Büyük Tıp Âlimi: Zehravî
Cerrahî alanına getirdiği yeniliklerle tanınan Endülüslü tıp bilgini Zehravî’nin, tam ismi Ebul-Kasım Halef b. Abbas ez-Zehravî’dir. Zehravî’nin, 936-1013 yılları arasında yaşadığı düşünülmektedir. Endülüs’ün Zehra şehrinde doğduğu için Zehravî olarak tanınmıştır. O dönemin büyük üstadlarından olan İbn-i Cülcül, Ebu Bekir er-Razî, İbnü’l-Cezzar el-Kayrevanî gibi ilim adamlarından eğitim almıştır. Bu eğitim ve öğretim ile hem teorik, hem de pratik anlamda kendisini çok iyi yetiştirmiştir.
Ayrıca tıp ilminin yanında fizik, matematik ve astronomiyle de ilgilenmiş, kendisini geliştirmiştir. Kısa zamanda tıp alanında otorite sayılabilecek tecrübeye ulaşmış, Endülüs Emevî Halifesi III. Abdurrahman ve sonrasında yerine geçen II. Hakem devrinde saray doktoru olarak çalışma fırsatı yakalamıştır. Birunî ve İbn Sina gibi 11. yüzyıl bilim insanları ile çağdaş olan Zehravî, her ne kadar tıbbın çeşitli dallarıyla ilgilenmiş ise de daha çok cerrahî alanındaki çalışmaları ile tanınmıştır. Batı ülkelerinde de cerrahînin babası olarak kabul gören Zehravî’nin eserleri farklı dillere çevrilmiştir. Avrupa da kendisine Abulcasis ve Albucasis denilmiştir.
Zehravî’nin günümüze ulaşan tek eseridir. Bu eser, Endülüs’te cerrahî alanında yazılmış en kapsamlı eser olmakla birlikte, sonraki dönemlerde Avrupa’da da fazlasıyla ilgi görmüştür. Kendi sözleriyle eserini şu şekilde anlatmıştır: “Bildiğim her şeyi, yalnızca eskilerin kitaplarını dikkatle okumaya, onları anlama arzuma ve bu bilimi kendime mal etmeye borçluyum; eserime tüm yaşamımın gözlem ve deneyimini ekledim. Nihayet, size gereksiz ayrıntılardan kurtarılmış, mümkün olduğu kadar açık ve net bir şekilde anlatılan bilgilerimi ve bütün tecrübelerimi içeren bu kitabı yazdım.”
Eser tıpkı İbn Sina’nın “El-Kanun fi’t-Tıb” isimli eseri gibi 17. yüzyılın sonlarına kadar Avrupa’daki okullarda ders kitabı olarak okutulmuştur. Bu güzide eser, otuz bölümden oluşur. Eserin bölümlerinden örnek verecek olursak; ilk bölümünde geleneksel tıp teorisinin dayandığı ilkeler hakkında toplu bilgi verilir. İkinci ve en hacimli bölüm genel patolojiye ayrılmış olup 325 hastalığın teşhis ve tedavisiyle ilgilidir. Üçüncü ve yirmi dokuzuncu bölümlerde genel anlamda ilaçlar konusu işlenmekte, basit ve birleşik çok sayıda ilacın farmakolojik nitelikleri, etkileri, hazırlanış yöntemleri ve eşdeğerleri üzerinden ayrıntılı biçimde tanıtılmaktadır. Eser Avrupa’da ve İslâm dünyasında yüzlerce yıl kullanılmış ve farklı dillere çeviri nüshaları yapılmıştır.
Cerrahînin Babası ve Etkileri
11.yüzyılda Türk-İslâm ve Avrupa coğrafyasında tıp alanında çalışmalar yapan birçok isimle karşılaşmaktayız. Zehravî tıp alanında yeni bir atılım yaparak cerrahî alanda çalışmaları hızlandırmış, tedavilerin basit dağlama, kan alma, bazı urların kesilip alınması, bazı yaraların ve kesiklerin dikilmesiyle çeşitli kırık çıkıkların tedavisinden ibaret olmadığını gösterip, cerrahînin ve o dönemdeki cerrahî teknolojisinin gelişmesine büyük katkı sağlamıştır.
Örneğin göz hastalıkları üzerine “katarakt” kesme operasyonu yaptığı, diş çekimi ve gevşemiş dişin sabitlenmesini sağladığı bilinmektedir. İdrar yolları hastalıklarında da cerrahî tedaviler geliştirmiştir. Çift cinsiyetlilik konularında çeşitli cerrahî tedavi önerileri yaptığı, doğum esnasında fetüsün nasıl alınacağını, özellikle de bebeğin başının dışarıya çekilmesinde karşılaşılacak zorluklarda nasıl bir uygulama yapılması gerektiğini detaylı bir biçimde anlatmıştır. Zehravî, cerrahî aletlerin resimlerini çizerek tanıtan ilk cerrahtır.
