EDİTÖR'den
Bu fâni dünya hayatının şaşaası ve parlaklığı, oyun ve eğlencesi, uyanık ve hakiki mü’minin Allah’a giden yolda sağlam adımlarla ve kararlı bir şekilde ilerlemesine asla engel olamaz, olmamalı da. Dünya ehlinin çalışıp çabalaması, evini barkını ziynetini, dahası maddî zenginliğini artırmak, korumak olmuştur maalesef. Bunun aksine, bâkî olan ebedî âlemi düşünüp ona göre hayatını tanzim eden Allah’ın has kullarından akıl ve basiret sahiplerinin yolu da, iman makamlarını ve takva derecelerini, salih amelleri ve sözleri koruyacak unsurlara en büyük özeni göstermek olmuştur. Esas olan da budur. İman ve tevhid ihsanından sonra Allah’ın insanlara bağışladığı en büyük nimetlerden biri de, onlara öğüt veren samimi önderlerin olmasıdır. Öğüt verici sözleri kelâm-ı kibar olarak söyledikçe; onlara Allah’ı hatırlatarak en sağlam ve en etkili iyiliği yaparlar, en büyük yararı bağışlarlar. Hikmetli bir şekilde onlara, yapılması gereken doğru hâlleri gösterirler. Böylece bu öğütlere uyanlar da, başarıdan en büyük nasibi elde ederler. Bu hususta kulağa küpe bir kelamı nakledelim: “Bil ki; sana öğüt veren seni sevmiştir, ikiyüzlü davranarak seni idare eden ise seni aldatmıştır.” Ve yine bu noktada; bu sözde belirtilen doğruluk ve samimiyetin; Allah için, Rasûlü için ve mü’minler için öğüdün önemi anlaşılır. Öğüt; birine doğru veya uygun bir yol göstermek için söylenen sözdür. İnsan yetiştirmede gözden uzak tutulmaması gereken ve hiç eskimeyen metot “öğüt’tür. “Nasihat, ders, vaaz, hatırlatma” kelimeleri ile de ifade edilebilen öğüt, insan yaratılışına uygun bir tarzdır. Yaratılışa uygun olduğunu da bir adı “öğüt” olan Kur’an-ı Kerim’den öğreniyoruz. Nahl Suresi’nin 125. ayetinde şöyle buyrulur: “İnsanları, Rabb’inin yoluna hikmetle ve güzel öğütlerle davet et.” İnsanlara öğüt kasdı ile söz söylemek sünnettir. Dinî hükümlere uygun olarak, ihtiyaca göre tatlı ifadelerle yapılan konuşmalardan, verilen öğütlerden herkes faydalanır. Öğüt, gerçekten bir hayır işidir, çok sevimli bir hizmettir. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin Dîvân’ındaki bir gazelinin redifi, “tut”tur. Öğütler de zaten tutulması, hayata uygulanması için söylenir. Şimdi bu gazelin beyitlerindeki hikmetli öğütlerden bizler de nasibimizi alamaya çalışalım. Hulûsi Efendi Hazretleri, dünyayı bırakmayı daha doğrusu dünyevileşen hayat tarzını, aldatıcı dünyalıkları bırakmayı tavsiye ederek başlar gazeline. İlk iki beyit şöyledir: Ko dâr-ı fenâyı bunda râh-ı mülk-i bekâyı tut O mülke varmağa dâmen-i ehl-i Hudâ’yı tut (Bu dünyanın geçici zevklerini/zenginliklerini yine dünyada bırak, ölümsüzlük ilkesini, Allah’la bâkî olma ebediliğini kavra ve O’na yönel. Bekâ âlemine varabilmek için de bir Allah dostunun eteğine yapış, bir insanı- kâmilin eteğini tut.) Elinde var iken fırsatı ganimet bil Hebâ olmadan ömür tarîk-i Mustafâ’yı tut (İçinde bulunduğun nimetleri iyi değerlendir, her zaman dilimini, irşad halkasını, nefis terbiyesini öğreten tasavvufu, eline geçen ganimet olarak bil. Ömür gelip geçicidir, hayat tükenmeden, onu boşa harcama, Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in izini, İslâm’ın emirlerini samimice yaşa, bu seçilmiş yolu tut.)
Editör
YazarSonbahar üzerine neler yazılmadı ki... Herkes gönlüne düşeni ya bir deneme ya da bir şiirle dile getirdi. Kimi zaman sevinç, kimi zaman heyecan kimi zaman da bir hüzün, sadırdan satırlara yansıdı. O...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Sonbahar; kimine yılın son baharı, kimine ömrün. Sonbahar, kimi için hazan mevsimi, kimi için bereket. Sonbahar, kışa girmeden son bir umut, son bir gayrettir. Geçen ayları verimli geçirenler için ber...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Kişi, sevdiği ile beraberdir. Kişi, en çok sevdiği kişilerden etkilenir. Kişi, sevdiği kişiler gibi olmak ister. Dahası kişi, sevdiği kişilerin değer verdiklerine değer verir; sevdiklerini sever veya ...
Yazar: Eşref BOLUKÇU
Mahremiyet, en temel anlamıyla kişilerin özel alanlarını koruma hakkıdır. Bu kavram, ailede öğrenilir ve toplumda önemli bir yere sahiptir. Aile içinde ve dışında mahremiyeti zedeleyecek davranışlar y...
Yazar: Editör