Bir Takım Hayatî Düşünceler
“Ömür boyu beraberimizde gidecek bir meslek. Aslında dünyanın fıtratına da yanlış; mevsimler değişirken, insanlar değişirken hayatlar değişirken sadece bir meslekte takılıp kalmak ve ömür boyu onu idame ettirecek olmak ne kadar verimlidir bunların da tartışılması ve ciddi bir meslekî düşüncelerin, eylemlerin ortaya konulması gerekiyor. Aynı şey meslek lisesi için de mevcut, oradaki öğrenciler tembel yaftası yiyor. Neye göre, kime göre?”
Bugünlerde öğrenciler üniversite sınavlarının sonucuna bağlı olarak program tercihinde bulundu ve nihayetinde tercih ettikleri bölümlere yerleştiler ya da yerleşemediler. Günümüzde bir meslek sahibi olmanın yolu iyi bir üniversite okumak ve iyi bir eğitim almaktan geçiyor. Tabii bütün mesleklerde mutlaka iyi bir eğitim-öğretim sürecinin olması şart. Yalnız şekli ve niteliği üzerinde biraz düşünmek ve hayatı ona göre şekillendirmek gerekiyor sanki. Tabii bütün bu düşünceleri ortak bir yol bulunması açısından dillendirmek istedim.
Tercih döneminde ve sosyal medyada takip edebildiğim kadarıyla insanlar tıp, mühendislik vb. bölümlerin tercih edilmesini daha nüfuzlu görüyor. Elbette bunlar önemli ama bütün insanların doktor ya da mühendis olması beklenemez. Olması gereken insanların yaptığı işi sevmesi ve severek yapması… Ancak toplumsal izlenim sonucunda nerede para çoksa orası daha itibarlı görülüyor düşüncesi hâkim. Bizde diploma eşittir meslek olduğu için böyle bir hayati gerçek var maalesef. Üniversiteyi bilim ve ilim yuvası olarak değil geleceğin teminatı olarak görüyoruz yalnızca! Ömür boyu beraberimizde gidecek bir meslek. Aslında dünyanın fıtratına da yanlış; mevsimler değişirken, insanlar değişirken hayatlar değişirken sadece bir mesleğe takılıp kalmak ve ömür boyu onu idame ettirecek olmak ne kadar verimlidir bunların da tartışılması ve ciddi bir meslekî düşüncelerin, eylemlerin ortaya konulması gerekiyor. Aynı şey meslek lisesi için de mevcut, oradaki öğrenciler tembel yaftası yiyor. Neye göre, kime göre? Birçok üniversiteyi okursunuz ve evinizdeki bir cıvatayı sıkamazsanız diplomanızın bir önemi kalmaz. Kimin ne yaptığı değil, aşkla yapması önemli. Ne demiş Neşet Ertaş; "Aşkınan çalışan yorulmaz."
Üniversitelerin bir iş kapısı olarak görülmesi konusuna geri dönecek olursak, şimdi bizim iş hayatımızda böyle bir kıstas olduğu için doğru meslek kapısı olarak görülür ancak mesleklerin kolay değiştirilebilir olması lazım, eğitim alarak çeşitli sertifika programları ile bunları yapabilmek gerekiyor. Tabiî bu meslekte ne kadar iyi bir eğitim aldığımız da ölçülmeli. Zaten hayat insanı her yönden sınıyor, başarılı değilseniz bir yerde iş yapma olanağınız kalmıyor. Sadece iyi bir üniversite okumak, her yönden iyi olduğunuz anlamına gelmez, aynı şekilde hiç okumamanız da sizin kötü olduğunuz anlamına gelmez. Üniversitelerimizin aslında ilim ve bilim dünyamız ile düşünce dünyamızı derin dehlizlere götürmesi gerekir. Meslek algımızın değiştirilmesi ve iş konusunda insanların meslek edinmesinin kolaylaşması gerekiyor. Meslek lisesinin tekrar canlandırılıp insanların mesleğe atılmasının sağlanması gerekiyor.
