Anne Olmak Sorumlu Olmayı Gerektirir
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hanımları, ümmetin anneleriydi. Anne olmak, sorumlu olmayı gerektirmekteydi. Evlatları için örnek olmayı gerektiriyordu. Onlar da bu sorumluluklarını yerine getirdiler, pek çok konuda kadın olsun erkek olsun evlatlarına örnek oldular. Onlar, Allah ve Rasûl’ünün rızâsını öncelemişler ve âhireti dünyalıklara tercih etmişlerdi. Onlar bütün bunları birer insan olarak gerçekleştirmişlerdir. Zira onlar Yüce Allah’ın şu uyarılarına muhâtap olmuşlardı:
“Ey Peygamber'in hanımları! Sizlerden biri açık bir hayâsızlık yapacak olursa, onun azâbı iki kat olur. Bu Allah'a kolaydır. Sizlerden Allah'a ve peygamberine boyun eğip yararlı iş işleyenlere ecrini iki kat veririz; ona cömertçe rızık hazırlamışızdır. Ey Peygamber’in hanımları! Sizler herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Allah'tan sakınıyorsanız edâlı/işveli konuşmayın, yoksa kalbi bozuk olan kimse kötü şeyler ümit eder; dâimâ ciddî ve ağırbaşlı söz söyleyin. Evlerinizde oturun; eski Câhiliyye'de olduğu gibi açılıp saçılmayın; namazı kılın; zekâtı verin; Allah'a ve Peygamber’ine itâat edin. Ey Peygamber’in ev halkı! Şüphesiz Allah sizden kusuru giderip sizi tertemiz yapmak ister. Evlerinizde okunan Allah'ın âyetlerini ve hikmetini hatırda tutun. Şüphesiz Allah haberdâr olandır, bütün incelikleri bilendir.[i]
Onlar, Yüce Rabb’in irşatlarına doğrudan muhâtap olmuşlar ve Rablerinin kendilerinden istediği şeyleri yerine getirmişlerdi. Evet, onlar Allah ve Rasûl’üne iman etmişler ve bu imanlarını yine Allah ve Rasûl’üne itâat ederek göstermişlerdi. Onlar, konuşmalarına dikkat ederlerdi. Özellikle erkeklerin bulunduğu meclislerde edâlı, işveli konuşmazlardı. Yüce Allah tarafından gözlendiklerini, ümmet tarafından izlendiklerini biliyorlardı. Onun için ya hayır söylüyorlar yahut susuyorlardı. Söylem ve eylemlerinde ciddî ve ağırbaşlı idiler. Yüce Allah’ın, “Ey inananlar! Peygamber'in eşlerinden bir şey isteyeceğinizde onu perde arkasından isteyin. Bu sayede sizin gönülleriniz de, onların gönülleri de daha temiz kalır.”[ii] emri geldikten sonra yabancı erkeklerle perde arkasından konuşuyorlardı.
Onlar, giyim kuşamlarına son derece dikkat ediyorlardı. İslâm öncesi kadınları gibi açılıp saçılmıyorlardı. İslâm öncesi kadınları bütünüyle açık saçık değildi elbet. Onların da kendilerine göre giyim kuşamları vardı. Hatta başörtüleri bile vardı. Ancak onlar başörtülerini boyun ve gerdanlıklarını açık bırakacak şekilde bağlayıveriyorlardı. Yüce Allah’ın, “Mü’min kadınlara da söyle; gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünen kısmı müstesnâ, açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar.”[iii] “Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına, dışarı çıkarken üstlerine örtü almalarını söyle; bu, onların hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar. Allah bağışlar ve merhamet eder.”[iv] emirleri gelince İslâm kadınları sımsıkı örtülerine büründüler. Peygamberimiz’in eşleri, ümmetin anneleri de bu konuda er güzel örnekliği sundular.
Onlar, evlerini bir ibâdethâne, bir mektep hâline getirmişlerdi. İhtiyaç olmadıkça dışarı çıkmıyorlar, evlerinde Kur’ân okuyorlar, onu anlamaya ve gereklerini yerine getirmeye gayret ediyorlardı. Bu konuda Peygamberimiz’e sorular soruyorlar, âyetlerle ilgili olarak onunla tartışma bile yapıyorlardı. Birkaç örnek verecek olursak:
Peygamberimiz’in eşlerinden Ümmü Seleme, bir gün odasında saçlarını taratırken Hz. Peygamber'in mescidden "Ey İnsanlar!" diye seslendiğini duymuş ve saçını taramakta olan kadına "Bırak sonra tararsın." demişti. Kadın, "O erkekleri çağırıyor, kadınları değil." deyince de ona, "Ben de insanım, biz insan değil miyiz?" diyerek Peygamberimiz’i dinlemeye çıkmıştır.[v]
Yine Ümmü Seleme annemiz, bir gün Peygamberimiz’e şöyle bir soru yöneltmişti: "Ey Allah'ın Peygamberi! Yüce Allah'ın hicret konusunda kadınları andığını duymayacak mıyım?"
Onun bu sorusu üzerine Yüce Allah şu âyeti indirmiştir:[vi] "Sizden erkek olsun kadın olsun, hiç birinizin çalışmasını boşa çıkarmayacağım. Zaten siz birbirinizdensiniz."[vii]
Eşleri, Peygamberimiz’in yanında rahatlıkla fikirlerini söyleyebilir ve hatta onunla tartışabilirlerdi. Hudeybiye Antlaşması’nın yapıldığı sene, ağaç altında Rıdvan Biati yapılınca Hz. Peygamber (s.a.v.), "Ağacın altında bana biat edenler, İnşallah cehenneme girmez." buyurmuştu. Orada bulunan Hafsa Annemiz şöyle karşılık vermişti: "Evet, girer ey Allah'ın Rasûlü!" Peygamberimiz onu uyarınca, o şu âyeti okuyarak cevap vermişti: "İçinizden cehenneme uğramayacak yoktur. Bu, Rabb’in için kesinleşmiş bir sözdür."[viii] Bunun üzerine Peygamberimiz bir sonraki âyeti okuyarak ona cevap vermiştir: "Sonra Biz, Allah'tan sakınanları kurtarırız, zâlimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız."[ix] Bu olay[x] hem eşi Hz. Hafsa'nın geniş Kur'ân kültürüne ve hem de fikirlerini rahatlıkla Peygamber (s.a.v.)’e söyleyip onunla tartışabildiğine tanıklık etmektedir.
Hz. Aişe, Peygamberimiz’e bir âyet indiğinde, onun ifade ettiği helal haram, emir ve yasağı iyice öğrenmeye çalıştıklarını söyler.[xi] Nitekim Hz. Aişe, "yerin başka bir yer, göklerin başka göklerle değiştirileceği gün"[xii] âyetiyle ilgili olarak, "Bu sırada insanlar nerede olacak?" diye sormuş, Peygamberimiz de şöyle cevap vermiştir: "Bunu senden önce bana hiç soran olmadı, o gün insanlar sırat üzerindedirler."[xiii] Hz. Aişe ve Hz. Hafsa, bütünüyle Kur'ân'ı ezberleyen hanımlardandı.[xiv]
Annelerimiz, namaz ve infâk başta olmak üzere ibâdetlerini de hakkıyla yerine getiriyorlar, farzların yanında nâfilelerle kulluk vazifelerini îfâ ediyorlardı. Şu birkaç örnek bu konuda bize bir fikir verecektir:
Sözgelimi Hz. Hatice, ilk iman edenlerden, Peygamberimiz’in namazda ilk cemâati olan en vefâlı eş… Hz. Âişe kıvrak zekâsı ve derin ilmî birikimiyle ümmete örnek anne… Hz. Hafsa ilk Mushafı okuyan ve muhâfaza eden Kur’ân kadını… Hz. Zeyneb bint Huzeyme yardımseverlik ve engin merhametiyle yoksulların annesi unvanını kazanmış bir anne… Hz. Ümmü Seleme Hudeybiye’de Peygamberimiz’in kendisine danışıp görüşü doğrultusunda hareket ettiği müsteşar anne… Hz. Zeyneb bint Cahş gece namazına ve oruca son derece düşkün, kendi yaptığı el işlerinden elde ettiğini hep sadaka veren cömert anne… Evet, her bir annemiz birbirinden özel ve güzel meziyetleriyle tarihe geçtiler. Yüce Allah, onlara rahmet etsin!
