II. Mahmud’un İsmi Hoş Hayatı Kederli Hanımı Hoşyâr Kadın
Sultan II. Mahmud’un ikinci kadın efendisidir. Ne zaman ve nerede doğduğu, Osmanlı sarayı öncesindeki hayatına dair bir bilgi mevcut değildir. Bir vakfiyesinde, künyesinin “Binti Abdullah bin Abdurrahman” şeklinde zikredilmesi, cariye kökenli olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Hac görevini yerine getirip hacı olduğu için ismi, “Haciye Hoşyâr” şeklinde de telaffuz edilmiştir. Ancak şurası kesin ki, uzun boyu, kumral saçları ve bembeyaz teni ile haremin en güzel kadınlarından olduğu; güzelliği, zarafeti, sevgi ve şefkat dolu kalbi ile Padişah II. Mahmud’u zatına meftun ettiği için kendisine, “güzel yâr” anlamında “Hoşyâr” denmiştir. Lakin “Hoşyâr” Kadın, isminin ve kalbinin güzelliğine tezat düşecek şekilde kederlerle dolu bir hayat hikâyesinin de başkahramanı olmaktan kurtulamamıştır.
Hoşyâr Kadınefendi, II. Mahmud’a arka arkaya birçok evlat vermiş; o yüzden ikinci kadınefendiliğe kadar yükselmiştir. Dördüncü kadınefendi iken, 1812’de Mihrimah Sultan’ı; üçüncü kadınefendi iken, 1815’de Zeynep Sultan’ı dünyaya getirmiştir. Böylece kendisine ikinci kadınefendi payesi tevdi edilmiştir. Fakat evlatlarından Zeynep Sultan’ı, doğduktan bir yıl sonra, 1716’da kaybetmiştir. Böylece Hoşyâr Kadın, hayatındaki ilk ölüm ve evlat acısını tatmıştır. Vefat eden Zeynep Sultan’ın yerine kendisine, Sultan III. Mustafa’nın -Adilşah Kadın’dan olan- kızı Beyhan Sultan evlatlık olarak verilmiştir. Öteki kızı Mihrimah Sultan, 24 yaşına gelince eski Çanakkale muhafızlarından Ferik Mehmed Said Paşa ile evlendirilmiştir. Düğün şerefine, 1836’da Dolmabahçe Sarayı’nda Bayıldım Köşkü etrafında birkaç gün süren çeşitli kutlamalar ve eğlenceler tertiplenmiştir. İzdivacın ardından kaptan-ı deryalığa terfi ettirilen eşi Mehmed Said Paşa, bir süre sonra vazifesinden azledilip Bursa’ya sürgün edilmiştir.
Hoşyâr Kadın, hâliyle bu duruma çok üzülmüş ve Padişah II. Mahmud nezdindeki girişimleri ve ricasının tesiriyle damadı Said Paşa’yı affettirerek İstanbul’a geri getirtmeye muvaffak olmuştur. Fakat Hoşyâr Kadın’ın duyduğu sevinç ve mutluluk uzun sürmemiş; kızı Mihrimah Sultan, 1838 yılında doğum sırasında ne yazık ki vefat etmiştir. Evlendikten iki yıl sonra, hem de 25 yaşındayken kızını kaybetmek, Hoşyâr Kadınefendi’yi derinden sarsmıştır. Yaşadığı ıstırap bununla da bitmemiş, üst üste büyük acılara duçar olmuştur: Kızının genç yaşta ölümünü takip eden yıl, 28 Haziran 1839’da, bu defa zevci Sultan II. Mahmud ebediyete irtihal etmiştir. Ölümler ve felaketler adeta birbirini kovalamıştır. Öz kızları ile kocasının yanında, önceden -1824’te- manevî evladı Beyhan Sultan’ın vefatına da şahit olan Hoşyâr Kadın, tahammül edilemez büyük üzüntüler içerisinde Maçka’daki sarayına çekilmiştir. Yüreğindeki hicranı kendisini ibadete ve duaya vererek atmaya ve ruhunu teskin etmeye çalışmıştır. Teselliyi, Allah’a sığınmakta ve O’nun takdir ettiği kadere teslim olmakta bulmuştur.
Sultan Abdülmecid, analığı Hoşyâr Kadın’ı çok sever, ona değer verip hürmet gösterirdi. Yazdığı mektuplarda ona, “Validem”, “Benim ismetlü validem” övgüleriyle hitap etmiştir. Bununla da kalmayıp ona birçok mukataalar ve çiftlikler vererek, anneliğini rahatlatmaya ve hüznünü dindirmeye gayret etmiştir. Acılarını hafifletmek ve ruhen huzura erebilmek için son çare olarak hacca gitmeye karar veren Hoşyâr Kadın, Sultan Abdülmecid’in verdiği müsaade üzerine, kutsal topraklara iltica etmiştir. Ne büyük talih ki, hac vazifesini ifa ederken, 1859 yılında, Cidde’de fani âlemden baki âleme göç etmiştir. Talihsizliklerle geçen ömrü son yolculuğunda, muhteşem bir finalle, talihli bir şekilde sona ermiştir. Eşyaları, Serasker Rıza Paşa tarafından İstanbul’a gönderilmiştir. Fani bedeni ise, kuvvetli bir ihtimalle Mekke’ye defnedilmiştir.
Hoşyâr Kadınefendi, vücuda getirttiği eserleri ve hayratı, daha ziyade erken yaşta vefat eden kızları adına tesis ettirmiştir. 1840 yılında Kasımpaşa’daki Elhac Mahallesi’nde, kızı Mihrimah Sultan’ın ruhu için bir çeşme yaptırmıştır. 1844 yılında ise, yine kızı Mihrimah Sultan ve manevî evladı Beyhan Sultan adına Burgaz’da bir medrese inşa ettirmiş; birkaç yıl sonra yanına bir de cami ekletmiştir. Bu eserler haricinde 1844’te, Bozok Sancağı’na (Yozgat’a) Nakıpzade Camii adıyla cami, yanına da bir medrese bina ettirmiştir. Yine her iki müesseseyi de kızı Mihrimah ile manevî kızı Beyhan Sultanlar adına vakfetmiştir. Ayrıca, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi’nde, “Siyer-i Nebî ve Menâkıb-ı Cihâr-ı Yâr” ve “Mecmû’a-i Hikâyât” başlığını taşıyan, iki adet tamamlanmamış risalesi de bulunmaktadır
Bengisu HAYAT
YazarKüçük Ayşe SultanAnnesi, Emine Kadın’dır. Sultan III. Mustafa’nın kız kardeşidir. Aynı devirde yaşayan Sultan II. Mustafa'nın aynı isimdeki kızından ayırt etmek için kendisine Küçük Ayşe Sultan denmiş...
Yazar: Bengisu HAYAT
Elma sirkesi ile ilgili çok fazla şey duyup okuduğunuza eminiz! Bu mucizevi sıvının sindirimi kolaylaştırması, bağışıklığı güçlendirmesi ve cilt güzelliğine olan faydası artık pek çok kişi tarafında...
Yazar: Nesibe AYDIN
Kültür, bir milletin yaşama tarzıdır veya kültür bir milleti başka milletlerden ayıran özelliklerin bütünüdür. Milleti de "Kültür birliğinden ibarettir." şeklinde tarif edenler var. Evvelâ millet, bi...
Yazar: Mukaddes DİVAN
Sultan Abdülmecid’in, Düzd-i Dil Kadınefendi’den dünyaya gelen kızıdır. 17 Ağustos 1843 tarihinde, bir Cuma gecesi saat 5’de Beylerbeyi Sarayı’nda doğmuştur. 1845 yılında, 3 yaşındayken validesini kay...
Yazar: Bengisu HAYAT