Editör'den: Ticarette Adalet
Ecdadımız Osmanlı, alışveriş kültüründe helal kazancı ve helal vergi anlayışını benimseyerek adaleti tesis etmiştir. Satış yapanlar kazançlarının bir kısmını vergi olarak versin; fakat kazanamayan esnafın vergisi olmasın demişlerdir. Haksız kazanca, haraca ve harama geçit vermemişlerdir.
Osmanlı’nın yönetim anlayışında helal değerler birinci sırada tutulmuştur. Böylece insanlığa örnek oluşturan ideal bir devlet ve medeniyet; tertemiz bir toplum hayatı; dindar, ahlaklı, namuslu, insaflı, merhametli ve hayrı seven insanlar dünyası oluşturulmuştur. Asırlarca hem kendi ülkelerini hem de hâkimiyetleri altındaki diğer devlet ve toplumları hakkaniyetle şen ve mamur etmişlerdir. Bir örnek nakledelim:
Osman Gazi devrinde, Germiyanoğulları Beyliğinden bir tüccar, Osmanlı toprakları içerisindeki bir pazar yerine gelir. Pazarın yönetim ve denetiminden sorumlu kişilere şöyle der:
- Bu pazarın “baç”ını (ayakbastı vergisini) bana satın.
Yetkili kişilerin tüccara verdiği cevap şu olur:
- Buna karar vermeye bizim yetkimiz yoktur. Toplanalım, varıp Han’ımız Osman Gazi’ye soralım. Biz onun sözü ve buyruğu dışında bir iş işlemeyiz.
Tüccar ve pazar yerinin sorumluları toplanırlar ve hep beraber Osman Gazi’nin huzuruna gelirler. Durumu ve yapılan teklifi Osmanlı padişahına sunarlar.
Osman Gazi, tüccara şunu sorar:
- Baç nedir?
Tüccar cevap verir:
- Pazara gelen her tüccardan, ticaret yapsın ya da yapmasın, kazansın ya da kazanmasın alınan vergidir. Bir tür ayakbastı parasıdır efendim.
Osman Bey’in karşılığı ise şu olur:
- Senin bu pazardaki tüccarlarla bir alışverişin mi var ki, vergi alırsın?
Tüccar da şöyle cevaplar:
- Han’ım, bu töredir. Bütün devlet ve beyliklerde vardır. Tüm padişah ve beyler alırlar.
Osman Gazi tekrar sorar:
- Allah mı buyurdu, yoksa beyler kendileri mi koydular?
Kurnaz tüccar, fikrinde ısrar eder:
- Töredir Han’ım, çok eski zamanlardan beri vardır bu âdet... Pazara ayak basan her tüccar bir şey öder.
Osman Gazi, tüccarın verdiği cevaplardan hiç de memnun kalmaz. Hatta biraz da hiddetlenir. Ardından ayağa kalkar ve azarlayıcı bir ses tonuyla tüccara son cevabını ve kararını bildirir:
- Bre adam, var git; artık söz söyleme, sana bir zararım dokunur. Bir daha da böyle bir teklifle karşıma çıkma. Senin dediğin haksız kazanca girer. Bir kişinin helalinden kazandığı malı mülkü başkasının olur mu? Onda benim ne hakkım olabilir?
Sonra Osman Bey, orada bulunan topluluğa şöyle emreder:
- Her kim, pazara bir yük getirir ve satarsa, iki akçe (gümüş para) versin. Ama hiçbir şey satamazsa, hiçbir bedel ödemesin. Kim bu kanunumuzu bozarsa, Allah da onun dünya ve ahiret hayatını bozsun!
Editör
YazarEt-Tevvâb: Tevbeleri Kabul Edip Günahları BağışlayanAllah'ın en güzel isimlerinden olan "et-Tevvâb"; itâat ederek kendisine dönen bir kimseyi bağışlayan mânâsına gelir. Kur’ân'da, Allah'ın "et-Tevvâb"...
Yazar: Editör
Mahremiyet, "haram" kelimesinden türemiş olup, yasaklılık durumunu ifade eder. İffet ise bu mahremiyetin korunmasıyla ilgilidir ve hem kadın hem de erkek için eşit sorumluluk taşır. Nur Suresi'nde, mü...
Yazar: Editör
El-Müteâlî: İzzet, Şeref, Mertebe ve Hükümranlık Bakımından En Yüce, Aşkın OlanEl-Müteâlî; şan, şeref, kudret ve kuvvet sahibi olmak mânâsındaki alâ kökünden türemiş bir sıfat olup “izzet, şeref, mert...
Yazar: Editör
Mahremiyet, en temel anlamıyla kişilerin özel alanlarını koruma hakkıdır. Bu kavram, ailede öğrenilir ve toplumda önemli bir yere sahiptir. Aile içinde ve dışında mahremiyeti zedeleyecek davranışlar y...
Yazar: Editör