Aile Hukûkuna Örnek Olan Kadınlar
Aile Hukûkuna Örnek Olan Kadınlar: Cemîle Bnt Übey ve Muhâla’a
Allah’ın emri ve Peygamber (s.a.v.)’in kavliyle kurulan İslâm ailesi, Allah ve Rasûl’ünün ölçüleri doğrultusunda varlığını sürdürür. Aile yuvası kurmaktaki amaç, kadın olsun erkek olsun insanın kendisine bir yol arkadaşı seçmesi ve onunla huzurlu bir hayat yaşamasıdır. Bu şekilde karı koca, sevinç ve kederlerini paylaşacaklar, hayatın zorluklarıyla birlikte başedecekler, kulluk yarışında birbirlerine yardım edecekler, acı ve tatlı günlerinde bir arada âhiret hazırlığı yaparak kendilerini cennetteki kutlu hayata hazırlayacaklardır.
Elbette insanın olduğu yerde sorunlar da olacaktır. Önemli olan sorunların üstesinden gelebilmek ve sorunlarla yaşamasını öğrenmektir. Aslında karı kocanın birbirlerine sunacağı en önemli şey, sorunların çözümünde birbirlerine yardımcı olmaktır. Peygamber ailelerinde bile bir kısım sorunların yaşandığını hatırlarsak, aile içerisinde sorunların olması imkân dışı değildir. Burada taraflardan öncelikle beklenen sabır ve fedakârlıktır.
Allah’ın ve insanın baş düşmanı şeytan, insanları nikâh dışı beraberliğe çağırır durur. Şeytan fuhuş ve kötülükleri emreder. Allah ve Rasûl’ü ise insanları, meşru beraberliğe çağırır. Nikâh yoluyla dünya evine girenler, şeytanın çağrısına uymayıp Yüce Allah’ın çağrısına uyduklarından, şeytan onların amansız düşmanı kesilir. Onları birbirine düşürmek için kesintisiz uğraşır durur.
“Şeytan şüphesiz sizin düşmanınızdır; siz de onu düşman tutun; o, kendi taraftarlarını, çılgın alevli cehennem yaranı olmaya çağırır.”[1]
“Ey İnsanlar! Yeryüzündeki temiz ve helal şeylerden yiyin, şeytana ayak uydurmayın, zira o sizin için apaçık bir düşmandır. Muhakkak size, kötülüğü, hayâsızlığı, Allah'a karşı da bilmediğiniz şeyi söylemenizi emreder.”[2]
“Şeytan sizi fakirlikle korkutarak cimriliği ve hayâsızlığı emreder; Allah ise kendisinden mağfiret ve bol nimet va’deder. Allah'ın lütfu boldur, O her şeyi bilir.”[3]
“Ey İnananlar! Şeytana ayak uydurmayın. Kim şeytanın ardına takılırsa, bilsin ki, o, hayâsızlığı ve fenâlığı emreder.”[4]
Aile bireyleri, Kur’ân ve Sünnet ölçülerine riâyet ederek, aileyi huzursuz edip yıkmak için durup dinlenmeden çalışan şeytanın salvolarını boşa çıkarmaya gayret ederler. Amansız düşmana karşı bu mücâdelede onlar güçlerini, âyet ve ibadetlerinden, istişâre ile hareket etmelerinden, karşılıklı sevgi-saygı ve sabır sonucu nâil olacakları aile yuvası bereketinden alırlar. Aile yuvasına bereket, karşılıklı sevgi-saygı-âyet-sabır gibi erdemlerle gelir. Adâlet ve hakkâniyet ölçülerine riâyet edilmeyen evlere huzur ve bereket uğramaz.
Daha önceden birbirlerini yakından tanımayan karı koca, evlenip birbirlerini tanıdıkça, birbirlerinin zayıf yönlerini gördükçe birbirlerinden soğuma söz konusu olabilir. Sorunlara çözüm üreten hayat dini İslâm, aile içi sorunlarda da çiftleri yalnız bırakmaz. Yaşanan sorunların üstesinden gelinebilmesi için, onlara bir kısım yöntemler önerir.
Sözgelimi, Nisâ Suresi 34 ve 35. âyetlerde ailede geçimsizlik baş gösterdiğinde öğüt verme, küsüşme, tedip etme, iki taraftan hakemlere başvurma gibi yöntemler önerilir. Âyetlerin, “Doğrusu Allah pek yüce, çok büyüktür; Doğrusu Allah her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olandır.” cümleleriyle sona ermesi son derece anlamlıdır. Bu ifadeler bireylerin birbirlerine karşı sorumluluklarını yerine getirirken Yüce Allah’a hesap vereceklerinin bilincinde hareket etmelerini hatırlatır.
