplumun bizlerden beklediği en önemli şey, iyi ahlakla yetiştirilmiş, ardımızdan samimi bir şekilde dua edecek, aile bahçemizin gülleri olan güzel evlatlardır. Hiçbir ana baba, bir bahçıvan özeniyle ...
Yazar: Editör
Teknolojinin hiç uğramadığı, oldukça sapa, dağ başındaki bir köy okulundan aynı senenin sonunda mezun olan otuz öğrencinin hepsi birden yıllar sonra oldukça dikkat çekici bir başarıya imza atar. O sen...
Yazar: Ayşe Gül PINAR