Sevgiyle Toprağa Tutunan Yadigâr Cennet Hurması
Vaktin birinde, huzur dolu sesle akan ırmağın yanı başında bir evde, Ali Dede yaşarmış. Ali Dede’nin bu evinin bahçesine karşıda bulunan kayalıklardan kaynak suyu, bol bereketi ve şifası ile akar gelirmiş. Ali Dede, bu şifalı suyu yalnızca göze hoş gelen güzelliği ve şırıltısı için değil; bahçesine her bahar bir cümbüş havası veren envai çeşit yetiştirdiği çiçekleriyle bazı meyve ağaçlarını sulamak için kullanırmış. Ali Dede’nin torunları da bu bahçede koşar, oynar, her daim dedelerinin öğüt dolu sözlerini, hikâyelerini dinlerlermiş.
Bir sonbahar günü Ali Dede’nin bir torunu, bahçede yere düşen yapraklarla oynarken önüne bir gölge belirdiğini fark etmiş. Arkasına dönmüş, dedeciğim diyerek sarılmış Ali Dede’ye.
- Yavrucuğum hava güneşli olsa da kasım ayının soğuğu var. Üşütme dikkat et olur mu?
- Olur, dedeciğim… Ben de şu hurma ağacının dökülen yaprakları ile oynuyordum. Bir hurmaya uzanmak istedim ama boyum yetişmedi dede.
- Öyle miii… Peki bakalım madem bu kıymetli ağacımızın meyvesinden tatmak istersin. O hâlde önce bu meyvemizi tanıyalım değil mi, der Ali Dede.
Heybetli ve sımsıcak sevgi dolup taşan dedesinin kucağına merakla oturuverir torunu. Dinlemek için meraklı gözlerle dedesine bakar.
- Eveeeet.
Bu meyve ağacının fidanını yıllar önce bana bir arkadaşım hediye olarak getirmişti. Ben de tabiî ki hiç durmadım toruncuğum. Sıvadım kollarımı, hurma fidanını toprakla buluşturmak için. Etrafımdaki bazı tanıdıklar, boşa uğraşıyorsun Ali Ağabey bu meyve burada yetişmez dediler. Bu Trabzon hurması her yerde yetişmezmiş çünkü. Ama gel gör ki senin bu Ali Dede’n sabırla uğraştı ve şimdi de her yıl meyve veren kocaman bir ağaç hâline getirdi o fidanı. Peki, gelgelelim, meyvenin faydalarına değil mi?
- Ehh dedem… Meyve demek tabiî ki vücudumuza giren, bizi hastalıklardan koruyan vitaminler demek.
- Elbette. Ama bu meyvenin diğer adı ne bilir misin toruncuğum? “Cennet hurması…"
Sizlere bu şifalı meyve ağacını bırakıyorum. Evlatlarımdan torunlarıma ve nice nesillere kalsın diye.İşte dünyamızı böyle güzelleştirmek, insanoğlunun elinde. Her insan geleceğini düşünerek bu bereketli topraklara ve de ailesine böyle değerli miraslar bırakmalı. Bak gördüğün gibi şu tepemizde bulunan koyu turuncu olgunlaşan hurma, beni alın yiyin diye bize bakıyor. Ali Dede hanımına seslenir;
- Hanım, bir tabak getir de benim güzel torunumla dalından hurma koparıp yiyeceğiz der. Ali Dede ve torunu bu sohbeti meyvelerini afiyetle yiyip bitirene kadar devam ettirmişler.
Yıllar su gibi akıp giderken dünyadan göçüp giden Ali Dede’nin miras olarak bıraktığı bu ağaca, evlatları sahip çıkmışlar. Her yıl kilolarca meyvelerini aldıkları bu ağacın biraz uzağına bir tane daha hurma ağacı dikerek bereketlendirirmişler. Kasım aylarında da meyveleri evlatlar ve torunlarla birlikte toplanan bu yadigâr ağaç, Ali Dede’nin hayırlı dualarla anılmasına vesile olurmuş. Ali Dede’nin komşuları, evlatları, torunları hatta torunlarının çocukları da bol şifalı hurmaları her yıl tadarlarmış... Kim bilir bu hikâyeyi yazan yazarımız belki de Ali Dede’nin bir torunudur ne dersiniz? Bu yıl da hurma ağaçlarının hasadını görecektir.
Evet, sevgili minik okurlarım bize miras olarak bırakılan doğamızı her daim koruyalım, sahip çıkalım. Aman haa diyeyim malum kış ayları yaklaşıyor sağlığımız için cennet hurmalarımızı tüketmeyi ihmal etmeyelim.
Afiyetler olsun, şifalar olsun efendim.
Tuba ATEŞ
YazarSevgili Peygamberimiz (s.a.v.): “Ben öğretmen olarak gönderildim.” buyurarak, öğretmenlik mesleğini kutsallaştırmıştır. Bu yüzden ilmi öğreten öğretmenler çok kutsal bir görevdedirler. Eğitim ve öğret...
Yazar: Naciye BEYZA
Allahu Teâlâ kâinatı yaratırken ağaçları toprağa, balıkları denize, yıldızları ve gezegenleri güneşin etrafına yerleştirmiş ve onlara emanet etmiştir. Bütün nimetleri emrine verdiği insanı da bu dünya...
Yazar: Esra Elif ŞAHİN
İnsanlığın yüzlerce yıldır oluşturduğu kurumların sıralaması şöyle yapılabilir: Aile, dil, din, ahlak, zanaatlar, bilimler, ekonomi ve devlet.Hudutları belirli bir toprak parçası üzerinde yaşayan insa...
Yazar: Ali BÜYÜKÇAPAR
Hayme Ana, Ertuğrul Gazi Bey’in anasıdır. Bu hesapla Osmanlı hanedanının 36 padişahının anasıdır. Onların tabiriyle Hayme Ana Osmanoğullarının “dip ebesidir”. Osmanlıda büyük annelerin hepsine de “ebe...
Yazar: Mustafa AKGÜN