Basılı Dergiler İnternet Ortamına Taşınırken
Yaşadığımız hayat içinde zaman, yenilenerek ve tazelenerek geçiyor. Ömrümüz içinde birçok değişikliği görüyor ve şaşırıveriyoruz. Elbette bunların büyük kısmı kaçınılmazdır ve insanoğlu, mecburen yeni gelişmelere uyum sağlamak zorunda kalıyor. O kadar çok örnek verilebilir ki bu konuda… Mesela, eskiden ev telefonları pek çok önemliydi. Çocukluğumda gayet iyi hatırlıyorum. Evlerde pek telefon bulunmazdı, uzakta olan yakınlarımızla görüşebilmek için postaneye gider, saatlerce sıra beklerdik. Asker olan abimle görüşebilmek için rahmetli annemle Siirt’teki PTT’nin önünde saatlerce sıramızı beklediğimizi hatırlıyorum. Telefon almak için müracaat edenler ise bazen senelerce bekler, ondan sonra telefonlarına kavuşurlardı. Yaşadıkları sevinci anlatabilmek mümkün değil… Bu talihe erişenler, bir bakıma sınıf atlamış olurlar, imtiyazlı konuma geçerlerdi. Şimdi neredeyse çocukların elinde bile artık cep telefonları var. O da ayrı bir dert ya…
Teknoloji Kültür Araçlarını Dönüştürdü
Çocukluğumda mahallî gazeteler vardı, haftalık veya günlük çıkan gazetelerdi bunlar. Küçücük makinalarda basılırlardı. Memlekette gazeteci büyüklerimiz, bu gazetelerin ön sayfalarını idarehanelerin vitrinine asar, bizler de gider oradan bedava okurduk. Sonra bu gazeteler bayilerde satılmaya başlandı. Uzun yıllar bu şekilde basılan yaklaşık on mahallî gazetemizden şimdi sadece birisi ayakta. Diğerleri ya kapandı veya internet ortamında yayımına devam ediyor. Demek ki teknolojinin böyle bir dönüştürme gücü var.
Sadece mahallî gazeteler için mi geçerli bu? Hayır, merkezi İstanbul’da bulunan çok basan, anlı şanlı gazeteler de bu teknolojik rüzgâra boyun eğmek ve dalgaların akıntısına uymak zorunda kaldı. Bâbıâli’de de artık bazı gazeteler sadece internet ortamında okuyucularıyla buluşuyor. Bir ara Bâbıâli Sohbetleri’nde “Gazetelerin Devri Bitiyor mu?” başlıklı bir toplantı düzenlemiş ve belli başlı gazeteci dostlarımızı davet etmiş, fikirlerini sormuş, onları dinlemiştik. Neredeyse çoğu bundan sonra artık eskisi gibi gazetecilik yapılamayacağını, zira internet karşısında yazılı basının çok zor durumda kaldığını belirtmiş ve “Bazı gazeteler dijital ortama geçti. Yakında, belki birkaç sene sonra bütün gazeteler artık sadece internetten okunacak. Kimse bayilere gidip gazete alıp okumayacak. Gidişat ne yazık ki böyle ve bunu hiç kimse engelleyemeyecek.” demişlerdi.
Gazete Öyle de ya Dergiler?
Gazeteler için böyle bir akıbet söz konusu… Peki dergilerin hâl-i pür melâli nasıldır? Doğrusu dergiler de gazetelerden çok farklı değil. Dergiler de gazetelerin güzergâhından ilerliyor. Birçok dergi kâğıdı, baskıyı, dağıtımı terk etti ve tamamen dijital ortama geçti. Bu şekilde hareket eden dergilerin sayısı giderek artıyor. Gerçi heyecanla yeni dergi kurup basılı olarak matbaaya gönderen, sonra da bunları okuyucularına ulaştıran heveskârlar da yok değil ama bu tempo ne zamana kadar böyle sürecek? Doğrusu meçhul! Bana dergi çıkaracaklarını söyleyen gençlere tavsiyem şöyle oluyor:
“Bu dönemde dergi çıkarmak doğru değil. Zira şartlar çok ağırlaşmıştır. Kâğıda gelen zamlar belli, matbaa faslı var. Sonra basıldı geldi dergiler, bunların bir de yurtiçinde ve yurtdışında dağıtımı var. Posta masrafını düşünün, her geçen gün artıyor. İyisi mi o dergiyi şimdilik internet ortamında çıkarın. Belli bir takipçiniz, okuyucunuz olduktan sonra ileride imkânlar elverirse elbette dergiyi kâğıda da basabilirsiniz.” Bu sözlerimi dinleyen de oluyor dinlemeyen de. Dinleyenler rahat ediyor ve bir bakıma edebiyat, sanat dergisini dijital ortamda, risk almadan, huzur içinde yapıyor. Dinlemeyenler ise bir heves ve macera ile dergiyi hazırlayıp bastırıyor ama birkaç sayı sonra o derginin kapandığını duyuyor, üzülüyorum. Boşuna emek verilmiş, masraflara girilmiş, dergi nihayetinde tutunamayıp kapanmıştır. Ve en acısı, dergiyi çıkaranlar hayal kırıklığı yaşamıştır.
