OSMANLI’DA KAR VE BUZ VAKIFLARI
Osmanlı toplumunun bariz
özelliklerinden biri de vakıf/hayrat müesseseleri kurmada, hayır ve hasenatta yarışma
melekesiydi. Öyle ki, bu sayede Osmanlı coğrafyası bir vakıf ve hayrat ülkesi hâline
gelmişti.
Maide Suresi’nin 48. ayetindeki “Hayırda
yarışınız.” ilahi emrini ve “İnsanların, canlıların yaşadığı yerlerde
mutlaka onlara yapılacak bir yardım, bir hizmet vardır.” anlayışını baş tacı
eden Osmanlı’nın vakıf insanları, bu düsturları bir hayat tarzı haline
getirerek amele dönüştürmüşlerdi.
Kar
ve Buz Vakıfları
Ecdat, bu mevzuda hayal ötesi
numuneler sergileyerek, henüz kırılamamış bir dizi rekora imza atmıştır. Onun
inşa ve ihya ettiği benzersiz vakıf müesseselerinden biri de kar ve buz
vakıflarıydı. Osmanlılar zamanında hayırseverler
tarafından kurulmuş çok sayıda kar ve buz vakıfları vardı.
Misal
vermek gerekirse; Ahmet Ağa’ya ait 16 Haziran 1758 tarihli vakıf, yaz sıcağında
kar satın alınıp yoldan geçenlere soğuk su verilmesi gayesiyle kurulmuştu. Aile
fertlerinden kimin adına kar alınacağı tek tek belirtilmiş; 20 yük kar Fatma
Kadın için, 20 yük kar kendi canı için, 10 yük eşi, 10’ar yük kar da kardeşleri
için ayrı ayrı alınarak sıcak yaz günlerinde isteyenlerin buz gibi soğuk su
içmesi temin edilmişti. Üç aylık bu yaz döneminin başlangıcından önce ve
bitişinden sonraki beş günlük sürede ise, 20 okka bal alınarak bal şerbeti
yapılıp isteyen her kişinin afiyetle içmesi sağlanmıştı.
Karcı
ve Buzcu Esnafı
Payitaht İstanbul ve diğer Osmanlı
şehirlerinde kar ve tuz tedariki ve ticaretiyle uğraşan karcı ve buzcu esnafı bulunmaktaydı.
Bunlar, dağların güneş görmeyen yamaçlarındaki kuyulara kışın kar basar, yazın
da kalıplar hâlinde keserek şehre indirirlerdi.
İstanbul’un kar ve buz ihtiyacı Eyüp
Sultan, Gümüşsuyu, Okmeydanı, Hasköy, Kasımpaşa ve Galata’daki kar kuyularına
basılan karlardan karşılanırdı. Evliya Çelebi, yalnızca Okmeydanı ve Eyüp’teki
karlıkların sayısını yetmiş olarak zikretmiştir. Kar ve buz yetmediğinde Bursa
Uludağ, Gemlik Katırlı Dağ, Kırklareli Istranca/Yıldız Dağları, Yalova, Edirne,
Filibe gibi İstanbul’a yakın yerlerden getirtilirdi. Yapılan tespitlere göre, Osmanlıların
Ulubuzluk ismiyle andığı Uludağ’daki arazi üzerinde 25 adet kar ve 20 adet buz
kuyusu ile taşımacılık yapan ameleye mahsus 2 adet kulübe bulunmaktaydı.
16. yüzyılın ortalarında İstanbul’a
gelen Pedro adındaki bir İspanyol anılarında, kar ve buz satan dükkânların sayısının
kasaplara denk olduğunu yazmıştır. Evliya Çelebi’nin 17. yüzyılın ikinci yarısına
ilişkin naklettiği bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla, “Karcıbaşı” denilen
görevliye bağlı olarak çalışan 300 kadar “Karcı” mevcuttu.
1489-1490 yıllarına ait kayıtlarda
sarayın buz masrafının 2223 akçe; buz kesimi ve buzhanedeki karcıların
masraflarının da 483 akçe olduğu belirtilmiştir. Kar ticareti o denli kârlı bir
işti ki, paşalardan, hatta padişahlardan bile kar ve buz satışı ve işletmesine
girenler olmuştu. Bu cümleden olarak Sultan III. Murad’ın bu soğuk nevaleden
para kazandığı kaynaklarda aktarılmıştır. Yanı sıra Sokullu Mehmed Paşa’nın,
1578’de yıllık 80 bin altın kazandığı kaydedilmiştir.
İstanbul dondurmacıları, kar ve buz
ihtiyaçlarını “Karhane-i Âmire” teşkilatından karşılarlardı. Bu teşkilat, saray
mutfağına, halka, kebapçı, şerbetçi, muhallebici, dondurmacı vs. esnafına kar
ve buz temin etmekle mükellefti. Karhane-i Âmire, senelik en az 3 milyon kıyye
(Okka: 1282 gr.) kar ve 80 bin kıyye buzun her kıyyesine
10 para öderdi. Mesela Ağustos 1911 itibariyle bir kar veya buz
kalıbını 4 kuruştan satıyordu.
Ordu
Seferde İhtiyacını Nasıl Karşılardı?
