Osmanlıda Alışveriş Kültürü
Ecdadımız her şeyde olduğu gibi alışveriş konusunda da bizlere örnektir. Tarihimizde helal kazancın, kanaatkâr ve cömert olmanın önemini bizzat yaşayarak göstermiştir. Ecdadımızda çok güzel örnekler vardır. İşte bunlardan biri:
Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul'u fethetmeye hazırlandığı sıralarda halkının durumunu görme maksatlı tebdil-i kıyafetle çarşıya iner. Sabah erken saatlerde yanına aldığı veziriyle çarşıda olan Fatih, girdiği ilk dükkândan birkaç şey ister. Dükkân sahibi kendisini tanımamakla beraber, arzu ettiği şeylerden sadece birini hazırlayıp verir. Bunun üzerine Sultan, diğer istediği şeylerin de hazırlanmasını söyler. Dükkân sahibi şöyle der:
“Efendim, ben sabah siftahımı yaptım, komşum da dükkânını yeni açmıştır. Diğer isteklerinizi de ondan alınız.”
Sultan, yan dükkâna girer; istediklerinden yine biri hazırlanmıştır ve dükkân sahibi Sultan’ın yan dükkâna gitmesini ister, çünkü komşusu bu sabah siftah yapmamıştır ve Sultan, diğer alacaklarını da ondan almalıdır. Bu durum böyle devam eder. Alışverişi bitiren Sultan’ın ağzından şu cümle dökülür:
“Allah'ım, bu milletle değil İstanbul'u, dünyayı bile fethederim.”
Osmanlı Devleti'nde çarşının tarihi Selçuklu Dönemi’ne kadar uzanıyor. Çarşılar, şehirlerin kalbi olmakla birlikte her şehirde, hatta her kasabada mevcuttu. Klasik dönem Osmanlı iç ticareti pazar merkezliydi. Çarşı-pazarlar Osmanlı kültüründe, alışveriş yerleri olmasının ötesinde, gündelik hayatın uğrak yerleri olup, her kesimden kent sakinini buluşturan birer amme hizmetine sahip konumdaydı.
Osmanlı’da pazarlar sebze, meyve, bakliyat, kumaş ve her çeşit ürünün satıldığı alışveriş merkezleriydi. Pazarlar, yapılan işe göre kendi içinde ayrılmıştı. Çarşı ve pazarlar sabah günün aydınlanmasıyla dualarla açılır, ikindi vakti kapanırdı.
Esnaflar, loncaya bağlıydı. Ahilik geleneğinde lonca sistemi, en basit anlamda, aynı mesleği yapan esnafın örgütlendiği kurumdu. Çıraklık, kalfalık ve ustalık belgesi alınarak dükkân açılabilirdi. Dürüst ticaret yapılırdı. Mutlaka denetleme yapılır, aldatanlar gereken cezayı görürdü. Müşteriye hürmet gösterilir, ikramlarda bulunulurdu. Göz hakkına dikkat edilir, içindekini göstermeyen çantalar kullanılırdı.
13.yüzyılda Anadolu'nun İslâmlaşması ve Türkleşmesinin temellerini atan, dinî ve millî birliğin mimarı Hacı Bektaş Veli olduğu gibi, zanaat, ekonomi ve alışveriş kültürünün mimarı da Ahi Evran'dır. Ahi Evran, Selçuklu Sultanı II. İzzettin Keykavus´a sunduğu "Letaif-i Hikmet" adlı eserinde, halkın ihtiyaçlarının belirlenmesi, bu ihtiyaçların karşılanması, istihdamın, kaliteli, bol ve ucuz üretimin arttırılması sırasında çıkabilecek sorunlara karşı alınması gereken tedbirlerin neler olması gerektiğini şöyle anlatmaktadır:
"Allah, insanı medenî tabiatlı yaratmıştır. Bunun açıklaması şudur: Allah, insanları yemek, içmek, giyinmek, evlenmek, mesken edinmek gibi çok şeye muhtaç olarak yaratmıştır. Hiç kimse kendi başına bu ihtiyaçları karşılayamaz. Bu yüzden demircilik, marangozluk, dericilik gibi çeşitli meslekleri yürütmek için çok insan gerekli olduğu gibi, bu meslek dallarının gerektirdiği âlet ve edevatı imal etmek için de birçok insan gücüne ihtiyaç vardır.
Bu yüzden toplumun ihtiyaç duyduğu ürünlerin üretimi için lüzumlu olan bütün sanat kollarının yaşatılması şarttır. Bununla da kalınmayıp, insanların sonradan doğacak ihtiyaçlarını karşılamak için yeni sanat dallarının meydana getirilmesi gerekmektedir."
Ahi Evran, "Alışveriş ilmini bilmeyen, haram lokmadan kurtulamaz." diyerek bu eylemin helal ve haram ölçülerine dikkat çeken bir ahlak ve anlayış ortaya koymuştur. Bugün şehirlerimizde ahlak ve helal ölçülerle ticareti düstur edinmiş zanaatkârların ve esnafların sesini yükselttiği çarşılar artık kaybolmaya başladı. Ustalar ile meslekler de ölüyor! Eskiden kişiyi tanımak için "Senin ustan kim?" diye sorarlarmış.
Ahilik geleneğinde ustanın çırağına verdiği bazı nasihatlere şöyle bir göz atalım mı?
"Haram yeme. Doğru, sabırlı, dayanıklı ol. Yalan söyleme. Büyüklerden önce söze başlama. Kimseyi kandırma. Kanaatkâr ol. Dünya malına tamah etme. Yanlış ölçme, eksik tartma. Kuvvetli ve üstün durumda iken affetmesini, hiddetli iken yumuşak davranmasını bil. Kendin muhtaç iken bile başkalarına verecek kadar cömert ol..."
Geçmişten yaşanan ibret verici bir güzel örneği daha vererek konumuza son verelim:
Vaktiyle ergin bir meslek erbabı, yıllarca yanında yetiştirdiği çırağını imtihan etmek ister. Onun eline iri bir pırlanta verip şöyle der:
- Oğlum, bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.
Çırak, elinde pırlanta, bir bakkal dükkânına girer ve;
- Şunu alır mısınız, diye sorar.
Bakkal, parlak bir boncuğa benzettiği mücevheri alır; elinde evirir çevirir, sonra:
- Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın, der.
Çırak, teşekkür edip çıkar. Bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği mücevhere ancak bir beş lira vermeye razı olur. Üçüncü olarak semerciye gider:
- Buna ne verirsiniz, diye sorar. Semerci şöyle bir bakar:
- Bu, benim semerlere iyi süs olur. Bundan kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna bir on lira veririm, der.
Çırak, en son olarak kuyumcuya gider. Kuyumcu, mücevheri görünce yerinden fırlar.
- Bu kadar büyük pırlantayı nereden buldun, diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder:
- Buna kaç lira istiyorsun? Çırak sorar:
- Siz ne veriyorsunuz?
-Ne istiyorsan veririm. Çırak,
- Hayır, veremem, diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar:
- Ne olur, bunu bana sat. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim.
Çırak, emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker. Ustasının yanına dönen çırak, büyük bir şaşkınlık içinde macerasını anlatır. Ustası,
- Bundan ne anladın, diye sorar. Çırağının verdiği cevap çok doğrudur:
- Bir şey, ancak değerini bilenin yanında kıymetlidir.
Sümeyye Büşra YILDIZ
YazarNeşerek Kadınefendi, Sultan Abdülaziz’in zevcelerindendir. Asıl adı Nesrin/Nesteren olup, Osmanlı Sarayı’nda kendisine “Neş’erek” denmiştir. 1848 yılında Kuzey Kafkasya’nın Karadeniz sahilinde bulunan...
Yazar: Bengisu HAYAT
Her nefese bin bir şükürKıymetini bil sağlığınAkıl yürüt eyle fikirKıymetini bil sağlığınLütfü kerem eylemiş HakkDerde deva vermiş mutlakGeziver çay dere otlakKıymetini bil sağlığınTerk eyle necisi ki...
Şair: Ramazan PAMUK
İnsanı mutlu eden duyguların başında, elinde olanı başkalarıyla paylaşmak gelir. İhtiyaç sahibi insanları arayıp bularak; aralarında ayırım yapmadan, hâlini, hatırını, derdini, sıkıntısını, ihtiyacını...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Yüce Rabb’imiz, hayvanlarla ilgili olarak En’âm Sûresi 38. ayet-i kerimede şöyle buyurur: “Yeryüzünde yürüyen hayvanlardan ve gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi sizin gibi birer to...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