Medrese Eğitimi ve Fatih Medreseleri Örneği
Medreseler Uzun Yıllar İlme Hizmet Etmiştir
Medrese “okumak, anlamak, bir metni öğrenmek ve ezberlemek için tekrarlamak” anlamına gelen ders (dirâse) kökünden gelir. Medreseler tarih boyunca İslâm medeniyetinin ihyasında çok köklü ve önemli eğitim kurumları olmuştur. Bu mekânlarda İslâm ilimlerinin yanında pozitif (fen) ilimler de öğretilmiştir. Öte yandan ilk medreselerin Abbasiler döneminde kurulduğu tahmin edilmektedir. Medreseler sultan, devlet adamları ve zengin kimseler tarafından yaptırılan vakıflardan elde edilen gelirlerle ayakta duruyorlardı.
Osmanlı medreseleri uzun yıllar boyunca ilme hizmet etmiş, bu süreçte çok değerli âlimler yetiştirmiştir. 1924 yılına kadar eğitim hizmeti veren medreselerde gelecekte önemli mevkilerde bulunacak olan birçok kalifiye devlet ve din adamı tahsil görmüştür.
Medreseler belli bir plan ve program dâhilinde eğitim hizmeti verirlerdi. Zamanın eğitim ihtiyacını karşılayan medreselerin ders programlarında cüz’iyyat (hesap), hendese, hey’et ve hikmet dersleri; alet ilimleri kabul edilen belâgat, mantık, kelâm, Arap dil ve edebiyatı; ulûm-ı âliyye denen tefsir, hadis ve fıkıh dersleri bulunurdu.
Osmanlılar birçok konuda olduğu gibi eğitim ve medrese konusunda da Selçukluları örnek almışlardır. Özellikle Selçuklu veziri Nizâmülmülk'ün kurduğu Nizamiye Medreseleri, Osmanlılara bu alanda iyi bir model olmuştur. Bu çerçevede ilk Osmanlı medresesi Orhan Gazi'nin 1331'de kurduğu,"İznik Orhaniyesi" adını da taşıyan İznik Medresesi'dir. Bu medreseye Dâvûd-i Kayserî, Tâceddin-i Kürdî, Alâeddin Ali Esved gibi önemli âlimler müderris olarak tayin edilmiştir. Bursa’nın fethinden kısa bir süre sonra 1326’da da Orhan Gazi, "Manastır Medresesi" olarak da bilinen Orhan Gazi Medresesi’ni kurmuştur. Bunu I. Murad, Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed ve II. Murad'ın yaptırdığı medreseler takip etmiştir. Böylece payitaht şehri Bursa bir ilim merkezine dönüşmüştür.
Osmanlılarda medrese sıbyan, orta, lise, üniversite gibi aşamalara karşılık geliyordu. Medreselerde en yüksek tahsilli eğitimci olarak müderrisler (bugünkü anlamda profesörler) bulunurdu. İkinci sırada müfîd (doçent) unvanlı eğitimciler vardı. Son olarak da müzâkerecilik görevini üstlenen muîd (araştırma görevlisi) bulunurdu.
Medreseler Osmanlı Devleti'nin eğitimine yön veren önemli kurumlardı. İstanbul'un fethinden XX. yüzyıl başlarına kadar İstanbul’da yüzlerce medrese kurulmuştur. 17. yüzyıl ortalarında sadece sur içi kesiminde 122 medresenin bulunduğu bilinmektedir.
Osmanlı eğitim sisteminde ihtisaslaşma vardı. Bu yüzden bugünkü gibi sınıf geçme değil, ders geçme esastı. Okutulan dersler medrese medrese ayrılıyordu. Bir dersi geçmeden başka bir derse ve medreseye devam edilemiyordu. Her şey ciddi bir sisteme bağlanmıştı.
