Selçuklu Devleti’nin İnkırazı: Katvan Savaşı ve Oğuz İsyanı
Katvan Savaşı (1141)
Karahıtay ordusunun, Sultan Sencer tarafından tayin edilen Batı Karahanlı Hükümdarı Mahmûd b. Muhammed’i Hocend yakınlarında mağlûp etmesi (1137) Mâverâünnehir halkını büyük endişeye sevketti. Bu sırada Karahanlılar’la onlara tâbi Karluklar arasında anlaşmazlık çıktı ve Karahanlı Hakanı Mahmûd b. Muhammed, Sultan Sencer’den yardım istedi. Karluklar da Karahitaylara başvurdu. Karahitaylar, Sencer’e mektup yazarak Karluklar için af diledi, ancak Sencer onun isteğini geri çevirdiği gibi tehdit etti.
Bunun üzerine Karahitaylar 100.000 kişilik orduyla yola çıktı. Semerkant civarındaki Katvan Sahrasında meydana gelen savaşta Selçuklu ordusu ağır bir yenilgiye uğradı (9 Eylül 1141). 30.000 kayıp veren Sencer 300 süvariyle Tirmiz’e kaçarken eşi ve önde gelen emirleri esir düştü. Mahmûd Han ülkeyi terk etti. Katvan yenilgisi Büyük Selçuklular’ın yıkılışına zemin hazırladığı gibi İslâm dünyasının siyasî, içtimaî ve iktisadî buhranlara sürüklenmesine de yol açtı. Sultan Sencer, bu mağlûbiyetten sonra kendisini toparlama imkânı bulamadan Harizmşah Atsız’ın istilâ harekâtıyla karşılaştı.
Selçuklu-Gurlu Münasebetleri
Sencer’in Katvan’da uğradığı yenilginin ardından Gurlu Sultanı Seyfeddin Sûrî zamanında Kutbüddin Muhammed, Selçuklu topraklarına saldırdı, Herat’ı alıp Belh’e kadar geldi (1147). Selçuklu ordularının mağlûp olması üzerine Sencer, Sistan Meliki Tâcüddin’den yardım istedi. Ancak Tâceddin’in Gurlular’a karşı düzenlenen seferlerde Selçuklular’ın yanında yer almadığı anlaşılmaktadır. Kutbüddin Muhammed, hanedan mensupları arasındaki taht kavgaları sırasında Gazneli Hükümdarı Behram Şah’a sığındı. Behram Şah da onu zehirleterek öldürttü.
Yeni Gurlu Hükümdarı Seyfeddin Sûrî kardeşinin intikamını almak için Gazne’ye yürüdü. Behram Şah ona mukavemet edemeyeceğini düşünerek Hindistan’a çekildi. Seyfeddin Sûrî, Gazne’de sultanlığını ilan etti. Tâbi olduğu Sultan Sencer’in himayesinde Hindistan’dan Gazne’ye dönen Behram Şah, Seyfeddin Sûrî’yi mağlûp ederek esir aldı ve bir süre sonra idam ettirdi. Gurlu Hükümdarı Alâeddin Hüseyin öldürülen kardeşlerinin intikamını almak üzere Gazne’ye yürüyünce Behram Şah, Sistan’a çekilmek zorunda kaldı. Alâeddin, Gazne’ye girip yedi gün boyunca her tarafı yakıp yıktı. Bundan dolayı “Cihansûz” lakabıyla anılan Alâeddin vergilerini ödemeyip bağımsızlığını ilan edince Sultan Sencer, Gurlular’a karşı sefere çıktı. İki ordu birbirine yaklaşınca Gurlu kuvvetleri arasında yer alan Oğuz ve Halaçlar’a mensup Türk askerleri Sencer’in safına geçti. Gurlular mağlûp oldu ve ağır kayıplar verdi (1152). Esir alınan Sultan Alâeddin affedildi ve Selçuklular’a tâbi olarak hüküm sürmek için Gur topraklarına gönderildi. Sultan Sencer, Katvan yenilgisinden sonra kazandığı bu zaferle yeniden eski itibarına kavuştu.
