Gönül Yolunda Yaygın Din Eğitimi
Eğitim deyince genellikle bizim aklımıza okullar geliyor. Ama eğitimi sadece okullarda yapılan bir faaliyet olarak nitelemek pek doğru olmaz. Eğitimin hayat boyu devam eden bir süreçten ibaret olduğunu hepimiz iyi biliriz. Okullarda verilen eğitime örgün eğitim, hayatın her alanında insanın öğrendiği şeylere ise yaygın eğitim denilmektedir.
Yaygın din eğitiminin ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem (a.s.) ile başladığı bir hakikattir. Tevhidin elçileri olarak diğer peygamberlerle yaygın din eğitimi devam etmiştir. Bunun pratik olarak hayata yansıyan yönünü en güzel örnekleri ile Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz bütün âleme göstermiştir. Allah’tan gelen ilahî vahiyleri, çevresinde bulunan inananlara yaygın eğitim yoluyla aktarmıştır. İslâm’ın ilk yıllarında evlerde, sohbetlerde, Suffe ve mescitte bir araya gelen Müslümanlar görerek, yaşayarak öğreniyorlardı.
Hutbelerle tebliğ, daha geniş kitlelere ulaştırılırken uzakta olan topluluklara ise ya öğretici özelliklere haiz elçiler gönderiliyor veya mektuplarla İslâm’ın öğretisi yaygın din eğitimi olarak dalga dalga büyüyerek genişliyordu. Hulefa-i Raşidin ve onu takip eden dönemlerde de ilim ve edep meclislerinde yaygın din eğitimi faaliyetleri devam ettirilmiştir.
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yaygın din eğitimi ile toplumun dinî ve ahlaki boyutunu ihya etmişlerdir. Bu dönemden itibaren yaygın din eğitimi veren “Tekke, Zâviye ve Dergâh” gibi tasavvuf kurumlarının müesseseleşmesiyle yaygın din eğitimi sistemli bir hale gelmiştir.
Tekke, zâviye ve dergâhlarda verilen eğitimlerde gönüllülük esasıyla devim ettirilir. Burada her yaştan kişiler gönül eğitimi alabilmektedir. Bu eğitimler yol gösterici bir mürşid liderliğinde yapılır. Gönül dergâhında pişip olgunlaşabilmek için kişinin gittiği yolun kendi mizaç ve tabiatına uygun olması önemlidir. Gönül eğitimi mürşidin gözetiminde zikir ve ahlak eğitimi olarak gerçekleştirilir.
Gönül eğitiminde gaye; İslâm dininin inanç, ibadet ve ahlak esasları konusunda kişileri doğru bir şekilde aydınlatmaktır. Dinî değerlerin insan hayatına anlam kazandıran en önemli unsurlar olduğunu fark ettirmektir. Aynı zamanda müridin kabiliyetini göre ona bazı beceriler kazandırabilme özelliği da taşır. Kişilerin iç dünyasını batıl inanç ve hurafelerden arındırmak onların, inanç, ibadet ve yaşantılarının sağlıklı bir şekilde yapılandırmalarına yardımcı olmak en önemli amaçtır. İslâm dininin temel kaynağı Kur’ân-ı Kerîm ve sünneti-i seniyye üzere bir hayat sürmeyi özümsetmektir.
Şeyh Hamid-i Veli/Somuncu Baba hazretleri gibi Hz Mevlânâ’da müridi gönül fırınında muhabbet ateşiyle, insana aşk öğreten kuvvetin mürşidin gönlü olduğunu söyler. Bu gönlün en önemli özelliği oraya gireni değiştirip dönüştürmesidir. Bu değişim ve dönüşüm insanın değerine değer katmakta, adeta ondaki cevherleri ortaya çıkararak onu kıymetlendirmektedir.
İnsan, Kur’an ve sünnete uyan kâmil bir mürşidle beraber oldukça çirkinlikten, kötülükten uzak olur, muhkem bir gemiye binmiş gibi gece gündüz Hakk'a doğru yol alır. Kişi peygamber varisi olan velilerinden ayrılmadan, önünde manevi bir kılavuzla yola devam ederse yolunu şaşırmaz. Gönül eğitimi ile manevi yolda ilerlemek isteyenler, bir mürşid vasıtasıyla yoluna devam etmeyi tercih edebilirler. Çünkü nefsin terbiyesi ancak böyle bin gönül eğitimi ile mümkündür.
Bu yüzden bir mürşidin gönlüne giren su ve toprak kaydından kurtulup can ve gönül sohbetine erer. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)’de Mevlânâ gibi Hakkı bilme yani marifet tecrübesi, manevi doygunluğa erebilmek, ahlak ve fazilet gibi konuların ancak hakikat yolunu gösterici mürşid marifetiyle öğrenilebileceğini bir beytinde şöyle beyan buyurur:
"Kasdın bilmekse Hakk’ı gönlün bulmaksa zevki
Var mürşîd-i tarîk-i Yezdan’a ihtiyâcın"
Bekir AYDOĞAN
YazarBir kitap sayfasınaYolun düşerse eğer,Sarıl dostun hasınaKitap her şeye değer.Her kitap bir macera,Heyecan dolar için.Kitap düşer yollara,Sana kavuşmak için.Nerde kitap görürsen,Dostum diye seç onu.Ki...
Şair: Yusuf DURSUN
İstanbul’un fethi kendinde bir ideal olan Şehzade Mehmed’in ilk işinin kutlu fethin olacağı şayiası tahta geçmeden halk arasında dilden dile yayılır. Sultan Mehmed Han saltanat tahtında oturunca, Biza...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Siyasî açıdan fayda sağlayacağı kanaatiyle Sultan Abdülaziz, 3 Nisan 1863 Cuma günü Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan uğurlama merasimi ile Mısır’a hareket eder. Yaklaşık bir ay sürecek olan Mısır seyaha...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Osmanlı’nın askerî, ilmî ve teknolojik gelişiminin durması ve gerilemesinde, Batı’daki gelişmeleri takip etmekte gevşek davranmasının tesirli olduğu, hakikati bütün cephesiyle ortaya koymada yeterli o...
Yazar: İsmail ÇOLAK