Kurumların Dergileri Basılıyor
Tabii bütün kültür, sanat, medeniyet, tarih veya farklı alanlardaki dergilerin hepsi internet ortamına taşınmadı. Görebildiğim kadarıyla Valilik, Belediye, Kaymakam, Millî Eğitim veya çeşitli bakanlıklara bağlı olarak neşriyatına devam eden dergiler ayakta duruyor. Ama onların da ne zamana kadar bu neşriyatı sürdüreceğini bilemiyoruz. Bir zamanlar basında sadece tek bir gazetenin yaklaşık seksen dergi çıkardığına tanık olmuştuk. O kurumda neredeyse yemek ve moda için en az beş altı dergi hazırlanıyordu. Sonra bu sayı, giderek azaldı. Şimdi bu çok tirajlı gazetelerin dergilerinde de ciddi bir düşüş var.
Kitapta Durum Nasıl?
Yazılı kültür araçlarından gazete ve dergilerde durum böyle de kitaplarda nasıl acaba? Kitap henüz gazete ve dergiler kadar hızlı bir dönüşüme tabi olmadı. Zira ekranda uzun süre kitap okumanın zorluğu malum. Bilhassa yetişkinler için… Bir de insanlarımız kitabı kitapçıdan alıp eliyle tutup okumayı daha çok seviyor. Şahsen ben öyleyimdir. Bilgisayar ekranında gazete ve dergiyi okurum ama kitap okuyamam. Yüzlerce sayfalık bir kitabı okumak da o kadar kolay olmasa gerek. Ama gençlerin buna da alıştığı ve artık kitapların da yavaş yavaş dijital ortama geçmeye başladığı öne sürülüyor.
Bu yolda bazı çalışmalar da yapılmadı değil. “E-kitap” diye adlandırılan bu uygulama ile insanlar yayınevlerine abone olmakta, arzu ettikleri kitabı seçmekte ve şifre alarak seçtiği kitabı ekrandan okumaktadır. Bunun için belli bir bedel ödense de bu normal basılı bir kitabın ederi kadar değil, daha düşüktür. Dolayısıyla hayatı hızlı yaşamayı seven gençler için bu da cazip görülebiliyor. Ancak kitap yayıncılığımız belli ki klasik usulle çalışmaya uzun süre daha devam edecek ve teknolojinin yeniliklerine bir süre daha direnecek. Yani yine kitaplar dizilecek, sayfa düzenlemeleri yapılacak, kapakları hazırlanacak ve matbaaya gönderilecek. Baskıdan sonra bu kitaplar dağıtım şirketlerine ve kitabevlerine gönderilecek, okuyucuların huzuruna çıkacak. Sonra da satılmaları beklenecek. Okuyucu da mis kokulu kitapları ellerine alıp okumaya başlayacak. Bu şölen keşke hep sürse!
Akıntıya Kürek Çekilir mi?
40 yılı aşkın süredir Bâbıâli’de yayınevlerinin, dergilerin ve gazetelerin bulunduğu ortamda bu baş döndürücü hızlı değişimi temaşa ediyorum. Artık Cağaloğlu’nda matbaa kalmadı. Hepsi taşınıp uzaklara gittiler. İlk başlarda yeniliklere, eskiye tutkulu olan herkes gibi ben de karşı çıkıyordum. Lakin şimdi biraz farklı düşünüyorum. Artık evlerin neredeyse işyeri olduğu günümüzde insanlar mecbur kalmadan pek dışarı çıkmıyor. Bayilere uğrayıp gazete ve dergi satın alanların sayısında çok hızlı bir düşüş var. Bir zamanlar günlük tirajı 5 milyon civarında olan basınımızın şimdi yaklaşık bir milyon civarında satışı olduğu söyleniyor. Ülkemizin nüfusu arttığı hâlde tirajların düşmesinin tek sebebi, elbette bu teknolojik değişim ve dönüşüm.
Elinde cep telefonu olan gençler artık neredeyse kendi dergisini, gazetesini, sayfasını kuruyor, kısa filmini çekiyor ve gösterime sunuyor. Teknolojinin hayatımıza bu kadar yoğun biçimde karışması bazı alışkanlıklarımızı da ister istemez değiştirdi ve artık biz eskisi gibi hayatımızı klasik usulle yaşamıyoruz. Eline kalem kâğıt almasa da düşünce ve hayal ile uğraşan gençlerin sayısında hatırı sayılır bir artış var. Kültürel meseleleri sosyal medya hesaplarında paylaşanların haddi hesabı yok. Bu kaçınılmaz bir hakikat! Peki, ne yapılabilir? Yapılacak çalışma bence şu olmalı: Bu teknolojik dönüşümü, kültür dünyamıza nasıl adapte edebiliriz? Fikirlerimizi, ideallerimizi, inançlarımız dijital ortama nasıl taşıyabiliriz? Gençlerle nasıl bir bağ kurabiliriz? Bunun hesabını ve hazırlığını şimdiden yapmamız gerekiyor.