Selçuklular’ın Belh valisi İmâdüddin Kamaç’ın Oğuzlar’dan vergi toplamak için gönderdiği tahsildarın öldürülmesi Selçuklu Devleti ile Oğuzlar arasındaki ilişkilerin bozulmasına sebep oldu. Belh valiliğine ilaveten kendisini Oğuzlar’a şahne tayin ettiren Emir Kamaç, Belh’e döndükten sonra Oğuzlar’dan öldürülen tahsildarın diyetini istedi, ancak Oğuzlar bu isteği reddettiler. Oğuzlar’ı cezalandırmak için sefere çıkan Kamaç ve oğlu Ebubekir hayatını kaybetti. Sencer’in bizzat sefere çıkması üzerine Oğuzlar af dilediler ve öldürülenlerin diyetini vereceklerini bildirdiler. Ancak Kamaç’ın torunu Müeyyed Ay-aba onların affedilmesine karşı çıktı ve sultanı savaşmaya ikna etti. 1153 de meydana gelen savaşta Sencer mağlûp oldu ve esir düştü. Esir sultanla birlikte Merv’e gelen Oğuzlar kendisini şeklen hükümdar olarak tanımaya devam ettiler.
Sultan Sencer esir düşünce önce yeğeni Süleyman Şah, Nişabur’da sultan ilan edilip adına hutbe okundu. Sencer’in veziri Tahir bin Fahrü’l-mülk’ün ölümüyle destekten mahrum kalan Süleyman Şah, Horasan’dan ayrılıp Cürcan’a gidince kumandanlar, Sencer’in yeğeni ve Karahanlı hanedanından Arslan Han Muhammed’in oğlu Mahmud Han’ı ona vekâleten tahta çıkardılar. Sencer, Oğuzlar’ın elinde üç yıl esir kaldıktan sonra Müeyyed Ay-aba tarafından kurtarıldı (1156). Sultan Sencer, Büyük Selçuklu Devleti’ni yeniden toparlamaya çalıştıysa da kumandanlar arasındaki nüfuz mücadelesi yüzünden başarılı olamadı. (1157) tarihinde vefat etti ve Merv’de yaptırdığı Dârülâhire denilen muhteşem türbeye defnedildi. Onun ölümüyle Büyük Selçuklu Devleti tarih sahnesinden çekilmiş oldu.
Sonuç
Kırk yıl süren saltanatı boyunca Sultan Sencer, doğu ve batı olmak üzere iki cepheli bir siyaset takip etmiştir. Fakat siyasetinin ağırlık noktasını hep doğu teşkil etmiştir. Önce batıyı tanzime uğraşan Sencer, burada bir türlü istediğini yapamamıştır. Çünkü hadiseler onu doğuya çekerken, batı tamamen ihmal edilmiştir. En ufak bir bahane ile hep doğuya hareket eden Sultan'ın bunda ne kadar haklı olduğunu, Katavan Savaşı ve Oğuz isyanının doğuda patlak vermesi göstermiştir.
Sultan Sencer zamanında halk, refah içindeydi. Mevcut nizamı bozmak ve ehl-i sünneti zayıflatmak için ortaya çıkan Batinilik ve İsmaililik cerayanı, devlet tarafından alınan bütün tedbirlere rağmen, cahiller arasında yayılmaya devam etmiş, kaleden kaleye sıçrayarak, bir taraftan Suriye'ye, diğer taraftan devletin bel kemiği olan Horasan'a doğru yayılmıştı. Her tarafta bir tedhiş hareketi almış başını gidiyordu. Fakat Sultan, saltanat mücadeleleri, iç karışıklıklar ve doğudan gelen saldırılar sebebiyle onlarla yeteri kadar ilgilenemedi.
Sultan Sencer devrinin en büyük âlimi, şöhreti günümüze kadar gelen ve belki kıyamete kadar devam edecek olan İmam-ı Gazalî Hazretleri’dir. Babası Melikşah devrinde de bulunmuş olan İmam-ı Gazalî Hazretleri ile Sencer'in münasebetleri meşhurdur. Ahmed Namık-i Cami ile de münasebeti olan Sencer, âlim ve şairleri sarayından eksik etmezdi. Bunun neticesi olarak, uzun süren saltanatı zamanında Sultan'ın teveccühüne mazhar olan pek çok âlim, sanatkâr, tabip yetişmiştir.