Sultan Fatih, Çağ Açıp Çağ Kapayan Büyük Fetihten Sonra Eğitime Odaklanmıştır
Çağ açıp çağ kapayan İstanbul fethinin fatihi II. Mehmed, kazanılan toprakların eğitime ve ilme dört elle sarılmakla elde tutulabileceğini bilen ve buna göre hareket eden bir insandı. Onun içindir ki her şeyden evvel eğitimin ve ilmin inkişafı için eğitim kurumları açmıştır. Birbirinden güzel ve muasır medreseler inşa ettirmiştir. Dünyaca meşhur âlimleri İstanbul'a getirtmiştir. Böylece İstanbul kısa zamanda önemli bir ilim merkezi olmuştur.
1.Mehmed’in İstanbul’u fethiyle başlayan dönemde İstanbul'a çok sayıda medrese yapılmıştır. 1459'da Eyüp Medresesi hizmete açılmıştır. 1470 yılında tamamlanan Fâtih Külliyesi içerisinde sekiz medreseden oluşan Sahn-ı Semân (sekiz avlu) ve bunların bir sıra gerisinde yer alan sekiz Tetimme Medresesi inşa edilmiştir. İstanbul’un fethinden kısa bir süre sonra kurulan ve asırlarca Osmanlı medrese sisteminin en yüksek dereceli kurumu olan Fatih Sahn-ı Semân Medreseleri, İslâm ilim geleneğinin ihyâsına yönelik üst düzey bir kurumdur.
Kendisi de iyi bir şair ve ilim sever olan Fatih Sultan Mehmed; İstanbul'u fethettikten sonra, kendi adını taşıyan, çağın ihtiyaçlarını karşılayabilecek donanımda medreseler kurmuştur. "Sahn-i Seman" da denilen bu medreselerle Osmanlı'da medreseler kemâl noktasına erişmiştir. Fatih'in inşa ettiği bu medreseler sonraki yıllarda yapılacaklara iyi birer model teşkil etmiştir. Fatih Sultan Mehmed'in inşa ettiği bu medreseler Türkistan’dan davet edip getirttiği Ali Kuşçu ile Molla Hüsrev gibi iki dâhinin yardımlarıyla daha da güçlenmiştir. Bu medresenin açılmasıyla İstanbul bir ilim ve irfan merkezi olmuştur.
Eğitime çok önem veren Sultan Fatih, İstanbul'u fethettikten sonra ilk iş olarak medrese açmayı kendisine vazife saymıştır. Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi'nin "Sahn-i Semân" maddesinde bu eğitim kurumları şöyle tanıtılır: "Külliyedeki medreseler Semâniye (Medâris-i Semâniyye, Sahn) ve Tetimme (Mûsıle-i Sahn) olmak üzere ikiye ayrılır. Sahn medreselerinin caminin sağında Marmara tarafında bulunanlarına Akdeniz, solunda Haliç tarafında bulunanlarına Karadeniz medreseleri adı verilir. Her medresede bir meydan etrafında on dokuz oda ve bir dershane bulunur. Odaların genişliği 4,20 m2’dir. Her odanın bir penceresi, bir ocağı, kandil yeri ve bir rafı vardır; zeminler tuğla döşelidir.
