Okumak Boş Zaman İşi Değil Hoş Zaman İşidir
Okumayan insan ruhu mevsimsizdir. Ne yazlardan ne kışlardan ne baharlardan haberdardır. Okumayan insan ruhu çoraktır. Ne damladan ne ırmaktan ne denizden haberdardır. Okumayan insan ruhu taşlıktır. Ne tohumdan ne çiçekten ne fidandan haberdardır. “Boş zaman işi değil.” değimiz bu kutlu eylem hoş zaman işidir ve içine yüklediğimiz anlam kadar bizi kendisiyle buluşturur.
Okumak… Kitap okumak, kendini okumak, kâinatı okumak… Kâinat kitabını… Her şeyin başı o. Oku… Oku… Oku…
Nice duygu ve düşüncenin ruhumuzda tecelli vesilesi okumak ise, yaşam içinde bunun izleriyle çalışıp çabalarız.
Kutsal Kitabımızdan öğrendiklerimiz hayatımıza yön verir. Okuduğumuz her kitap bizi biz eden olgulara yakın kılar, fikir dünyamızın şekillenmesi, dava ruhumuz, daldığımız dünyalar en çok da okuduklarımızın eseridir. Yenilgilerin, yanılgıların, cehlin karşısına duran, zifiri karanlıklara sönmeyen ışıktır okumak.
Nice şeylerin çevrildiği dünyada dümenlerin, kolların, yolların… İyiliğe, iyi işlere gözlerin çevrildiği olsa idi hayat ve sayfa çevirme ekseninden kopmadan hiç. Keşke… Sayfaları çevirmeyi öğrenen nesillerle çekip çevrilecek idi dünya. İnancımız buna sonsuz.
Çocukluğumda okuma yazma bilmez iken de çok okumalar yaptığımı yaş aldıkça fark ediyorum. Ve anlıyorum ki okumak sadece sesleri, harfleri bir araya getirmek değilmiş. Bazen susmak en sesli okumakmış. Susmak! Kâinatın, börtü böceğin okuduğunu dinlemek... Onların okumalarına katılmak... Onlarla okumak, onları okumak… Evet, okumak ya da yazmak modern zamanlardaki gibi mekanik bir süreçten ibaret değildi sadece.
Birçok okumanın olduğunu, okuma yazma bilmezken bile bilmişim! İnsanların bakış açılarını, yaşama tutunuşlarını, azim ve gayretlerini okumak… Burada aile, ebeveyn, kişinin etrafında bulunan insanların ne kadar önemli olduğu da açığa çıkıyor.
Çocuk deyip geçtiğimiz o küçük tohum öyle güzel okumalar yapıyor ki, manayı sonradan yüklüyor bize. İş ki bizim Ona doğru yazılmış sayfalar açmamız. Bebekler bile okumayı öğretiyor bize…
Özellikle şu salgın hastalık sürecinde, ekrana bağlı kalan yavrularımıza okuma sevgisini aşılamaktır kazancımız. En büyük iyilik hareketidir okuma alışkanlığına yönelik tüm gayretler.
Yetişkin insanların ömürlerinde ilk kez karşılaştıkları bu sürece onlar çocuk yaşta maruz kaldılar.
Beyaz sayfalarımız onlar. Silgi izi bile olmaması gereken.
Toprağını sürdüğümüz, özenle baktığımız fidanlarımız onlar.
Yanlış okumalar, okutmalar, genetiğiyle oynanmış tohuma dönüştürecektir onları maazallah! Geriye dönüşü mümkün olmayan, telafisiz, meyvesi acı kekre ağaçlara… Budasan aynı, kessen aynı.
Bize sunulan aile ortamında onların ruhunu doyuracak kitaplarla yavrularımızı, gençlerimizi buluşturmak... Bir bahçıvan misali ağır ağır, sevgiyle gerçekleştirmek bunu. Ruhlarında yer ettirmek, kitaplarla özgürleştirmek onları. Fıtratın gölgesinde okumalar yaptırmak…
Ellerini attıkları her şeye emanet bilinciyle bakan güzel nesillere zaman ve zemin olmak...
Her çocuk, kendimizi temize çektiğimiz masum kalma vesilelerimiz.
Her çocuk ışıltı,
Her çocuk yeni bir ikram,
Her çocuk gözler nurumuz ve sürurumuz,
Her çocuk sessiz açan gülşenimiz,
Her çocuk kâh yeryüzümüz kâh gök,
Her çocuk bize sunulan en değerli emanetlerimiz,
Çocuklarımızı kış kıyamette bırakmadığımıza emin olmak için onlarla kitaplı vakitler geçirmeli, sevgiyle kitapların kıyısında yürüyüp, sonra iyi birer dalgıç misali, içlerine istekle dalacak bir sevgiye bulanmalarını sağlamalıyız.
Kaygı, stres, can sıkıntısı, korku gibi duygulardan uzak, özgür, neşeli ruhları yeni gelecek vakitlere “Merhaba!” desin gül yüzlü çocuklarımızın.
Evlerinde doyumsuzluktan öte ulaştıkları sevgi doyumunu dağıtsınlar kapıları yeniden açılan dünyaya.
İşte ben (biz) o vakit doğru okuduk! Okuya yaza/yaza ulaştık, baharlar biriktirdik deriz.
Ezberci olmadan yaşayarak! Farkında olarak yaşatarak! Okuyarak, okutarak…
Nilüfer Z. AKTAŞ
YazarEvet, yanlış duymadınız: mahalle baskısı.Olumsuz mu? Değil. Çok baskı yapsın bu söylem. Mahalle kültürüne vurgu yapalım altını çizerek. Baskının iki anlamı da güçlendirsin mahalleyi.Gerek en çok satıl...
Yazar: Nilüfer Z. AKTAŞ
Eğitimci Francis Wayland Parker bir konferans veriyordu. Konferanstan sonra bir kadın yanına yaklaşıp sordu. Çocuğumu ne zaman terbiye etmeye başlayayım? Paker de soruya soruyla cevap verdi: ...
Yazar: M. Emin KARABACAK
S(ev)gi evde başlar.S(ev)gi…S(ev)…Ev…Hepsi sevginin içinde barınan sözcükler…Ve en çok da ev ile özdeşleştirdiğim sözcüktür s(ev)gi…Bir eylemse sevgi; yüreğin, bedenin en çok huzur bulduğu idiyse en ö...
Yazar: Nilüfer Z. AKTAŞ
Saygın olmak saymakla başlar. Güçlü bir edep duygusu ile gönül donanır, kâmil insan her yerde belli eder kendini. Saygının olmadığı yerde sevgi gelişemeyeceği gibi, hiçbir şekilde kök salamaz. Sa...
Yazar: Nilüfer Z. AKTAŞ