Âlim kişilerin yanında bulunmaktan hoşlanan Sultan Sencer, onların nasihatlerini can kulağı ile dinler, hata yaptığında ikaz etmelerini rica ederdi. Kim olursa olsun kendisine yapılan şikâyeti sabırla dinler adaleti yerine getirirdi.
Sultan Sencer bir gün devlet ileri gelenlerinden birkaç zatla at üstünde seyahat ederken, ansızın karşısına perişan kıyafetli bir derviş çıkıvermişti. Bakışları çok keskin, alnı açık, duruşu vakur idi. Sultan'ın önüne geçip Allah'ın bunca lütuf ve nimetlerine karşı şükretmesinin hatırlatır ölçüde birkaç cümle sarf etti. Sultan onu dikkatle dinledikten sonra, sordu; "Neyin şükrünü, nasıl yerine getirmeliyim?" Derviş aynı ciddiyet içinde ona şu cevabı verdi; "Allah'ın senin üzerinde birçok lütuf ve ihsanları var, ama bunlardan on tanesi çok önemlidir. Önce onların şükrünü eda etmelisin!.. Sultan; "O on nimeti anlatır mısın?" dedi. Derviş; "O halde beni can kulağıyla dinle; dedi ve şunları anlattı:
1- Saltanatın şükrü, adalettir. Bir hükümdar adil olduğu nisbette değer kazanır.
2- Geniş bir mülkün şükrü, halkın malına, ırzına ve şerefine göz dikmemektir. Milletinin malına ve ırzına göz diken, onların haysiyet ve şerefiyle oynayan bir sultan, felaket çığırını açan bir bedbahttır.
3- Baş olmanın şükrü, halka inanarak hizmet etmek, onların huzurunu sağlamak ve haklarını korumaktır.
4- İkbal ve saadetin şükrü, fakirlere acımak, kimsesizlerin elinden tutmaktır.
5- Beytülmalin, zenginleşmesinin şükrü, onu sadece hak edenlere ve lüzumlu yerlere harcamaktır.
6- Kudret ve izzetin şükrü, zavallıları ve güçsüzleri yerine göre bağışlamaktır.
7- Güçlü bir orduya sahip olmanın şükrü, onların ezici kuvvetini milletin selameti, devletin bekası, din ve devlet düşmanlarının kahredilmesi yolunda kullanmaktır.
8- Ülkenin bayındır hâle gelmesinin şükrü, halkın sosyal haklarını gözetmek, iş sahasını genişletmektir.
9- İlim ve maarifin şükrü, ahlaklı, terbiyeli, bilgili bir nesil yetiştirmektir.
10- Beden ve ruh afiyetinin şükrü, günlük ibadeti kusursuz yapmak, Allah adına konuşmak, Onun adına alıp-vermek, onun için sevmek ve sevmemektir.
Sultan Sencer'in, bu on öğütten çok memnun kalmış, bir levha üzerine yazdırıp, sarayın dikkati çeken bir bölümüne koymuştur.
Sultan Sencer'in teşvikleri ile Horasan, bütün İslâm dünyasına ve bu arada Anadolu'ya devamlı şekilde din ve ilim adamı sevk eden bir merkez olmuştu. Sencer zamanında Selçuklu devlet teşkilatı da en sağlam hâlini almıştı. Sultan Sencer, daha sağlığında, babası Melikşah kadar büyük bir hükümdar sayılmıştır, Ölümünden sonra da kaynaklarda yine Melikşah ile birlikte örnek hükümdar olarak gösterilmiştir. Meyyafarik bölgesi halkının, maruz kaldıkları Bizans istilasından kurtarması için Sencer'e gönderdikleri feryadname ve bu büyük Sultan'ın Bizans İmparatoru’na gönderdiği mektup günümüze kadar gelmiştir.