Peki, hiç düşündük mü, annelerimizin bu özellikleri Kur’ân âyetlerinde niçin yer aldı? Kur’ân, yalnızca bilgilendirmek için mi bu konulara yer verdi? Yoksa bütün âyet ve mesajlarıyla evrensel olan Hayat Kitabımız, annelerimizle ilgili bu bilgileri verirken, onları örnek alma, onları izleme, onlara benzeme konusunda bizleri eğitmek mi istiyor? Elbette ikincisi. Çünkü Kur’ân’da yer alan her âyet bir hüküm ve hikmet içerir. Her âyetin bize yönelik mesajları vardı. Önemli olan onları görebilmek, o mesajları alabilmek, o seçkinlerin yolunda onlar gibi olabilmektir.
Buna göre mü’min kadınlar da mü’min erkekler de iffetli olmak, namuslarını korumakla yükümlüdürler. Onlar da giyim kuşamlarına, karşı cinsle ilişkilerine dikkat etmek zorundadırlar. Karşı cinsle konuşmalarında edep ölçülerine uymalıdırlar. Peygamberimiz’in, “Bir erkek bir kadınla baş başa kalmasın, zira üçüncüleri şeytan olur. Yine bir kadın yanında mahremi olmadan yolculuk yapmasın.”[xv] uyarısı doğrultusunda hareket etmelidirler. Allah inancını ve âhiret bilincini diri tutan Kur’ân âyetlerini sürekli okumalı, anlamalıdırlar. Zira vahiyle beslenmeyen ruhlar çürümeye mahkûmdur. İnsanın doğru ve güzel örneklere her zaman ihtiyacı vardır. Ancak evladın annesine ihtiyacı her şeyden daha fazladır. Onun için Peygamberimiz’in eşleri annelerimizi iyi tanımalı, onları saygıyla anmalı ve çok daha önemlisi onların güzelliklerini hayatımıza taşımalıyız.
Kaynaklar:
[i] 33/Ahzâb, 30-34.
[ii] 33/Ahzâb, 53.
[iii] 24/Nûr, 31.
[iv] 33/Ahzâb, 59.
[v] Ahmed, VI, 297; Müslim, Fedâil 9/29.
[vi] Taberî, Câmiu'l-Beyân, IV, 143; İbn Kesir, Tefsîr, I, 441.
[vii] 3/Âl-i İmrân, 195.
[viii] 19/Meryem, 71.
[ix] 19/Meryem, 72.
[x]Âişe A. Bint Şâtî, Rasulullahın Annesi ve Hanımları, II, 115–116.
[xi] İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-Ferîd, II, 89; Ahmed, VI, 218; Taberî, Tefsir, V, 295; Kurtubî, Tefsir, V, 398.
[xii] 14/İbrâhim, 48.
[xiii] Ahmed, VI, 101, 218; Müslim, Fedâil, 1/8.
[xiv] Zerkeşî, Burhân, I, 242; Suyûtî, İtkân, I, 124.
[xv] Buhârî, Nikâh 112, Cihâd 140; Tirmizî, Radâ’ 16.
Ali AKPINAR
YazarYüce Allah’ın son mesajı Kur’ân ve son peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.) ile bir kez daha yenilediği İslâm dini, bütün zamanları ve bütün coğrafyaları kuşatan evrensel bir dindir. Onun kitabı ve Peygam...
Yazar: Ali AKPINAR
“Cennet vatan” diye nitelediğimiz Anadolu toprakları, bin yıl kadar önce İslâm ile tanışmıştır. Bu topraklarda önce Selçuklu, ardından Osmanlı unutulmaz izler bırakmışlardır. Bu bölgelerde yaşayan ins...
Yazar: Ali AKPINAR
Fetih, “açma, başlama, başlatma” anlamlarına gelir. Bizim Hayat Kitabımızın bir bütün olarak ilk inen ve Mushaf’ın en başında olan sûresi Fâtiha Sûresi’dir. “Açan” anlamına gelir ve Kitabımız o kutlu ...
Yazar: Ali AKPINAR
Selçuklu ve Osmanlı, tarihin altın çağlarıİslâm ile sımsıkı, milletimizin bağlarıZirvelerden inmemiş Dîvan EdebiyatımızSinanlar yetiştirmiş, Müslüman-Türk sanatımızDamgamızı vurmuşuz Anadolu-Balkanlar...
Şair: Bekir OĞUZBAŞARAN