Evlâdından Kaçan Ve Evlâdına Koşan Anneler
Zor Günde Birbirinden Kaçanlar!
Yüce Rabb’imiz, hesap günü bilinci içerisinde yaşayalım ve dünyada iken şimdiden o güne kendimizi hazırlayalım diye pek çok âyetinde hesap gününden canlı tablolar sunar bizlere:
“O muazzam gürültü, kıyâmet kopup geldiği zaman… O gün, kişi kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve oğullarından, kaçar. O gün, herkesin kendine yeter derdi vardır.”[1]
Yüce Allah, o dehşetli günde birbirinden kaçanlardan değil, birbirine koşanlardan olalım diye bunları önceden bize haber veriyor. Âyette kardeş, anne, baba, eş ve oğullar sıralanmıştır. Bu sıralama sevimli ve yararlı olandan, daha sevimli ve daha yararlı olana doğru bir sıralamadır. O gün insan kardeşinden, hatta ondan daha yakın ve sevimli olan annesinden babasından, hatta hayat arkadaşından ve ciğerparesi evlatlarından kaçacaktır; benden dâvâcı olmasın, hak talebinde bulunmasın diye; kardeşim benden haklarını istemesin diye.
Anne baba, “Bize karşı evlatlık vazifelerini yerine getirmedin, dâvâcıyım senden.” demesin diye evlatlar anne babalarından kaçacaklardır. Anne baba da bizi İslâm’a göre yetiştirmediniz diye hesap sormasınlar diye çocuklarından kaçmak isteyeceklerdir. Hayat arkadaşı, can yoldaşı karı koca da birbirlerinden kaçacaklar. Birbirlerine karşı sorumluluklarını yerine getirmedikleri, birbirlerini günaha sürükleyip hayra yönlendirmedikleri için. Tabii ki bu kaçma arzusu hiçbirine bir fayda sağlamayacaktır.
Kardeş, anne, baba, eş ve evlatlar… Bu sayılanlar kişinin en yakınlarıdır. Dünyada en fazla birlikte olduğu kimselerdir. Acı tatlı pek çok hâtırayı birlikte paylaştığı hayat arkadaşlarıdır. Anne baba, evlatları için nelere katlandılar! Karı koca birbirleri için ne fedakârlıklarda bulundular! Kardeşler, birbirlerinin ne dertlerini paylaştılar! Dünyada bir annenin, evlâdı için yapamayacağı şey yoktu, ama o zorlu hesap gününde anne evlat-onlar birbirlerine bir şey yapamayacakları gibi, birbirlerinden kaçmak isteyeceklerdir. Çünkü o gün herkesin kendine yeter derdi vardır ve herkes kendini kurtarmanın peşine düşmüştür. Ve o her hak sahibinin hakkını alacağı günde, hak sahipleri haklarını almak için alacaklı oldukları kimselerin peşine düşecektir, onlar da bundan kaçmaya çalışacaklardır.
İbn Kesîr tefsirinde, bu âyetle ilgili olarak İkrime’den gelen şu rivâyet aktarılır: Kişi karısıyla karşılaşır ve ona şöyle der: “Ey kadın, sana nasıl kocalık yaptım?” Kadın, “Ne güzel kocaydın.” der. Ve gücü yettiğince kocasını iyilikle yâd eder. Kocası kadına der ki: “Gördüğün hâlimden kurtulabilmem için bugün senden yalnızca bir iyilik etmeni istiyorum.” Kadın der ki: “Ne kolay şey istiyorsun, ama verebilecek durumda değilim, çünkü tıpkı senin korktuğun gibi ben de korkuyorum.” Adam, oğluyla karşılaşır ve ona ilişerek der ki: “Yavrucuğum; ben sana nasıl babalık etmiştim?” Çocuk babasını hayırla yâd eder. Adam oğluna, “Yavrucuğum, ben senin zerre miktarınca iyiliğine muhtacım, onu verirsen belki şu gördüğün hâlimden kurtulabilirim.” der. Çocuk der ki: “Babacığım, istediğin şey ne kadar da az. Ama ben de senin korktuğun gibi korkuyorum.” Binâenaleyh sana hiç bir şey veremem. İşte Allahu Teâlâ'nın, “O gün, kişi kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve oğullarından kaçar.” kavli bunu gösteriyor.
Kardeşinden kaçanların ilkinin Hâbil; ana-babasından kaçanların ilkinin Hz. İbrahim (a.s); eşinden kaçanların ilkinin Nûh ve Lût (a.s); oğlundan kaçanların ilkinin yine Nûh (a.s) olacağı söylenmiştir. “O gün hiçbir dost diğer bir dostunu sormaz. Onlar birbirlerine yalnız gösterilirler. Suçlu kimse o günün azabından kurtulmak için oğullarını, ailesini, kardeşini, kendisini barındırmış olan sülâlesini ve yeryüzünde bulunan herkesi fedâ etmek ve böylece kendisini kurtarmak ister.”[2] Kişi azâba atılacağını anlayınca, dünyada uğruna pek çok fedakârlık yaptığı yakınlarını kurtulmalık olarak vermek isteyecektir. Ne var ki o gün, buna güç yetiremeyecektir, çünkü o gün hiçbir şeye gücü yetmeyecek, hiç kimseye sözü geçmeyecektir.
Elbette o gün herkes birbirinden kaçmayacaktır. O gün birbirine koşanlar, el ele tutuşup cennete uçanlar da olacaktır. İşte onları haber veren âyetler:
“Meryem oğlunu da annesini de mûcize kıldık. Her ikisini de pınarı bulunan, oturmaya elverişli yüksek bir yere yerleştirdik.”[3]
“Kucaktaki çocuk Îsâ şunları söyledi: ‘Ben şüphesiz Allah'ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı, nerede olursam olayım beni mübârek kıldı. Yaşadığım müddetçe namaz kılmamı, zekât vermemi ve anneme iyi davranmamı emretti. Beni bedbaht bir zorba kılmadı. Doğduğum günde, öleceğim günde, dirileceğim günde bana selam olsun.”[4]
“Onlar, Allah'ın ahdini yerine getirirler, anlaşmayı bozmazlar. Onlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi birleştirirler, Rablerinden korkarlar; kötü hesaptan ürkerler. Onlar, Rablerinin rızâsını dileyerek sabrederler, namazı kılarlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan, gizlice ve açıkça sarf ederler, iyilik yaparak kötülüğü ortadan kaldırırlar. İşte onlara bu dünyanın iyi sonucu, girecekleri Adn cennetleri vardır; babalarının, eşlerinin, çocuklarının iyi olanları da oraya girerler. Melekler her kapıdan yanlarına girip şöyle derler: Sabretmenize karşılık size selam olsun; burası dünyanın ne güzel bir sonucudur!”[5]
“Doğrusu bugün, cennetlikler eğlenceyle meşguldürler. Onlar ve eşleri gölgeliklerde, tahtlar üzerine yaslanmışlardır.”[6]
“Arşı yüklenen ve çevresinde bulunanlar, Rablerini överek tesbih ederler; O'na inanırlar. Mü’minler için şöyle diyerek bağışlanma dilerler: ‘Rabb’imiz! İlmin ve rahmetin her şeyi içine almıştır. Tevbe edip Senin yoluna uyanları bağışla; onları cehennemin azabından koru. Rabb’imiz! Mü’minleri ve babalarından, eşlerinden, soylarından iyi olanları, kendilerine söz verdiğin Adn Cennetlerine koy; şüphesiz güçlü olan, Hakîm olan ancak Sensin. Onları kötülüklerden koru! O gün kötülüklerden kimi korursan, ona şüphesiz rahmet etmiş olursun. Bu büyük kurtuluştur.”[7]
Görüldüğü üzere o zorlu hesap gününde birbirine koşacak, birlikte cennete uçacak ve orada ağırlanacak olan aile bireyleri de vardır. Onlar, Hz. Îsâ ve annesi Hz. Meryem gibi Yüce Allah’a adanan ve kulluk yarışını O’nun yolunda tamamlayan kimselerdir. Onlar, namaz kılarak Yüce Yaratıcı’nın hakkını, zekât vererek toplumun hakkını verenler ve birbirlerine karşı sorumluluklarını yerine getirip iyi davrananlardır. Onlar, Yüce Allah’a karşı verdikleri sözde duranlardır. Önce “Elest Bezmi” ruhlar âleminde, “Elbette Sen bizim Rabb’imizsin Yâ Rab!” sözünü tutanlardır.
Onlar, “Müslümanım Elhamdülillah.” sözünün gereğini yerine getirenlerdir. Onlar, getirdikleri kelime-i tevhîdin Allah ve Rasûlüne söz vermek olduğunun bilincinde o söz doğrultusunda hareket edenlerdir. Onlar, insanlara verdikleri sözde duran vefâlı insanlardır. Onlar, âhiret bilincini zinde tutan, her zaman sorgulanacaklarını bilen insanlardır. Onlar kötülükleri iyiliklerle savan, beşer olarak işledikleri kötülüklerin ardından hemen iyilikler yapan, iyilik yapmayı kendilerine şiar edinmiş kimselerdir. Onlar, hayatlarından iyi geçindikleri ve iyilikler yaptıkları anne babalarına hayatta iken ve vefatlarından sonra da hep “Rabb’imiz, hesabın görüleceği günde beni, anne babamı ve mü’minleri bağışla.” diye duâ edenlerdir. Onlar, meleklerin duâlarına mazhar olan kimselerdir.
O hâlde birbirimize karşı sorumluklarımızı yerine getirerek, birbirimizi sevip sayarak, hep iyiliklerin adamı olarak onlardan olmaya gayret edelim. O hâlde:
“Ey insanlar! Rabb’inize karşı gelmekten sakının. Babanın oğlu, oğulun da babası için bir şey ödeyemeyeceği günden korkun. Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın.”[8]
“O gün, günahkâr kimse diğerinin günahını çekmez. Günah yükü ağır olan kimse, onun taşınmasını istese, yakını olsa bile, yükünden bir şey taşınmaz.”[9]
“Sûra üflendiği zaman, o gün, aralarındaki soy yakınlığı fayda vermez ve birbirlerine de bir şey soramazlar.”[10]
Kaynaklar:
[1] 80/Abese, 33-37.
[2] 70/Meâric, 10-14.
[3] 23/Mü’minûn, 50.
[4] 19/Meryem, 30-33.
[5] 13/Ra’d, 20-24.
[6] 36/Yâsîn, 55-56.
[7] 40/Mü’minûn, 7-9.
[8] 31/Lokman, 34.
[9] 35/Fâtır, 18.
[10] 31/Mü’minûn, 101.
Ali AKPINAR
YazarMekke’de Kâbe’ye nâzır bir tepede bir adam çevresindekilere şöyle sesleniyor: “Ey Araplar, gelin dilinizi benden öğrenin!” Bu adam, 1074 tarihinde Türkmenistan’ın Zemahşer/Hârizm kentinde doğmuş Mahmû...
Yazar: Ali AKPINAR
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), hevasından bir şey konuşmayan ve konuştukları vahiyden ibaret olan[1] bir önder olarak Yüce Allah’ın bildirmesi ile geleceğe dönük bazı açıklamalarda bulunmuştur. ...
Yazar: Ali AKPINAR
“Cennet vatan” diye nitelediğimiz Anadolu toprakları, bin yıl kadar önce İslâm ile tanışmıştır. Bu topraklarda önce Selçuklu, ardından Osmanlı unutulmaz izler bırakmışlardır. Bu bölgelerde yaşayan ins...
Yazar: Ali AKPINAR
Gönül dünyası, insanı şekillendiren merkezdir. İnsanın iyi-güzel olması öncelikle gönlünün iyi-güzel olmasıyla mümkündür. Aynı şekilde bugün özlemini çektiğimiz toplumsal birlik ve beraberliğin gerçek...
Yazar: Ali AKPINAR