İslâm dünyasının mümtaz sultanlarından biri olan Sultan Sencer, hadis-i şerif rivayet edebilecek kadar ileri derecede ilim sahibi olup, hadis âlimleri arasında sayılmıştır. Farsça şiirler yazdığı da bilinmektedir. Osmanlı Hükümdarlarından II. Abdulhamid Han’a benzetilen Sultan Sencer İslâm medeniyetine ve Türk dünyasına çok güzel hizmetler yapmıştır. Derin izlere sahip olan Sultan Sencer’in ismi tarih sayfalarına altın harflerle yazılmıştır. Daha hayatta iken Merv'de yaptırdığı türbesi büyük bir sanat eseri olup, devrinin medeniyeti hakkında fikir vermeğe yeter.
KAYNAKÇA
Abdülkerim Özaydın, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi, Ankara 1990.
Ahmed Bin Mahmud, Selçuknâme, (haz. Erdoğan Merçil), İstanbul 2018.
Ali Sevim, Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, Ankara 1995.
Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Ankara 1993.
Ebü'l-Ferec İbnü'l-İbri, Tarihu Muhtasari'd-Düvel, İstanbul 2011.
Faruk Sümer, Türk Devletleri Tarihinde Şahıs Adları, İstanbul 1999.
Hasan Taşkıran, , Selçuklu Devletlerinde Suikastlar, İstanbul 2015.
İbn Kesîr, El-Bidâye ve’n-nihâye (Büyük İslâm Tarihi), (Çev. Mehmet Keskin), İstanbul 1994.
İbnü’l-Esîr, İslâm Tarihi (El-Kamil fi’t-Tarih Tercümesi),(Çev. Abdülkerim Özaydın - Ahmet Ağırakça ), İstanbul 2016.
İbrahim Kafesoğlu, Selçuklular ve Selçuklu Tarihi Üzerine Araştırmalar, İstanbul 2018.
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.6.
Kaşgarlı Mahmud, Dîvânü lugāti’t-Türk (nşr. Kilisli Muallim Rifat), I-III, İstanbul 1333.
Mehmet Altay Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi II: İkinci İmparatorluk Devri, Ankara 1984.
Muhammed b.Ali b.Süleyman er-Ravendi, Rahat-Üs-Sudur ve Ayet-Üs-Sürur, (Gönüllerin Rahatı ve Sevinç Alameti), c.I- II, İstanbul 1999.
Müneccimbaşı Ahmed B. Lütfullah, Câmiu’d-düvel Selçuklular Tarihi (Derleyici: Ali Öngül), İstanbul 2017.
Nevzat Keleş, Bâtınîlerin Devlet Adamlarına Suikast Faaliyetleri TDV İslâm Ansiklopedisi, 2009.
Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul 1969.
Yeni Rehber Ansiklopedisi; c.17.
Resul KESENCELİ
YazarHz. Mevlâna bütün dünya tarafından hürmet edilen, saygı gösterilen, anılan bir İslâm büyüğü ve tasavvuf önderidir. Onun maneviyatının bir göstergesi olarak Mesnevî adlı eseri kâfidir. Abdurrahman Cami...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
BeyitGönül nefsine hâkim oluben eyle zafer peydâZiyâsı kalbi rûşen kılmağa et bir kamer peydâ(Ey gönül sen nefsine hâkim olursan, onun dediğini yapmazsan, nefsine boyun eğmezsen zafere ulaşırsın, baş...
Yazar: Resul KESENCELİ
Ne olursan yine gelGel bu çıkar yol dediAşk tanımaz bir engelMaşukunu bul dediKonya'ya serdi postuirşattır onun kastıAllah'ın güzel dostuVahdet onda bil dediŞems ile dost cemaliOnda buldu kemaliSükût ...
Şair: Ramazan PAMUK
İnsan gözden ibârettir. Göz ise Hakk’ı görebilmektir. İnsanın görme yetisi sadece baş gözünden ibâret değildir. İçe bakış, iç dünyamızı seyir ve insanın kendi gerçekliğini görmesi basîret sahibi olmay...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE