Örnek Olan Kadınlar: Adl ve Kübeyşe Bint Ma’n
Aile Hukukuna Örnek Olan Kadınlar: Adl ve Kübeyşe Bint Ma’n
Câhiliye Dönemi’nde kadın cinsel bir obje ve mal olarak görülür, alınır satılırdı. Onun insânî herhangi bir hakkı yoktu. Bu dönemde bir kişi öldüğünde, onun velîsi konumunda olanlar, ölenin karısı hakkında en geniş yetkiye sahip olurlardı. Onlardan biri dilerse o kadınla evlenir, dilerse onu başkasıyla evlendirir ve mehrine el koyar, dilerse de kadını yanında tutar hiç kimseyle evlenmesine izin vermezdi.
Bu konularda kadının ve kendi ailesinin herhangi bir hakkı olmazdı. Adl denilen bu Câhiliye uygulamasına göre koca kadının mehrine el koyar, isterse onunla hiç konuşmaz, mehrini geri vermesi için onu zorlar; saygın variyetli bir kadınla sırf malına konmak için istemediği hâlde evlenir; eşini tekrar tekrar boşar ve ona tekrar dönerek onun bir başkasıyla evlenmesine izin vermezdi. Yine birinin yanında bir yetim kız varsa, küçük oğlu büyüyüp onunla evleninceye yahut o yetim kız bir başına ölünceye kadar onun bir başkasıyla evlenmesine izin vermezdi. Bütün bunları kadının mehrine/malına/mirasına konmak için yaparlardı.
Bu Câhiliye uygulamasına göre kişi öldüğünde ölenin başka kadından olma oğlu veya başka bir akrabası gelir elbisesini o kadının üzerine atar, böylece onun başkasıyla evlenmesini engellemiş olurdu. Şayet kadın güzelse onunla mehir vermeden evlenir, değilse onun bir başkasıyla evlenmesine engel olur, ona mirasçı olmak üzere ölünceye kadar evinde tutardı. Şayet ölen kocanın başka kadından olma küçük oğlu varsa, o büyüyünceye kadar kadını bekletir ve onunla evlenirdi. Eğer kadın bunların elinden kurtulup ailesine kaçarsa, ancak o zaman kurtulmuş olurdu. İşte bütün bu Câhilî uygulamaları sonlandırmak üzere şu âyet inmiştir:
“Ey İnananlar! Kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkmanız size helal değildir. Apaçık hayâsızlık etmedikçe onlara verdiğinizin bir kısmını alıp götürmeniz için onları sıkıştırmayın. Onlarla güzellikle geçinin. Eğer onlardan hoşlanmıyorsanız, sabredin, hoşlanmadığınız bir şeyi Allah çok hayırlı kılmış olabilir.”[1]
Âyetin inişi hakkında birden fazla örnek olay kaynaklarımızda yer almıştır. Onlardan en meşhuru şöyledir: Kübeyşe isimli hanımın kocası Ebû Kays ölmüştü. Onun başka karısından olma oğlu, Kübeyşe’nin üzerine ceketini attı. Böylece onun üzerinde yetki sahibi olmuştu. Bunun üzerine Kübeyşe Peygamberimiz (s.a.v.)’e gelip şöyle dedi: “Ben ne ölen kocama vâris olabildim ne de başkasıyla evlenebilmem için serbest bırakıldım!” Kadının bu serzenişi üzerine “Ey İnananlar! Kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkmanız size helal değildir.” âyeti indi.
Söz konusu âyetin mirastan kadınlara da pay olduğunu bildiren âyetlerden sonra gelmesi de mânîdârdır. Nitekim bu âyetten önceki âyetlerde şöyle buyrulmuştu:
“Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından, erkeklere hisse vardır. Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da hisse vardır. Bunlar, az veya çok olsun, belirli bir hissedir.”[2]
“Allah çocuklarınız hakkında, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder.”[3]
“Sizin çocuğunuz yoksa ettiğiniz vasiyet veya borç çıktıktan sonra bıraktıklarınızın dörtte biri karılarınızındır; çocuğunuz varsa, bıraktıklarınızın sekizde biri onlarındır.”[4]
Âyetler kadının da mirasta pay sahibi olduğunu açıklamakta ve onların alacağı oranları da belirlemektedir. Konumuz olan âyetten sonraki âyette de, “Babalarınızın evlendikleri kadınlarla evlenmeyin.”[5] buyrularak başka bir Câhiliye geleneğine son verilmiştir.
Bu âyetin indiği örnek olaydan çıkarabileceğimiz dersleri şöyle özetleyebiliriz:
Özetle söyleyecek olursak Cenâb-ı Hakk’ın dini İslâm, her hak sahibine hakkını vermiş ve bu sorumluluğu bütün Müslümanlara yüklemiştir. İslâm, kadına bir miras malı gibi muâmele yapılmasına son vermiş, evlenme konusunda ona da yetki vermiş, onun da ölmüş yakınlarına mirasçı olmasını sağlamıştır.
“İşte bunlar Allah'ın yasalarıdır. Allah'a ve Peygamber’ine kim itâat ederse onu zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, onlar orada temelli kalıcıdırlar, büyük kurtuluş da budur. Kim Allah'a ve Peygamber’ine başkaldırır ve yasalarını çiğneyip aşarsa, onu, temelli kalacağı cehenneme sokar. Alçaltıcı azap da onadır.”[11]
[1] 4/Nisâ, 19.
[2] 4/Nisâ, 7.
[3] 4/Nisâ, 11.
[4] 4/Nisâ, 12.
[5] 4/Nisâ, 22.
[6] 2/Bakara, 170, 5/Mâide, 104.
[7] 4/Nisâ 51.
[8] Nesâî, Nikâh 36.
[9] 4/Nisâ, 4.
[10] 4/Nisâ, 20-21.
[11] 4/Nisâ, 13-14.
Ali AKPINAR
YazarHAPİSHÂNELERDE ESERLER YAZAN BİR ÂLİM: Âlimlerin Güneşi İmam SerahsîOnun unvanı, Şemsüleimme yani Âlimlerin Güneşi’dir. Bugün Türkmenistan-İran sınırında bir kasaba olan Serahs’ta doğmuştur. Vefât tar...
Yazar: Ali AKPINAR
Doğduk ölmek için, ölürüz dirilmek için. Dirileceğiz hesaba çekilmek için. Hiçbir şey boşuna ve anlamsız değil. Güneş batar, yeniden doğmak için. Bu yüzden doğmak için batan güneşe, batışı zor gelmez....
Yazar: Ali AKPINAR
İslâm, Peygamberimiz’in yirmi üç yıllık nübüvvet mücâdelesinin sonunda bütün insanlığa hitâben okuduğu Vedâ Hutbesi’nde söylediği, “Ey insanlar, sözümü iyi belleyin. Burada bulunanlar, burada bulun(a)...
Yazar: Ali AKPINAR
Köy odasının küçük penceresinden bembeyaz bir ışık süzülürken, kışın kuşluk vaktinin o durgun atmosferi odanın tamamını kaplamıştı. Odanın içinde üç beş kilim parçası ve birkaç minderden başka bir şey...
Yazar: Aydın BAŞAR