Eserinde 200’e yakın ameliyat aletini tasvir ederek, kullanım alanlarını detaylı bir şekilde anlatmıştır. Kitâbü’t-Tasrîf’te 200’e yakın ameliyat aletinin resmini görmekteyiz. Yazma eser, Avrupa ve İslâm tıp kitapları arasında ameliyat aletlerini resimlerle tanıtılan yazma eserler arasında ilk ve nadir örnektir, yüzlerce yıl çevirileri yapılan kaynaktaki ameliyat aletleri tekrar tekrar resmedilip cerrahî alanda kullanılmak üzere imal edilmiştir.
Aletlerden örnekler şöyledir: Cerrahî faaliyetlerde kullanılan makaslar ve bıçaklar, bisturi, uçları farklı biçimde olan ameliyat aletleri, aletlerin şekilleri kadar onların imalinde kullanılacak metaller, şırıngalar, dikiş iğneleri, dağlama koterleri, katarakt iğnesi, bademcik ameliyatında kullanılan makasa benzer alet, neşter, pense, diş taşı kazıyıcıları sondalar, jinekoloji aletleri, sırt omuru çıkıklarını yerleştirmek için germe bandı ve çeşitli testereler sayılabilir.
Zehravî, ayrıca ameliyat aletlerinin nasıl sterilize edileceği hususunda detaylı anlatımlarda da bulunmuştur. Yüzlerce yıl boyunca tedavi yöntemi olarak kullanılacak dağlama tedavisini eserinde detayları ile anlatıp, cerrahî müdahale sırasında kullanılacak dağlama koterlerini resmetmiştir. Örneğin akciğer iltihaplanmaları üzerinde çalışmış ve ameliyatla göğsü yarıp dağlama yoluyla tedavi ettiğini eserinde anlatmıştır. Ameliyatlı bölgeyi kapatma işlemlerinde hayvan bağırsaklarından yaptığı doğal dikiş ipliklerini kullandığını da aktarmaktadır.
Zehravî eserinde birçok ameliyat tarif ettiği gibi dağlama suretiyle tedavi üzerinde de durmuş ve bu metotla çeşitli hastalıkların nasıl tedavi edildiği, kanamaların nasıl durdurulduğu açıklanmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerini dikkatlice okuyarak uygulama çalışmaların yapmıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sağlık üzerine söylenmiş hadislerinin oluşturduğu bir tıp uygulaması olan yöntemlerden biri de dağlama tedavisidir. Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında damarı keserek kan alma, yarayı dağlama gibi yollarla tedavi yapıldığı bilinmektedir. Dağlama, çeşitli hastalıkları tedavi etmek için deri üzerine sıcak demir çubuklarla oluşturulan yakma işlemidir. Halk hekimliğinde de genel olarak kullanan yöntem Türkler arasında çok eskiden beri yaygın olarak uygulanmaktadır. Bu tedavi yönteminin sözlüklerdeki karşılığında “alazlama, yakma, göyündürme, en vurma ve dağlama” gibi kelimeler görülmektedir.
Osmanlı Sultanı I. Mehmed devrinde doğan Sabuncuoğlu Şerafeddin ünlü hekimlerin yetiştiği bir aileye mensuptur. Çelebi Sultan Mehmed’in hekimbaşısı Sabuncuoğlu Mevlâna el-Hacı İlyas Çelebi Bey’in torunudur. Tıp alanında yazdığı ünlü eseri Cerrahîyetü’l-Hâniyye birçok tıp tarihçisi tarafından Kitâbü’t-Tasrîf’in bir tercümesi olarak değerlendirilmiş, eserlerindeki tedavi yöntemlerinden yola çıkılarak Kitâbü’t-Tasrîf’teki cerrahîye ayrılan 30. babı aynen alarak Türkçeye çevirdiği anlaşılmıştır. Vereceğimiz örneklerden görüldüğü gibi Zehravî’nin 400 yıl önce yazdığı ve cerrahî aletleri resmettiği eseri, Sabuncuoğlu’nun çizimleri ile benzerlik göstermektedir. Sabuncuoğlu Şerafeddin, Endülüslü tıp bilgini Zehravî’nin eserinden öğrendiği bilgileri Osmanlı tıbbına kazandırmıştır.
Zehravî’nin yazmak için tam elli yılını verdiği eseri uzun yıllar gerek İslâm dünyasında, gerekse Orta Çağ Batı dünyasında cerrahî alanında hep başeser olarak kalmıştır. Özellikle cerrahî alanında ilk kitap olan bu büyük ansiklopedik eser, çok önemli bir kaynaktır ve hem Doğu’da, hem de Batı’da klâsik eserler arasına girerek yaklaşık 300 yıl, Avrupa’da tıp müfredatının bir parçası olmuştur. Zehravî, bu eserinde tıbbî etikle yoğrulmuş bir tıp modeli sunmuştur. Cerrahların da öncüsü sayılmıştır. Bu alanda yaptığı bazı çalışmaları ifade edelim.
1- Tıp dünyasında çok dikkat çekici bir hastalık olan hemofiliyi ayrıntılı olarak tanımlayan ilk hekimdir.
2- Ameliyatlarda kanın akmasını önlemek için damar dikimi ile damarları birbirine birleştirmeyi, böylece bu usulle kanamayı önlemeyi bulmuştur.
3- Ameliyat ipliği olarak kedi bağırsağını kullanmış, idrar yollarında sonda kullanmayı gerçekleştirmiştir.
4- Akciğer iltihaplanmaları üzerinde çalışarak, ilk kez ameliyatla göğsü yarıp dağlama yoluyla tedavi etmeyi başarmıştır.
5- İlk kez fıtık ameliyatını yapmış, guatr ve tiroid bezi kanserini ayrı ayrı tarif etmiş ve teşhis koymuştur.
6- Rahimlerde meydana gelen şişme ve urların tedavisiyle ameliyatını yapmıştır. Rahim kanseri ile ilgili çok mühim bir çözümü miras bırakmıştır.
7- Diş çürüklerinin cerrahî usullerle çekilmesi ve çekimden sonraki tedavi usullerini uygulamıştır. Problemli diş meselesini, protez anlamında çözmek için iki diş arasına orta kalınlıkta bir altın ip bağlayarak halletmiş ve böylece dişlerde protez kavramını getirmiştir.
8- İlaç yapımında damıtmayla ilgili olarak ilk defa kömürü kullanan kişi olarak da tarihe geçmiştir. İlaçların faydalarından, özelliklerinden ve terkiplerinden bahsetmektedir. Hangi ilacın hangi hastalığa iyi geleceğini anlatmıştır.
9- Ağrı kesici ilaçlardan, kusturucu, kalp, şişmanlık ve zayıflık, mide ve bağırsakların temizlenmesi, kanın sulandırılmasında kullanılan ilaçlardan bahsettiği gibi, panzehirlerden ve zehirlere karşı kullanım tariflerinden, ishal ve kabızlığı giderici, sara, felç, yüz felci ve nezle, diş ağrısı, soğuk algınlığı, hemoroit, kulak ağrısı ve göz hastalığına iyi gelen ilaçlara, diş ve diş eti, göğüs hastalığı, astım, nefes darlığı, ses kısıklığı, öksürükle ilgili ilaçlara varıncaya kadar bahsetmektedir.
10- İlk defa tabletler üzerine ilacın ismini yazmıştır. Hastanın yemesi gereken gıdaları ve ilaçların nasıl saklanması gerektiği anlatmıştır. Aynı zamanda ilaçların isimlendirilmesinden ve son kullanım tarihlerinin önemini yazmıştır.
11- İlk defa koruyucu hekimlikten bahseden tıp âlimidir.
Büyük tıp bilgini bu çalışmaları sonucunda modern cerrahînin temellerini atmıştır, iyi bir cerrah olmak için gerekli bilgi birikimine, cesarete, pratikliğe, teşhise ve öz güvene sahip olan sahip olan Zehravî tarihe ismini altın harflerle yazdırmıştır.
Kaynakça
Adnan Adıvar, Tarih Boyunca İlim ve Din, İstanbul 2012.
Ahmet Ağırakça, İslâm Tıp Tarihi: Başlangıçtan VII./XIII. Yüzyıla Kadar, İstanbul 2021.
Esin Kâhya, “Zehravî”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 44, sayfa. 189-191, 2013.
İlter Uzel, Amasyalı Hekim ve Cerrah Sabuncuoğlu Şerafeddin (1385-1470), Ankara 2004.
Rehber Ansiklopedisi , “Zehravî Maddesi” cilt 20, 1993.
Sevim Tekeli – Esin Kâhya, Bilim Tarihi, Ankara 1997.
Süheyl Ünver, Tıp Tarihi (I. ve II. kısımlar). İstanbul 1943.
Şaban Döğen, Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi, İstanbul 1987.
Resul KESENCELİ
YazarBeyitGönül nefsine hâkim oluben eyle zafer peydâZiyâsı kalbi rûşen kılmağa et bir kamer peydâ(Ey gönül sen nefsine hâkim olursan, onun dediğini yapmazsan, nefsine boyun eğmezsen zafere ulaşırsın, baş...
Yazar: Resul KESENCELİ
Tasavvuf tarihindeki üç büyük “Şems”ten biri olarak anılan ve asıl adı Muhammed bin Hamza olan Akşemsedin 1390’da Şam’da doğdu. Soyu Sıddık-ı Azam’a ve Şihabuddin Sühreverdi’ye dayanmaktadır. Küçük ya...
Yazar: Aydın BAŞAR
BeyitSaâdetdir o yârın uğruna cânı nisâr etmekKabâhatdır ana cân vermeyip de i’tizâr etmek(O sevgilinin uğruna can vermek âşık için mutluluk kaynağıdır. O sevgiliye can vermek yerine özür beyân etmek ...
Yazar: Resul KESENCELİ
Ebû Müslim Horasanî; çocukluk ve ilk gençlik yıllarını, Emevî karşıtı siyasî ve sosyal faaliyetlerin merkezi konumundaki Kûfe’de geçirmiştir. Başarılı, zeki, cesaretli, atılgan, kendine güvenen, istik...
Yazar: Resul KESENCELİ