Bütün bunlara rağmen ailede hayat huzurlu bir şekilde yürüyemez hâle gelirse, taraflara bu sefer yeni çıkış yolları sunulur. Meselâ Bakara Suresi 229. âyette yuvanın devam etmeyeceği anlaşıldığında kadının kocasına bir miktar fidye vererek kendisini boşamasını istemesi tavsiye edilir:
“Eğer Allah'ın yasalarını ikisi koruyamayacaklar diye korkarsanız, o zaman kadının ayrılmak için fidye vermesinde ikisine de günah yoktur. Bunlar Allah'ın yasalarıdır, onları bozmayın. Allah'ın yasalarını bozanlar ancak zâlimlerdir.”[5]
“Eğer kadın, kocasının serkeşliğinden veya aldırışsızlığından endişe ederse, aralarında anlaşmaya çalışmalarında kendilerine bir engel yoktur. Anlaşmak daha hayırlıdır.”[6]
“Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Allah'ın sınırlarını kim aşarsa, şüphesiz, kendine yazık etmiş olur. Bilmezsin, olur ki, Allah bunun ardından daha hayırlı bir hâl meydana getirir.”[7]
Cemîle bnt Übey b. Selûl, Medine’de başmünafık Abdullah b. Übey b. Selûl’ün kız kardeşi bir sahâbî hanımdır. Kendisi boşanmak için Peygamberimiz (s.a.v.)’e başvuran ve İslâm’da hul’ yapan ilk kadındır. Cemîle, Sâbit b. Kays’ın karısı idi. Kocasıyla birlikteliği devam ettiremeyeceğini anlayınca kadın Peygamberimiz (s.a.v.)’e giderek, kocasının ahlaklı ve dindar olduğunu, fakat gözüne çirkin gözüktüğü için onunla evliliği daha fazla götüremeyeceğini söyledi.
Kadın, kocasına olan nefret ve buğzundan dolayı İslâm’dan sonra küfre düşmek gibi yanlış işler yapmasından korktuğunu da sözlerine ekledi. Öte yandan Sâbit karısını çok seviyor, karısı ise çirkin gördüğü için ondan nefret ediyordu. “Allah’tan korkmasam yanıma yaklaştığında yüzüne tüküresim geliyor.” derdi. Peygamberimiz, Sâbit’in mehir olarak kendisine verdiği bahçeyi geri vermesi kaydıyla onu boşamasını Sâbit’e tavsiye etti. O da bu şartla onu boşadı. Böylece bu yuva muhâla’a yoluyla sonlanmış oldu.[8]
Bu örnek olaydan çıkarabileceğimiz dersleri şöyle özetleyebiliriz:
[1] 35/Fâtır, 6.
[2] 2/Bakara, 168-169.
[3] 2/Bakara, 268.
[4] 24/Nûr, 21.
[5] 2/Bakara, 229.
[6] 4/Nisâ, 128.
[7] 65/Talâk, 1.
[8] Müceteba Uğur, ‘Cemile bnt Übey b. Selûl’, DİA, VII, 328-329.
[9] Ebû Davûd, Tirmizî, İbn Mâce, Ahmed.
[10] 4/Nisâ, 19.
Ali AKPINAR
YazarGönlümü yakan gönül gönlümce yansın Rabb’imAdını andığım yâr adımı ansın Rabb’imİnandım âh aşkına âşık-ı sâdık diyeO da benim aşkıma aşkla inansın Rabb’imBuluşsun gözyaşlarım gözyaşıyla her gece.İçsin...
Şair: Ekrem KAFTAN
İnsanlık uygarlığı Eğitime borçludur Kültür denen varlığı Eğitime borçludur Azimle geliştiren Sabırla eleştiren Sebatla birleştiren Öğretime borçludur Birbirinden ayrılmaz Eğitim ve öğretim Bir rol mo...
Şair: Bekir OĞUZBAŞARAN
İnsanlık hayata gözlerini açtığı andan beri hatta anne karnından doğup büyüdüğü ana kadar her zaman eğitime ihtiyaç duymuştur. Daha anne karnında iken etrafında olan bitenlere belki de duyarak ya da h...
Yazar: Erol AFŞİN
Yüce Allah, İsrâ Sûresi 36. âyette şöyle buyurmaktadır:“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.”Âyetin başında geçen “latakfu”, “iz s...
Yazar: Mehmet SOYSALDI