Rahmet Dilersen Ahmedî Zikreyle Daim Ahmed’i
Asıl adı İbrahim, lakabı Tâceddin olan Ahmedî, 14. yüzyıl Anadolu’sunda yaşamış şairlerden birisidir. Anadolu’nun 14. yüzyılda doğudan ve batıdan maruz kaldığı Moğol ve Haçlı taarruzları, döneme dair tarihi verilen yetersizliğine sebep olmuştur. Dolayısıyla Ahmedî hakkında mevcut bilgiler yer yer tutarsız olup ekseriyetle şuarâ tezkirelerine ve kendi eserlerine dayanmaktadır. Eserlerinden hareketle tarih, tıp, edebiyat ve belagat alanında yetkin olduğu anlaşılan Sivaslı[1] Ahmedî,[2] ileri tahsil için bir dönem Mısır’da bulunmuş, burada Molla Fenarî ile görüşmüştür. Ayrıca her ne kadar eğitim sürecinin detayları bilinmese de onun ciddi bir Kur’an-ı Kerim müktesebatına sahip olduğu anlaşılmaktadır.[3] Ayrıca o, “Sana Kuran yeter rehber kim oldur / Hak ile batıl arasında fârik.”[4] beytiyle Kur’an’a olan ülfet, ünsiyet ve tabiiyyetini ifade etmektedir.
Edebiyat tarihinin önemli simalarından Ahmedî, Anadolu lehçesiyle telif edilip bugün elimizde bulunan en eski Dîvân’ın müellifidir.[5] Hatta o, Fars şairlerine üstünlüğünü iddia eden beyitler yazmış, edebiyat alanında Türkçe’nin tercih edilmesinde ısrarcı ve öncü olmuştur.[6] Ayrıca 615 beyitlik mevlidi ile ilk mevlid yazarlarından biri olan Ahmedî, Selçuklu’nun söz mirasını Germiyanlı ve Osmanlı’ya taşıyan, kültürel devamlılığı temin eden köprü şahsiyetlerden birisidir.[7]
Ahmedî, hem İskendernâme hem de Dîvân’ında Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’ medh ü senâ eden iki ayrı hacimli na’t-ı şerîf[8] kaleme almıştır. Bu şiirlerde ekseriyetle ayet ve hadislerin çizdiği peygamber portresinin nazmedildiği görülmektedir. İlgili beyitlerden bazılarını kısa açıklamalarla dikkatinize sunuyoruz:
Gönlü ânın mahzen-i esrâr-ı Hak
Rûhu ânın matla‘ı envâr-ı Hak
Hem ezel mülkünde fahr-i âlem ol
Hem ebedde enbiyaya hâtem ol
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in gönlü Hak sırlarının mahzeni, ruhu ise Hak nurlarının matla’ı/doğuş mahallidir. O (s.a.v.) hem ezelî olarak âlemin övüncü hem de peygamberlerin sonuncusudur.
Ahmedî bu iki beyitte nûr-i Muhammedî düşüncesinin[9] adeta bir özetini sunmaktadır. Bu düşünceye göre Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ruhu ilk yaratılan şey ve yaratılışın da vesilesidir. Şair mahzen ve matla’ kelimeleri bütün peygamberlerin ve velilerin, ledünnî ve bâtınî bilgileri elde ettikleri manevî kaynağı betimler. Ezel ifadesi rûh-i Muhammedî’nin insanlığın manevî babası[10] olduğuna işaret ederken, ebed ifadesi ise Hz. Peygamber (s.a.v.)’in tarihî açıdan zuhur eden son peygamber olduğunu anlatır. Yani Hz. Peygamber (s.a.v.) peygamberler arasında yaratılışta ilk, zuhurda sonuncudur. Nübüvvet O’nunla başlamış O’nunla bitmiştir.
Gah ânın hulkına dedi Hak azîm
Gah Raûf etti ânı gah Rahîm
Gah dedi âna şefî‘u gah nezîr
Gah şâhid gah sirâc u gah beşîr
Cenâb-ı Hak (c.c.), Hz. Peygamber (s.a.v.)’i ahlakı yüce diye tavsif ederken dikkat-i câlip bir şekilde kendi isimlerinden Raûf/çok şefkatli ve Rahîm/çok merhametli sıfatlarını, Peygamber (s.a.v.)’in ümmetine düşkünlüğünü anlatırken kullanmaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v.)’in -belki rahmetten sonra şefaati konu edinen beyit tertibin de kulağımıza fısıldadığı bir mesaj olarak- rahmetinin bir tezahürü olarak şefaatçi, nezîr/uyarıcı, şâhid, sirâc/aydınlatıcı, beşîr/müjdeleyici sıfatlarından dem vurulmaktadır. Bu iki beyit adeta bir ayet yumağı[11] gibi Efendimiz (s.a.v.)’in Kur’an’a konu olan özelliklerinden bahsetmektedir.
Rahmetin Hakk’ın dilersen Ahmedî
Hamd ile zikreyle daim Ahmed’i
Ey Ahmedî, Hakk’ın rahmetine erişmek istersen ismi Ahmed olan kutlu nebiyi övgü ile daima an.
Yazının başında da belirtildiği üzere şairin adı İbrahim’dir. Fakat şair mahlas olarak Ahmedî kelimesini kullanmaktadır. Bu durum, Ahmedî’nin Hz. Peygamber (s.a.v.)’in izinden gittiğini ima eden latif bir tercih olarak şairin manevî nispetini göstermektedir. İkinci mısrada ise Efendimiz (s.a.v.)’den övgü ile bahsetmek, O’nun rahmetine mazhar olabilmenin şartı olarak zikredilmektedir. Şair burada hamd kelimesini, Allah’a şükrümüzü ifade ederken kullandığımız anlamıyla değil, aynı harflerden oluşan hamd ve medh kelimeleri arasındaki fonetik akrabalıktan da güç alarak övgü anlamıyla kullanmaktadır.
Dua niyetine son söz:
Bana inâyet eyle şefaatle anda kim
Kamu halâyıka erişir mihnet ü ‘anâ
Hakk’dan benim günahlarıma af iste kim
Bana günah layık âna aftır sezâ
Bütün yaratılmışlara sıkıntı ve zorluğun erişeceği kıyamet gününde bana şefaat eyle ey Nebî.
Hakk’dan benim günahlarım için af dile, günah bize af da O’na yakışır ey Nebî.
[1] Ahmedî’nin Germiyanlı ve Amasyalı olduğu iddia edilmişse de gerek ona en yakın tezkirelerden gerek kendi şiirlerinden anlaşıldığına göre Ahmedî, Sivaslı’dır. Alim Yıldız, “Ahmedî’nin Memleketine Dair”, Bildiriler Kitabı (Ahmedî Sempozyumu, Sivas: Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2018).
[2] Ahmedî’nin eserleri Divan, İskendernâme, Cemşîd ü Hurşîd, Tervîhu’l-ervâh, Bedâyiʿu’s-siḥr fî ṣanâyiʿi’ş-şiʿr, Mirḳātü’l-edeb, Mîzânü’l-edeb ve Miʿyârü’l-edeb şeklinde sıralanabilir. bk. Günay Kut, “Ahmedî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1989), 166-167.
[3] Hamit Demir, “Ahmedî’nin Kur’an-ı Kerîm Müktesebatı”, Bildiriler Kitabı (Ahmedî Sempozyumu, Sivas: Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2018), 262.
[4] İbrahim Taceddin b. Hızır Ahmedî, hzl. Yaşar Akdoğan, Ahmedî Divanı (PDF: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, ts.), 116.
[5] Tahir Olgun, Divan Edebiyatı Yazıları (İstanbul: Büyüyenay Yayınları), 31.
[6] Örnekler için bk. Ahmedî, Ahmedî Divanı, 139, 589, 595.
[7] Bilal Kemikli, “Bir Kurucu Şair: Ahmedî, Dönemi ve Eserleri”, Bildiriler Kitabı (Ahmedî Sempozyumu, Sivas: Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2018), 8.
[8] Na’t-ı şerîflerin tam metni için bk. İbrahim Taceddin b. Hızır Ahmedî, hzl. Yaşar Akdoğan, İskendernâme (PDF: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, ts.), 221-225; Ahmedî, Ahmedî Divanı, 17-19.
[9] Detaylı bilgi için bk. Mehmet Demirci, “Hakîkat-ı Muhammediyye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1997).
[10] Hz. Adem (a.s.) ebu’l-beşer/insanlığın babası ise Efendimiz (s.a.v.) ise ebu’l-ervâh/ruhların babasıdır.
[11] Ayetler için sırasıyla bk. 68/Kalem, 4, 9/Tevbe, 128, 33/Ahzâb, 45-46.
Hamit DEMİR
YazarHorasan’dan Anadolu’ya göçen bir ailenin çocuğu olarak 1520 yılında Tokat’ın Zile ilçesinde dünyaya gelen Şemseddin Sivâsî, Halvetiyye Tarikatı’nın Şemsiyye Kolunun kurucusu, âlim ve şair bir zattır. ...
Yazar: Hamit DEMİR
1809 yılında İstanbul’da doğan Şeref Hanım, Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Osman Selâhaddin Dede’nin müridlerindendir. Şiirlerinden hareketle hiç evlenmediği anlaşılan Şeref Hanım, 1861 yılında vefat et...
Yazar: Hamit DEMİR
“Ömür boyu beraberimizde gidecek bir meslek. Aslında dünyanın fıtratına da yanlış; mevsimler değişirken, insanlar değişirken hayatlar değişirken sadece bir meslekte takılıp kalmak ve ömür boyu onu ida...
Yazar: Erol AFŞİN
Edip Ahmed b. Mahmud Yüknekî tarafından XII. yüzyılda yazılmış, Türk dili, edebiyatı ve kültür tarihinin önemli kaynaklarından olan Atebetü’l-Hakâyık, Hakikatler Eşiği anlamına gelmektedir. Dâd İspehs...
Yazar: Hamit DEMİR