Somuncu Baba Dergisi Ekranda
Somuncu Baba dergimizin de artık eskisi gibi matbaada basılmayacağını ve dijital ortama taşınacağını, zengin muhtevası ile ekranlarda okuyucuları ile birlikte olacağını duyduğumda doğrusu şaşırmadım. Bu yeni durum, insanda biraz hüzün uyandırsa da yeni hâle uyum sağlamak durumundasınız. Malum, “Tebdil-i mekânda ferahlık vardır.” Zira başka dergilerin de bu yolu tercih ettiğini görüyordum. Bence bu kaçınılmaz gelişmeye uyum sağlamak ve durumu kabullenmek en iyisi. Önemli olan dünya görüşümüzü, düşüncelerimizi, toplumla paylaşmak değil mi? İster basılı dergi olsun isterse dijital dergi olsun ne fark eder ki? Hatta internet ortamında dergicilik zaman içerisinde radyo yayıncılığına, hatta televizyon yayıncılığına geçişi de hızlandırabilir, böyle bir güzelliği sağlayabilir.
Farklı Temaları Geliştirmek
İnternet dergiciliği yapan bazı müesseselerin kendilerini geliştirdiği, farklı temaları olgunlaştırarak bu konuda kendilerine yeni uzmanlık alanları açtıklarını görüyorum. Bu tekâmül de şüphesiz sevindiricidir. E-dergi yayını yapılırken çocuklar için niçin çizgi filmler hazırlanmasın, gençler için millî ve tarihî roman kahramanlarımızın filmleri yapılmasın, yeni senaryolar yazılmasın? Bu vadide ressamlarımızdan ve karikatüristlerimizden istifade edilemez mi? Şüphesiz bunlar artık çok kolay, yeter ki azimli olunsun.
Bundan bir asır önce bazı İslâm âlimleri henüz radyolar bilinmezken ve evlerde dinlenmezken İslâm hakikatlerinin “radyo lisanıyla” dünyaya yayılacağını müjdelemişlerdi. Yine bir zamanlar kendilerine baskı yapılan bazı dindarlar, “Ah, lahana yaprağı kadar bir gazetemiz olsa da bize yapılan hücumlara cevap verebilseydik.” temennisinde bulunuyorlardı. Bugün İslâmî neşriyat yapan pek çok gazetemiz, dergimiz, radyomuz, televizyonumuz ve internet sitemiz var. Ve bunlar sadece Türkiye’de değil, Türk dünyasında, Balkanlar’da, Orta Doğu’da, İslâm âleminde ve genelde yeryüzünde dikkatle ve düzenli olarak takip ediliyor.
Velhasıl yaşadığımız hayat içinde sosyal değişiklikleri yadırgamadığımız gibi kültürel alanlardaki yeniliklere de adapte olmalı ve hizmetlerimizi bu şekilde, aşk ve şevkle sürdürmeliyiz. Ne denilmiş: “Eski hâl muhal/Ya yeni hâl, ya izmihlal.” Öyleyse deryalara açılmak, yeni iklimleri kucaklamak ve bambaşka ufuklara ulaşmak için “Dijital dünyaya hoş geldin Somuncu Baba Dergisi!” diyorum. Dergimize, ekranlarda ve bu geniş parlak alanlarda okuyucularla daimî, faydalı ve hayırlı buluşmalar diliyorum. İnşallah bu yeni, farklı ve önemli sahada da her vakit birlikte oluruz. İbrahim Hakkı Hazretleri’nin hikmetli beyti ne güzeldir: “Mevlâ görelim neyler/Neylersen güzel eyler.” Niyet hayr, akıbet hayr…
Mehmet Nuri YARDIM
YazarDünyada mevcut olan kıtalar arasında bir kıyaslama yaptığımızda galiba en “mazlum kıta” olarak Afrika’yı kabul etmek gerekiyor. Bu siyah kıtanın mağduriyeti, mazlumluğu nereden geliyor peki? Niçin hep...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Bizim edebiyatımızda dünya çapında isim yapmış, aynı adı taşıyan iki büyük romancımız Cengiz Aytmatov ve Cengiz Dağcı’dır. Her ikisi de Türk edebiyatını en yüksek burçlarda dalgalandırmışlardır. İki y...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Doğrusu sade, kolay ve rahat gibi görülen başlığımızın bu kadar geniş kapsamlı, çetrefilli ve girift olabileceğini hiç düşünememiştim. Zira şair ve yazarlarımızı araştırdığımda, şunu gördüm ki pek çok...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
İlk okunan kitaplar unutulmaz. Tanışılan ilk yazarlar da. İyi bir edebiyat okuyucusu olmak için yazarlarla, şairlerle bizzat görüşmek gerekmiyor tabii ki… Zira kitaplarını okudunuz mu zaten vicâhı bir...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM