Öğretmen Olmak Bir Gönüle Dokunmak
“İlkokul öğretmenleri benim için çok önemlidir, çünkü anne ve babadan sonra çocuğun ilk öğretmeni tam anlamıyla sınıf öğretmeni olmaktadır. Günümüzde anaokulu öğretmenlerini de unutmamak lazım ama ilkokul öğretmenleri bir başka. İyi bir öğretmene denk gelirseniz işte o zaman başlar çocukluk hayalleri.”
Merhum Doğan Cüceloğlu’nun “Öğretmen Olmak Bir Can’a Dokunmak” isimli bir kitabı vardı. Öğretmenin değerini daha iyi anlatan bir başlık olmazdı sanırım. Öğretmenlik hakkında düşüncelere dalınca aklıma hep bu kitap gelir. Duygusal biriydi hoca ve insanların kalbine dokunuyordu, Allah rahmet eylesin.
Öğretmenlik mesleği diğer mesleklere benzemez çünkü karşınızda bir boş defter var ve onu şekillendirmek, geleceğe hazırlamak gibi önemli bir göreviniz vardır. İşte tam da bu sebeple herkes öğretmen olamaz, olmamalı. Eğitim hayatımızda birçok kazara öğretmen olmuş insanlar tanıdık ve maalesef bu gibi insanların yüzünden eğitim hayatımız sekteye uğradı ve daha sonra istediğimiz bölümlere gitmemize mani oldu bu durum. İnsanın kalbine dokunmak, gönlüne girmek çok önemli… İlkokul öğretmenleri benim için çok önemlidir, çünkü anne ve babadan sonra çocuğun ilk öğretmeni tam anlamıyla sınıf öğretmeni olmaktadır. Günümüzde anaokulu öğretmenlerini de unutmamak lazım ama ilkokul öğretmenleri bir başka. İyi bir öğretmene denk gelirseniz işte o zaman başlar çocukluk hayalleri.
Hata kabul etmez mesleklerden biri hekimliktir. Yapılan hata hayata mâl olur ve geri dönüşü yoktur. İşte öğretmenlerin işi de bir nebze buna benzer. Bunun farkında olup hareket etmeleri gerekir. Çünkü ellerine birçok insanın hayatı emanet edilmiştir. İşleyip dokumak onlara bırakılmıştır. Eğer güzel işler başarabilirse öğrencileri her zaman öğretmenlerini hatırlayacak ve saygıyla anacaktır. Günümüzde internet vesilesiyle her şeye ulaşabiliyoruz ama öğretmen öğrencisine konu hakkında bilgili olduğunu hissettirmeli ki aradaki saygı zedelenmesin, velhasıl kelam bilgi güçtür ve saygıyı beraberinde getirir.
Herkesin mutlaka öğretmeniyle ilgili bir anısı vardır. Geçmiş yıllarda kurs merkezinde bilgisayar dersleri verdiğim sırada öğretmenlik duygusunu bir nebze yaşamıştım. Edebiyat öğretmeni olmak isterdim ama şartlar elvermemişti. Nasip diyelim belki dua niyetine geçer. Ancak çeşitli yerlerde öğrencilerimi gördüğümde selamlaşıp konuşmaları ve zamanında derslerimizi iyi yapmamızın meyvesini aldıklarını söylemeleri benim için mutluluk kaynağı idi. Zannediyorum ki bütün öğretmenler de öğrencilerinin başarılarıyla gurur duyuyor ve seviniyorlardır.
Bu sayfalara ben ilkokul birinci sınıf öğretmenim Mehmet Tekin’le olan anımı aktarmak istiyorum. Kitabımda da bu konudan bahsetmiştim ama yeri geldi ve öğretmenlerimizin kıymetini dile getirebilmek adına yazmak istedim. Yıllar önce ilkokul birinci sınıftayken bir gün öğretmenime bir şey sorabilmek için öğretmenler odasına gittim. O sırada sinirliydi ve “Erol, çık dışarı!” diye bağırdı. Ben daha küçüğüm, kalbim küçük ama hayallerim büyüktü. Çocukça hayallerdi belki ama olsundu, bu kalp kızmayı kaldırır mı? Okulun girişindeki merdivenlerin oraya gitmiş, basamaklara oturmuş ağlıyordum. Zaten yeni başlamışım okula annemden uzakta, okula alışma evresindeyken belki de yapayalnız hissettim kendimi o an.
Gözyaşları düşüncelerle birlikte akıp düştü yere. Derken bir baktım Mehmet Öğretmenim elinde bir simitle yanımda belirdi, “Erol özür dilerim, az önce sinirliydim, kusura bakma.” dedi. Benim kalbimdeki tüm üzüntüler o an kuş olup uçup gitti. Mehmet Öğretmen gözümde öyle büyüdü ki bu an benim yıllardır zihnimden gitmedi ve Mehmet Öğretmenimi hep sevdim, güzelliklerle andım. Başarılı bir öğretmen olacak ki yıllardır birinci sınıfı okuttu hep. Ben üçüncü sınıfa geçtiğimde kendisi İstanbul’a tayin oldu. Üzüldük ama yapacak bir şey yoktu, sonuçta hayat bir yerlerde herkes için değişik şekillerde devam ediyor.
Yıllar sonra üniversiteyi bitirdikten sonra Millî Eğitim Müdürlüğünde bir arkadaşım vardı, Mehmet Öğretmenimi anlattım dedim falanca yılda İstanbul’a tayin olmuştu hangi okulda olduğunu bulabilir miyiz? Baktı ve bana dört beş Mehmet Tekin kaydı çıkardı. Tek tek aradım numaraları ve buldum nihayetinde öğretmenimi. İlk başta tanımadı tabii ki, nasıl tanısın bir sürü öğrencisi olmuş. Daha sonra anıları da yazdığım bir mektubu kendisine gönderdim ve beni aradı hatırladım Erol dedi, uzun uzun konuştuk. İstanbul’a gittiğimde okulunu ziyarete gittim hâl hatır sorduk, sohbet ettik ve her gelen öğretmen arkadaşına Erol benim Malatya’dan öğrencim, beni ziyarete gelmiş derken gözbebeğinin gülüşü görülmeye değerdi. Onu mutlu görmek beni de mutlu etti.
Geçen yıl öğretmenler gününde aradım kendisini ve konuştuk bir süre. Artık emekli olmuş torunlarını seviyormuş. Rabb’im sağlık versin, Mehmet Öğretmenimin ellerinden öperim. İlkokul birinci sınıfta Kızılay koluna seçilmiştim, o zaman kola takılan kolluklar vardı kızıl hilali koluma Mehmet Öğretmenim takmıştı, öğretmeninizi sevdiğiniz zaman her şeyin güzel bir anısı kalıyor geriye. Kötü olduğu zaman ise işkence gibi anılar kalıyor zihinde ve hiçbir zaman hatırlamak istemiyorsunuz. Zannediyor musunuz ki bütün öğretmenlerimiz Mehmet Öğretmen gibi? Keşke olsaydı ama kazara öğretmen olmuş dediğimiz kişiler de karşımıza çıktı ve benim ilkokuldan sonra okula gitmeme engel oldular. Bunu kayıp yıl olarak görmüyorum ama her şeyde bir hayır vardır diyerek olumlu bakmaya çalışıyorum.
Kurs merkezinde çalıştığım sırada çok düşük bir ücrete ders veriyordum. Asgari ücretin belki beşte biri… Evet, çok çok düşük ama okuyordum ve cep harçlığımı çıkarırım diye böyle devam ettim. Ama her girdiğim derse yeni bir heyecanla giriyordum ve öğrencilerimle derslerimizi güzel bir şekilde işliyorduk. Aldığım ücrete takılıp bilgiden mahrum bırakmıyordum. Bir gün kırk yaşlarında iki öğrencim olmuştu; biri veteriner, diğeri evlendirme memuru. Genelde belge almak için geldiklerinden merak edip sordum, siz neden geldiniz diye. Kendi işimizi kendimiz yapmak istiyoruz dediler. Hoş geldiniz dedim ve derslere devam ettik. Bir gün yukarı terasa çıktım, baktım ikisi ayağa kaldı ceketlerini ilikledi. Aman abi dedim ne yapıyorsunuz oturun Allah aşkına. O zaman babam yaşındalardı neredeyse. Dediler ki hocam bilgiye saygı. İşte yukarıda bahsetmeye çalıştığım konuya bir canlı örnek. Bilgi saygıyı getirir, bilgi arada muhabbeti doğurur ve dengede tutar.
Sadece iş sahibi olmak adına değil bir Can’a dokunabilecekseniz öğretmen olun ve sizden daha iyisi olamaz. Ama sadece bir meslek sahibi olayım, maaşımı alayım emekliliğimi bekleyeyim derseniz büyük bir vebale girdiğinizi hatırlatırım. Sakın konuya eleştirel yaklaştığımı düşünmeyin, bu ülkenin kaybedecek bir zamanı yok ve bu canların da heba edilecek bir zamanı yok. İnşallah her daim Can’lara dokundukça mutlu olunan bir meslek icra edilir. Güzel insanlar unutulmuyor, kalpte yer ediniyor. Kalplerde buluşmak duasıyla.
Erol AFŞİN
YazarYaşamımız boyunca türlü merhalelerden geçiyoruz. Dünya durdukça da bu düzen böyle gidecek. Yani çeşitli imtihanlara tâbî olacağız. İnanan insanlar olarak dünya hayatının bir imtihan dünyası olduğunu b...
Yazar: Erol AFŞİN
Osmanlı, Fatih Dönemi’nden başlayarak Batı’daki seferlerini kolaylaştırmak, hâkimiyetini sağlamlaştırmak ve kendisine karşı oluşturulan Haçlı ittifaklarını parçalayıp zayıflatmak maksadıyla bazı Avrup...
Yazar: İsmail ÇOLAK
“Dergi hür tefekkürün kalesidir.” demişti Cemil Meriç “Bu Ülke” adlı kitabında. Gazeteler günün haberlerine değinir ve bunları değişik açılardan yorumlar; bu yüzden bir günlük ömrü vardır gazetelerin....
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Dinle bir bak gönüle işleyen ney sesi buNeyzenin başpâreye tatlı bir bûsesi buDinler iken gözyaşı damla damla akıyorÖyle tatlı bir nağme yüreğimi yakıyorÜfle neyzen yak beni, yak dinleyen âşığıKoş eli...
Yazar: Şükrü ÜNAL