Seni Unutmam Öğretmenim
Aylardan mayıstı. Bence yılın en güzel ayı. Tabiat yeniden canlanmıştı sanki. Ağaçlar yeşermiş, rengârenk çiçekler gözümüzü okşuyordu. Kış uykusundan uyanan hayvanlar hayata merhaba deyip rızıklarının peşine düşmüşlerdi. Arılar çiçekleri ziyaret etmeye başlamışlar, kelebekler narin kanatlarıyla gösteri uçuşları yaparak kanatlarındaki enfes motifleri çiçeklere gösteriyorlardı.
Köyümüzdeki ilkokulda beşinci sınıfa gidiyorduk. Birkaç hafta sonra mezun olacaktık. Öğretmenimiz de tayin istemişti. Bizi mezun edince o da köyümüze veda edecekti. Bir gün ders sırasında öğretmenimiz ilginç bir teklifte bulundu:
- Çocuklar! Birkaç hafta sonra okul kapanacak, mezun olacaksınız. Bu hafta sonunda güzel bir piknik yapalım mı?
Sevinerek kabul ettik. Bizim coşkumuzu gören öğretmenimiz konuşmasına devam etti:
- Beş yıldan beri buradayım, köyün arkasında bulunan dağa hiç gitmedim. Bu pazar günü sizinle oraya gidelim isterseniz. Biraz yoruluruz ama güzel bir gezi yapmış oluruz. Unutamayacağımız bir anı olarak kalır...
Piknik hazırlığımız birkaç gün öncesinden başlamıştı. Herkes annesine pastalar, çörekler hazırlatmıştı. Pazar günü erkenden kalktık. Okulun bahçesinde buluştuk. Yiyecek torbaları elimizde, yola koyulduk. İki saatlik bir yürüyüşten sonra dağın eteğine geldik. Kahvaltımızı orada yaptık. Dinlenmek iyi gelmişti, yorgunluktan eser kalmamıştı üzerimizde. Daha yüksek yerlere tırmanmak istiyorduk. Öğretmenimizin sesiyle toplandık:
- Tırmanmak istemeyenler burada oturup bizi beklesinler.
Birkaç arkadaş orada oturup bizi beklemeyi tercih etti. Biz dönene kadar onlar çevreden odun toplayacaklardı. Önümüzde öğretmenimiz, başladık tırmanmaya. O bize çıkılması kolay olan yerleri gösteriyordu, zorlananların elinden tutuyordu. Farkında değildik ama epeyce tırmanmıştık. Bulunduğumuz yerden çevre o kadar iyi görülüyordu ki güzel bir manzara ile karşılaşmıştık. Köyümüzü -belli belirsiz- zorlukla seçebiliyorduk.
Öğretmenimiz, “Bu kadar tırmandığımız yeter, dönelim artık, arkadaşlarınızı daha fazla bekletmeyelim.” dedi. Aşağıya indik. Getirdiklerimizi afiyetle yedik, oyunlar oynadık.Akşama doğru köye geldik. Son günler çabucak geçti, karne alacağımız gün geldi. Öğretmenimiz hepimizin alnından öperek karnelerimizi dağıttı. Biz de onun elini öptük. Aramızda para toplayarak aldığımız hediyeyi kendisine verdik. Çok memnun oldu, gözyaşlarını bizden gizlemeye çalıştı. Evimize giderken, birçok arkadaşım gibi, ben de hüngür hüngür ağlıyordum.
Öğretmenimiz birkaç gün sonra memleketine gitti. Tatilde öğretmen okulu sınav sonuçları belli olmuştu. Sınavı kazanmıştım. Hemen öğretmenime bir mektup yazarak sonucu bildirdim. İki hafta sonra beklediğim cevap gelmişti. Öğretmenim sınavı kazandığıma çok sevinmiş. Mektubunun son cümlesi şöyleydi: “Seni tekrar tebrik ediyor, gözlerinden öpüyor, başarılarının bir ömür boyunca devam etmesini diliyorum. Tekrar görüşmemiz dileğiyle...”
Mektubu katlayıp cebime koyarken kendi kendime söz verdim; “Aradan yıllar geçse bile seni unutmayacağım öğretmenim.”
Sırrı ER
YazarHayme Ana, Ertuğrul Gazi Bey’in anasıdır. Bu hesapla Osmanlı hanedanının 36 padişahının anasıdır. Onların tabiriyle Hayme Ana Osmanoğullarının “dip ebesidir”. Osmanlıda büyük annelerin hepsine de “ebe...
Yazar: Mustafa AKGÜN
Sevgili çocuklar;Günler, haftalar, aylar ve yıllar bir ırmak gibi akıp gidiyor. İnsanoğlu zamanı durduramıyor. Ölümsüzlük iksirini kimse bulamadı bu güne değin. Âlemleri yaratan Allah her canlıya bir ...
Yazar: Sırrı ER
Şam şehri yakınlarında üç yıl süren bir kuraklık olmuş. O yıllarda, başta buğday olmak üzere, hiçbir ürün yetişmemiş. Açlık ve gıdasızlıktsan ölenlerin sayısı her geçen gün artınca, çölde yaşayan aile...
Yazar: Sırrı ER
Sevgili çocuklar;Bir yıl daha geçti. 2024’teki sevinçler, üzüntüler, mutluluklar, başarılar, özlemler… Hepsi terk etti bizi birer birer. Giden yıl bize ait belgeleri topladı ve “Elveda!” dedi. N...
Yazar: Sırrı ER