Evrensel Değerlerden Ahde Vefa
Birçok değer yargısının yozlaştığı, ahlakî erdemlerin unutulmaya yüz tuttuğu bir dönemde yaşamaktayız. Günümüzde terk edilen önemli ahlakî erdemlerden biri de ahde vefadır. Hâlbuki ahde vefa göstermek İslâm ahlakının en önemli evrensel ilkelerinden biridir.
Ahd kelimesi sözlükte; “bir şeyin yerine getirilmesini emretmek, talimat vermek, söz vermek” manalarına geldiği gibi, isim olarak da, “emir, talimat, taahhüt, antlaşma, yükümlülük, itimat veren söz” anlamlarına gelmektedir.[1] Vefa ve ifa ise ahdin icabını bütünüyle yerine getirmektir.[2] Ahde vefa ise, yapılan sözleşmenin, verilen sözün yerine getirilmesi demektir.
Yüce Allah, Mâide Sûresi 1. ayette şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Yaptığınız akitlerin gereğini yerine getiriniz…”
Bu ayette yüce Allah yapılan antlaşmaların/sözleşmelerin gereğini yerine getirilmesini emretmektedir. Zira yapılan sözleşme, verilen söz sorumluluk gerektirir. Kur’ân-ı Kerim’de “…Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.”[3] buyurulmak suretiyle verilen sözün önemine işaret edilmiş ve verilen sözün mutlaka tutulması gerektiği vurgulanmıştır. Çünkü kul, hesap günü verdiği sözden dolayı hesaba çekilecektir.
Ahde vefa olarak ifade edilen bu ahlakî erdem, hakiki mü’minlerin temel özelliklerinden sayılmaktadır. Zira yüce Allah hakiki mü’minlerin özelliklerini anlatırken, “Onlar, Allah’ın ahdini yerine getirenler ve verdikleri sözü bozmayanlardır.”[4], “Mü’minler öyle insanlardır ki, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.”[5] buyurmaktadır. Yine başka bir ayette Allahu Teâlâ “Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever.”[6] buyurmak suretiyle verdiği sözü yerine getiren ve Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınan kullarını sevdiğini belirtmektedir.
Kur’ân-ı Kerim’de ahde vefa göstermek imandan sayılmış ve yaptığı antlaşmalara sadık kalan ve verdiği sözü tutan insanlar, övülerek onlara büyük ecir ve sevabın hazırlandığı ifade edilmiştir. “Sana bîat edenler ancak Allah’a bîat etmiş olurlar. Allah’ın kudret eli onların ellerinin üzerindedir. Verdiği sözden dönen kendi aleyhine dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük bir mükâfat verecektir.”[7]
Ahde vefa göstermeyen/sözünde durmayan insanlar, fasık/bozguncu insanlar olarak nitelendirilmekte ve ahirette onlara hiçbir nasip verilmeyeceği ve çeşitli cezalara çarptırılacakları şöyle ifade edilmektedir: “Şüphesiz, Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir (dünyevî) karşılığa değişenler var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları (günahlarından) temizlemeyecektir. Onlar için elem dolu bir azap vardır.”[8], “Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır.”[9]
Kur’ân-ı Kerim’deki bu konu ile ilgili ayetlerden anlaşıldığına göre ahid iki çeşittir. Birincisi Allah’a verilen ahid/söz, ikincisi ise insanların diğer insanlarla yaptıkları antlaşmalar/verdikleri sözlerdir. İnsan, gerek Allah’a gerekse insanlara verdiği sözü mutlaka yerine getirmelidir. Zira verilen sözler ve yapılan antlaşmalar sorumluluk getirir. Hesap gününde yüce Allah kullarını bu hususta sorguya çekecektir.
1-Allah’a Verilen Söz:
Yüce Allah insanın fıtratına yaratıcısını bilip tanıma yeteneği ve duygusunu yerleştirmiştir. Bu Kur’ân-ı Kerim’de insanın Allah’la olan ahitleşmesi/sözleşmesi olarak ifade edilmektedir ki, bu ahitleşmeye bezm-i elest veya elest bezmi denilmektedir. Nitekim Arâf sûresi 172. ayette ifade edildiği üzere Yüce Allah, insanları yaratırken onlara; “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?” diye sormuş ve onlar da; “Evet Rabb’imizsin.” diyerek Allahu Teâlâ’ya söz vermişlerdir.[10] Yani yüce Allah, bütün kullarından kendisini tanıyıp iman edip emir ve yasaklarına riayet edeceklerine dair söz almıştır.
O hâlde her insan Yüce Yaratıcı’ya verdiği bu sözü hatırlamalı ve bu söze vefa göstermelidir. Bu, inanan insanın boynunun borcudur. Allah’a verdiği sözde durup da emir ve yasaklarına uyanlara/gereği gibi kulluk edenlere çok büyük mükâfat hazırlanmıştır.[11] Verdiği sözde durmayan Allah’ı inkâr eden veya ona şirk koşan insanlara ise elim bir ceza hazırlanmıştır.[12]
2-İnsanlara Verilen Söz:
İnsan sosyal bir varlıktır. Yani toplum içerisinde diğer insanlarla birlikte yaşamak zorundadır. Sosyal hayat içerisinde insanlar zaman zaman birbirleriyle çeşitli alış veriş yaparlar ve bu alışverişte sözleşmeler yapılır. İnanan insanın yaptığı sözleşmelere ve insanlar verdiği sözde sadık olması gerekir.
