İlme ve Âlime Hürmet
Kur’an’ın ilk emrinin “oku” olması ilmin önemine bir burhan ve onun önceliğine bir işarettir. Yine ilk inen surelerden Kalem Suresi’nde kaleme yemin edilerek ilme yani bilgiye önem verilmiş, ona değer atfedilmiştir. “Kalem” evrensel olarak ilmin sembolüdür. Kalem Suresi’nin başında “kalem”e yemin ettikten sonra satır satır yazılanlara da yemin edilerek “yazı”ya dikkat çekilmiştir. Yazıda bir tılsım olmalıdır ki insanlığın hâlden hâle geçişinde yazı çok önemli bir rolü üstlenebilmiştir. Vahyin sapasağlam bir şekilde günümüze ulaşması yazı sayesinde olduğu gibi onun açıklanması da yine yazı ile olmuştur. Telif edilmiş milyonlarca eser bunun şahitleridir. Hâsılı vahiy yazıya dönüşmüş, yazı ise insanlığı şekillendirmiştir. Yazı ilmin teminatı olmuştur.
Topyekûn ilme yönelmek, fert ve cemiyet planında ilme yönelmek, bilgi üreten kaliteli bir yapının unsurları olmak, cahillikten ve her türlü geleneksel ve modern cahiliyeden kurtulmak, fertlerin ve milletlerin tekâmülü açısından hayatî bir öneme sahiptir. Fertler ve toplumlar ilim sayesinde ilerler ve belirli bir seviye kazanırlar.
Erdemli insan ve erdemli topluma giden yolda ilmin yeri başka hiçbir şeyle doldurulamaz. İlme yönelmek ümmetin sıkıntılarını aşması noktasında da kilit bir eylemdir. Ümmet için onun rehberliğine güvenmekten daha sağlam bir yol gözükmemektedir. Bugün Müslümanların çektiği sıkıntıların temelinde ilme hak edilen değerin verilmemesi ve ona yeteri kadar ilgi gösterilmemesi gerçeği yatmaktadır. İslâm dünyasının en büyük kanayan yaralarından bir tanesi cahillik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dünya üzerinde İslâm toplumları diktatör yöneticiler tarafından sadece aç bırakılmakla kalmayıp aynı zamanda ilimsiz ve fikirsiz de bırakılmışlardır. Böyle bir ortamda İslâm’ın, Müslümanların ve bütün insanlığın geleceği adına bir şeyler yapılacaksa bu ilmi metotlar benimsenerek yapılmak zorundadır. Bir umut olarak yeşeren dinî, sosyal veya siyasî hareketlerin doğru bir çizgide hareket edebilmeleri ve hedefe ulaşabilmeleri için ilmi öncelemekten başka çareleri de yoktur.
Cahillik üzerine kurulan birlikteliklerin topluma pozitif bir değer katmaları mümkün değildir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tarafından ilmin kapısı olarak nitelendirilen Hz. Ali (r.a.), derin fikre sahip olan kimselerin nazarının da güzel olacağını söylemiştir. Nitekim ilimsiz boş bakışlı kimselerin sadece heyecana sahip olmaları hiçbir anlam ifade etmez. Bu bir avantaj da değildir... Varacakları nokta; hüsran ve hayal kırıklığından başka bir şey olamaz.
Dinimizde ilmin yeri o kadar yücedir ki âlimler yıldızlara müsavi görülmüştür. Nitekim bu konuda Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Âlime hürmet eden bana hürmet etmiş olur. Bana hürmet eden Allah’a hürmet etmiş olur. Âlimlere hürmet edin çünkü onlar Allah nazarında yeryüzünün yıldızlarıdır.” Dinimizin hayat algısında ilmin ve âlimin yeri âlî olduğu gibi ilim talebesine de ayrı bir kıymet verilmiştir. İmam-ı Şafi bu konuda telebe-i ulumun uykusunun bile ibadet sayıldığını söylemiştir.
Bugün hocalar ve âlimler toplum nezdinde gözden düşürülmek sureti ile hacı, hoca ve âlim tanımayan bir nesil üretilmeye çalışılmaktadır. Kimisi dinin hükümlerini dosdoğru söylediği için topa tutulmakta, kimisinin sözleri ise bağlamından çıkartılıp farklı bağlamlarda değerlendirilmek sureti ile çarpıtılmaktadır. Gerçekten çok zor bir zamanı yaşıyoruz; ömrünü internette geçirenler ömrünü mektepte medresede geçirenleri acımasızca eleştirebilmektedir.
Elimize kumandayı alıp sağı solu eleştirmek kolaydır, sosyal medyada ahkâm kesmek de kolaydır. Ama dilimize sahip çıkmak o kadar kolay değildir. Allah’ın izni ile bizler bu tuzaklara düşmeyeceğiz. Tıpkı ceddimiz Osmanlı gibi hocalara ve âlimlere yüksek kıymet veren insanlar olacağız. Tıpkı eskisi gibi hocalar ve âlimler başımızın tacı olacak. İşte biz bu niyet ve düşünce ile toplum olarak yükseleceğiz. Tıpkı ecdadımız Osmanlıların yükseldiği gibi…
Bu nesil Allah’ın izni ile hocalarına, âlimlerine, şeyhlerine yeniden hürmet gösterecek ve yeniden onlarla kucaklaşacaktır. Buna inancımız sonsuzdur. Biz kendi neslimize ancak hocalarını, adeta cami gibi, mihrap gibi, ezan gibi dinin sembol ve şiarı olarak gören ve onlara hürmet eden bir anlayışı önerebiliriz. Bundan başkasını asla öneremeyiz.
Yavuz Sultan Selim Han’ın, devrin âlimlerinden İbni Kemal’in atının ayağından sıçrayan çamuru yıkatmadığını ve öldükten sonra sandukasının üzerine konulmasını vasiyet ettiğini hepimiz biliriz. Bu inceliği ve güzelliği anlattıktan sonra bile; “Şimdi öyle âlimler kalmadı.” diyor ve âlimlere hürmetin yollarını kapıyorsak, gelin şu nefsimizi bir yoklayalım. Edepli kimseler için her zaman hürmet edecekleri âlimler olacaktır. Yeter ki biz ecdadımızın bu edebini devam ettirmeye azimli olalım. Bu da ancak irfan seviyesine ulaşmakla mümkün olur.
Bizim dinimizin öngördüğü ilim algısı insanı robotlaştıran cemiyeti mekanikleştiren kuru bir bilgi yığını şeklinde değildir. İnsanı irfana ulaştıran yüksek seviyedeki bir ilimdir ki bunun çekirdeği ne doğuya ne de batıya aittir. Onun kaynağı Nur Suresi’nin 35. ayet-i kerimesinde “Allahü nûrüs semavati vel ard/ Allah, göklerin ve yeryüzünün aydınlığıdır.” şeklinde ifade buyrulduğu üzere doğrudan doğruya yerin ve göğün nuru olan Allah’tır.
İşte insanı insan yapan ve cemiyeti kalabalık olmaktan ayıran bu tür bir ilimdir. “Men arefe nefsehu, gad arefe rabbehu/ Kendini bilen Rabb’ini de bilir.” ifadesindeki gibi kendini tanımak ve dolayısıyla da Rabb’ini tanımak anlamındadır. Yunus Emre’miz; “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir.” derken böylesi bir irfandan bahsetmektedir.
Aydın BAŞAR
YazarSelçuklu-Karahanlı Münasebetleri Sencer’in meliklik döneminde Büyük Selçuklular’a tâbi hâle getirdiği Batı Karahanlı hükümdarı ve kayınpederi Arslan Han son yıllarında felç olmuş, ülke yönetimini oğlu...
Yazar: Resul KESENCELİ
Bir ömür boyunca sünnet izinde,Memat talebesi, hayat işçisi,Bütün insanlığa hizmet izinde,Rızanın peşinde hayrat işçisi…Hükümsüz Rahman’a varmaya ilim,Hak’tan gayrısına döner mi dilim?Büyük şair, büyü...
Şair: Halil GÖKKAYA
Yüce Allah Enbiya Sûresi’nin 16. ayetinde; “Biz yeri, göğü ve arasındakileri eğlence olsun diye yaratmadık.” buyurarak kâinatın yaratılışında bir takım hikmetlerin bulunduğunu ifade eder. Burada insan...
Yazar: Aydın BAŞAR
İnsan bir umutla yaratıldı ve bir umutla da yanıltıldı ancak yenilgilerinden de yine umutla kurtarıldı. Umudun, uzun bir hikâyesi vardır. Fakat onun hikâyesini, felsefesini ve psikolojisini bilmeyenle...
Yazar: Yusuf HALICI