Bu kadar insanı üniversiteye yerleştirmek zorunda değiliz, herkes de üniversite okumak zorunda değil. Ticari zekâsı vardır, ticarete yönelebilir farklı alanlarda becerisi vardır bu alanlara yönelebilir. Sadece anne ve babaların ukdelerinde kalmış hayallerin gerçekleşmesi için çocuklar heba edilemez ve insanlık heba edilemez. Ailesinin zoruyla öğretmen olmuş birinin ne kendine ne de öğrencilere bir faydası olur. Aynı şekilde doktorluğu sevmeyen birinin de kendine ve hastalara bir faydası olamaz. Dolayısıyla her gözde meslek, icra eden kişiye bir şeyler katıyor diyemeyiz. Kimine işkence gibi de gelebilir. O yüzden hayat boyu yapacağımız işi de sevmek gerekiyor. Hayat boyu demişken orada da belki zaman içinde meslek değişimi de kolaylaşabilir. Çünkü insanların becerileri değişiyor, düşünceleri değişiyor. Hayatın değiştiği bir yerde bunların değişmesi normal… İnsanlar gelişmeye kapalı hale geldikleri zaman bu defa hayat monoton bir hale geliyor ve insanlar bir süre sonra rutin işlerden sıkılarak bir ruhsal bunalımın içine girebiliyor.
Üniversitelerimizin daha nitelikli hâle gelmesi için belki bu kadar öğrenci yüküne gerek yok. Bazı bölümlerden mezun olan kişilere hedefiniz neydi diye sorunca sırf üniversite okumak için bu bölüme yazıldım ya da diploma almak için yazıldım cevapları azımsanacak gibi değil. Geçmiş yıllarda Türk Dili dergisinde Prof. Hamza Zülfikar’ın şu tespiti bazı şeyleri daha çok gözler önüne seriyordu. Diyordu ki, üniversiteye gelmiş öğrencilerin birçoğu sözlük kullanmasını bilmiyor! Burada ciddi bir sıkıntı var, eğitim ve öğretim ciddi bir iştir. Ben dahi bizzat sıkıntısını yaşamış biri olarak şunu rahatlıkla dile getirebilirim ki herkes öğretmen olamaz. Eğitimden uzak kişilerin öğretmen olması hayatların sekteye uğramasına ve istedikleri alanlardan uzak kalmalarına bile sebep olabilir ki bunu bizzat kendim yaşadım. Öğretmen olmaması gereken kişilerin öğretmen olması ve ailelerimizi yanlış yönlendirmesi ile insanların hayatlarında dönülmez yaralar bırakabilir.
O yüzden zorlayarak üniversite okunmaz, sadece bir iş sahibi olayım da gerisi ne olursa olsun mantığıyla hayat devam etmez, hayat bir yerde çelme takar ve tökezler insan! Diploma insanın derin ve incelikli düşünmesi için tek başına yetmez. İlkokul mezunu olabilirsiniz ama okuyorsunuzdur kendinizi geliştiriyorsunuzdur işte bu sizin insanî melekelerinizi geliştirir. Yine üniversite okuyup kendinizi geliştirirseniz bu size artı değer katar, fakat üniversite mezunuyum deyip kendinizi geliştirmez ve okumazsanız bu size artı bir değer katmaz. Belki biraz net konuştum ama kızmaya gerek yok, hayatın gerçeklerini görüp varsa eksikliklerin çözülmesi, daha iyi bir noktaya gidebilmemiz için bazen gerçekleri de iyi görmek gerekiyor. Sefer içinde olduğumuz bu dünya hayatında yanımıza aldıklarımız bizi ruhen ve bedenen doyuracak heybeden ibaret olmalı.
Erol AFŞİN
YazarHayatın olağan akışı içinde insanlarla beraber yaşamak durumundayız. Beraber hareket eder, yaşantımız içinde kimi insanlarla hayatı paylaşırız. Onlarla sohbet eder, dertleşir; üzüntümüzü ve sevincimiz...
Yazar: Erol AFŞİN
İnsanoğlu yaşadığı mekânları mamur bir şeklide uzun ömürlü yapılar olarak inşa etmiştir. Binalarla birlikte şehirlerin bir umrana dönüşmesi mimarî sanatın tezahürüdür. Şen ve bayındır binalarda oturan...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Türk tasavvuf tarihinde Erdebilî geleneğini Anadolu’ya taşıyan önemli bir mutasavvıf olan Somuncu Baba’nın benimsemiş olduğu tasavvuf düşüncesinde Melâmetî anlayışı ön plana çıkmıştır. Onun en önemli ...
Yazar: İsmail AYTAÇ
Hayatımızı sürdürdüğümüz bu dünyada yeme içme gibi hayati ihtiyaçlarımız arasında beynimizin de ihtiyaç duyduğu bazı kavramlar var. Belki bunları ertelediğimiz ya da pek fazla dikkat etmediğimiz bir ş...
Yazar: Erol AFŞİN