Bizlere en güzel örnek olarak gönderilen Hz. Peygamber (s.a.v.) gerek Rabb’ine karşı gerekse insanlara karşı daima vefakâr davranmıştır. Rabb’ine karşı vefakâr davranmış ve en güzel kulluğu hayatında o sergilemiştir. Geceleri ayakları yarılırcasına Rabb’inin huzurunda namaza durmuştur. Nitekim sevgili eşi Hz. Aişe; “Yâ Rasûlallah! Rabb’in geçmiş ve gelecek bütün hatalarını bağışladığı hâlde niçin bu kadar ibadet ediyorsun?” diye sorduğunda, o âlemlere rahmet olarak gönderilen Rasûl-ü Ekrem (s.a.v.); “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı Ey Aişe?”[13] diyerek Rabb’ine karşı vefasını göstermiştir.
Allah’a karşı vefa timsali olan Hz. Peygamber (s.a.v.), insanlara karşı da daima vefalı davranmıştır. Eşlerine, çocuklarına ve bütün insanlara vefalı davrandığı gibi ümmetine de vefalı olmayı tavsiye etmiştir. Vefasızlığı münafıklık sıfatı sayan Allah Rasûlü, bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğunda yalan söyler, kendisine bir şey emanet edildiğinde ihanet eder, söz verdiği zaman sözünde durmaz.”[14]
Vefasız insan hak-hukuk tanımaz. Vefasız insanların sözüne güven olmaz. Vefasızlık beşerî ilişkilerin bozulmasına, insanlar arasında kin ve öfkenin artmasına sebep olur. Vefasız insanların oluşturduğu toplumda huzur ve güven kalmaz. Vefanın yaygın olduğu toplumlarda ise, huzur, barış ve esenlik vardır. Toplum düzeninin sağlanmasında sosyal barışın temininde ahde vefanın büyük önemi vardır. İşte asrımızda insanlık her zamandan daha fazla bu ahlakî ilkeye muhtaçtırlar. Yeniden İslâm’ın evrensel değerlerine sahip çıkmalı, bu değerleri hayatımızda yaşayarak insanlara güzel örnek olmalıyız. Zira çağımızda insanlığın İslâm'ı güzel temsil eden hakiki mü’minlere çok ihtiyacı vardır.
* Prof. Dr. Mehmet Soysaldı, NEVÜ İlahiyat Fakültesi Öğr. Üyesi
Kaynaklar:
[1] İsfahânî, Ragıb, Ebû’l-Kasım Hüseyin b. Muhammed. Müfredâtu elfâzı’l-Kur’ân, Dâru’l-kalem, Dımeşk, 1992, 591; Çanga, Mahmut, Kur'ân-ı Kerîm Lügatı, Timaş Yay., İstanbul, 2007, 342.
[2] İsfahânî, Müfredât, 878; Çanga, Kur'ân-ı Kerîm Lügatı, 555; Küçük, Abdurrahman, “Ahid”, Diyanet İslâm Ans., İstanbul 1988, 1: 532, 533.
[3] 17/İsrâ, 34.
[4] 13/Ra’d, 20.
[5] 23/Mü’minûn, 8.
[6] 3/Âl-i İmran, 76.
[7] 48/Fetih, 10.
[8] 3/Âl-i İmrân, 77.
[9] 13/Ra’d, 25.
[10] Soysaldı, Mehmet, “Kur'ân Ayetleri Perspektifinde İlahî Mîsak”, Bilimname, Sayı: 37, Kayseri, 2019, 435.
[11] 48/Fetih, 10.
[12] 3/Âl-i İmrân, 77; 2/Bakara, 27; 13/Ra’d, 25.
[13] Buhârî, Tefsîru sûre (48), 2, Teheccüd, 6, Rikak, 20; Müslim, Münâfikîn, 79-81; Tirmizî, Salât, 187; Nesâî, Kıyâmü’l-leyl, 17; İbn Mâce, İkâme, 200.
[14] Buhârî, Îmân, 24; Müslim, Îmân, 107-108.
Mehmet SOYSALDI
YazarAllahu Teâlâ, Muhammed sûresi 7. âyette şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı sâbit kılar.”Yüce Allah, bu âyet-i kerîmede “Allah’...
Yazar: Mehmet SOYSALDI
1. Aşkın yakıp eyledi nâr cümle işimi kıldı zârGitdi kamu nâmûs u âr ey yâr-ı sâdık yâr yâr2. Gönlüm sana hayrânedir dîdelerim giryânedirBu cân dahi kurbânedir ey yâr-ı sâdık yâr yâr3. Bî-çâre kıldın ...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
Hicret günleri… Allah Rasûlü Hz. Muhammed (s.a.v.) Medîne’ye yeni gelmişti. Şamlı Yahudi din adamlarından olan iki haham da Medîne’ye gelmişlerdi. Medîne’yi gördüklerinde biri arkadaşına, “Bu şe...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ
Allahu Teâlâ, Bakara Sûresi 177. âyette şöyle buyurmaktadır: “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, k...
Yazar: Mehmet SOYSALDI