Her medrese dershanesinin arkasındaki geniş avlularda dörder helâ ve gusülhane bulunmaktadır (Aslanapa, s. 112-113). Fâtih medreseleri iki tek ve bir çift olmak üzere belirli bir üslûpta yapılmıştır. Her iki tarafın başında ve sonunda yer alan medreseler tek, ortadakilerse birbirine bitişik durumdadır. Kıble yönünden başlamak üzere birinci medreselere Baş Kurşunlu, ortada Baş Kurşunlu tarafındakilere Çifte Baş Kurşunlu, bitişiğinde olanlara Çifte Ayak Kurşunlu, sondakilere Ayak Kurşunlu adı verilir. Karadeniz tarafındaki birinci medreseye Çınarlı Medrese de denir (Atâî, I, 418). Medreseler zaman zaman buralarda ders veren ünlü müderrislerin adıyla anılmışsa da bu tür isimlendirmeler geçici olmuştur. Medresenin on dokuz odasından ikisi muîdlere, ikisi hizmetlilere, diğerleri talebeye ayrılmıştır. Oda sayısı toplamı 152’ye ulaşır. Sadece talebeye ayrılan oda sayısı 120’dir. Başlangıçta her odada bir öğrencinin kalması kararlaştırılmış, bu durum yüzyıllarca sürmüştür."(TDVİA-Fahri Unan)
Osmanlılarda her şey bir sisteme bağlanmıştır. Eğitim de bu sistemin bir parçasıdır. İslâmî ve fennî ilimleri ihtiva eden güçlü bir eğitim sistemi mevcuttur. Fatih Sultan Mehmed’in teşkilât kanunnamesinde, kurduğu medreselerle ilgili şu bilgilere yer verilir: “Ve Sahn mollaları makam-ı mevleviyettedir. Anlar cümle sancak beğlerine tasaddur ederler. Ve dâhil müderrisi ve garic müderrisi dahi makam-ı mevleviyettedir. Ve hariç ve dâhil ve Sahn ellişer akçe ile olur. Haliya bina eylediğim medaris-i aliyeye Sahn deyü isim konulmuşdur. Sahndan beş yüz akçe ve Ayasofya Medresesi’nden dahi kezalik böyle vüsul olunur.”
İstanbul'da ilme ivme kazandıran Süleymaniye Külliyesi (1550-1557) Sahn-ı Semân’dan bir asır sonra inşa edilmiştir. Bu eğitim kurumu medrese-i evvel, sânî, sâlis ve râbi adlı dört medrese; bir tıp medresesi, dârüşşifâ ve dârülhadisten meydana geliyordu.
Osmanlı Devleti sadece İstanbul'da ve Anadolu'da değil, imparatorluğa bağlı Balkan coğrafyasında da birçok eğitim kurumu açmıştır. Bu çerçevede Osmanlı dönemi boyunca Bulgaristan’da 142 medrese, 273 mektep; Yunanistan’da 182 medrese, 315 mektep; eski Yugoslavya’da 223 medrese, 1134 mektep ve Arnavutluk’ta yirmi sekiz medrese, 121 mektep olmak üzere toplamda 575 medrese ve 1843 mektebin inşa edildiği tarihî bir gerçektir.
Kim ne derse desin medreseler eğitim adına çok önemli vazifeler ifa etmiştir. Birkaç kötü örnekle yola çıkıp bütün medreseleri karalamak iyi niyet belirtisi değildir. En son 3 Mart 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile medreseler Maarif Vekâletine devredilmiştir. Böylece medreseler fiilen bitirilmiştir. Keşke yeniden ele alınıp eksiklikleri giderilseydi. Böylece eğitim hayatımızdaki yerleri daha da güçlendirilseydi. Fakat ol(durulma)madı.
M.Nihat MALKOÇ
YazarBir zamanlar Sovyet zulmü altında ezilen, değerlerinden ve değerlilerinden koparılan Türkmenistan, bağımsızlıkla birlikte Devlet Başkanı Saparmurat Niyazov (Türkmenbaşı) liderliğinde özüne dönme...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Ateşle Barutun Bir Arada Yaşamaya Mecbur Kılındığı Coğrafya: KafkasyaKafkasya, Taman Yarımadası'ndan başlayıp Apşeron Burnu'na kadar uzanan Kafkas Dağları'nın kuzey ve güneyindeki bölgedir. Karadeniz-...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Don Quijote (Don Kişot) deyince genellikle gülümsüyor insanlar… Belki haklılar, çünkü onu anımsadığımızda, hayalperest, biraz da kaçık, yel değirmenlerine karşı kılıç sallayan bir “uçuk” olarak karşım...
Yazar: Selçuk ALKAN
Tam adı Ebû Nasr Muhammed bin Muhammed b. Tarhan b. Uzluk’tur. İbni Halikan’a göre Türk kökenlidir. Ortaçağın Lâtince metinlerinde ve diğer eserlerde adı “Al Farabîus” ya da “Avennasar” diye geçer. Fa...
Yazar: Resul KESENCELİ