Osmanlı Ordusu sefer ve kuşatmalara daha çok bahar ve yaz mevsiminde çıktığı için askerlerin serinlemesi; ayran, şıra, hoşaf ve şerbet gibi içeceklerin soğutulması; çiğ et, süt ürünleri ile sebze ve meyvelerin muhafazasında kar ve buza ziyadesiyle ihtiyaç oluyordu.
Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce kış
aylarından başlayarak, güzergâh üzerindeki konaklama yerlerine ve çevredeki
dağlara derin kuyular açılır, karlar sıkıştırılarak depolanırdı. Sefer
sırasında ordudaki karcılar ve buzcular vasıtasıyla bu karlıklardan ordugâhtaki
mutfaklara taşınırdı. Büyük kalıplar halinde testerelerle kesilen buz kalıpları,
erimemesi için keçelere sarılırken, karlar ise kıl heybelere basılarak yük
hayvanlarıyla nakledilirdi.
Kar
Hayrı
Vakıflar, şehre kar ve buz getiren
esnaftan bunları satın alırlar; doğrudan kar veya şerbet olarak çarşıda,
pazarda ve camilerde halka bedelsiz ikram ederlerdi. Bazı yörelerde ise hayır
yapmak isteyenler, parasına göre karcıya sipariş vererek ahaliye kar
dağıtılmasını isterdi.
Kar dağıtmak özellikle sıcak yaz
günlerinde tarlada, bağda, bahçede çalışan veya ekinle uğraşan halk nazarında
büyük sevaptı. “Kar hayrı” denilen bu ikramdan halk, buzdolabının henüz icat
olmadığı bir çağda fazlasıyla memnun kalırdı.
1663’de Hatice Turhan Sultan’ın tesis
ettiği vakıf, çeşmelerin sularını soğutma hizmetine hasredilmişti. Vakfın
vakfiyesinde, Yeni Cami Sebilinden halka verilen suyun, sıcak yaz günlerinde
buzla soğutulması ve cami kapılarından halka, karla karıştırılmış ballı şerbet
dağıtılması şart koşulmuştu.
İlk
Buz Fabrikaları
19. yüzyılın ortalarından itibaren ilk
olarak Payitaht İstanbul’da daha sonra da Osmanlı’nın farklı coğrafyalarında
devlet imtiyaznameleri ile buz fabrikaları kurulmuştur. Osmanlı’da ilk buz
fabrikası, 1886/1887 yılında Sultan II. Abdülhamid’in buyruğuyla, Mâbeyn-i
Hümâyûn Bekçiler Müdürü Salim Ağa tarafından İstanbul Sarıyer’e bağlı İstinye
semtinde inşa edilmiştir. Sonraki yıllarda İzmir, Mersin, Adana ve Tarsus’ta da
buz fabrikaları açılmıştır.
Kaynakça: Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi,
Ankara 1995; Ziya Kazıcı, Osmanlı Vakıf Medeniyeti, İstanbul 2003; İ. Hakkı
Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilatı, Ankara 1988; Fernand Braudel,
Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, C.I, İstanbul 1989; Salomon Schweigger, Sultanlar
Kentine Yolculuk, İstanbul 2004; Evliya Çelebi Seyahatnamesi: İstanbul I, C.2,
Hazırlayanlar: S. Ali Kahraman, Yücel Dağlı, İstanbul 2003; Mary Priscilla
Işın, Gülbeşeker, Türk Tatlıları Tarihi, İstanbul 2008; Arif Bilgin, Osmanlı
Saray Mutfağı, İstanbul 2004; B.
Çubukçu, M. Değer, “İstanbul’da Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Saraya Buz ve
Kar Sağlanması”, Türk Dünyası Tarih ve Kültür Dergisi, Mayıs 2010/218; A. Gözcü,
E. Akçiçek, “Osmanlı Mutfağında Kar ve Buz”, I. Türk Mutfak Kültürü Sempozyumu,
Yayına Hazırlayanlar: Arif Bilgin, Özge Samancı, Bilecik 2012; T. Cengiz Göncü,
“Osmanlı Saray Sofrasında Kar ve Buz Kullanımı Temin Yolları ve İdari
Yapılanma, http://www.academia.edu/29261201/
Erişim: 01.05.2018; M. Nuri Türkmen, “Osmanlı Devleti’nde Saray İhtiyaçlarının
Karşılanması: Kar ve Buz Temini”, Gazi Akademik Bakış, Yaz 2011/8; Hakan
Yıldız, “Osmanlı Seferindeki Gıda Tedarik Organizasyonu ve Ordunun Beslenmesi”,
Yemek ve Kültür, Sayı: 9/2007; İ. Hakkı Konyalı, “Yeni Cami Kapılarında Halka
Bal Şerbeti Dağıtılırdı”, Tarih Hazinesi, Kasım 1950/1; Burhan Çağlar, “Antik
Dünyadan Modern Zamana Kar, Buz ve Dondurma”, Standard Dergisi, Ağustos 2010/579;
Burcu Kurt, “Buz Temininde Sanayileşme ve Osmanlı İmparatorluğu’nda Kurulan Buz
Fabrikaları”, Ankara Üniversitesi OTAM Dergisi, Sayı: 30/2011.
İsmail ÇOLAK
YazarAğabeyi Sultan Reşad’ın ölümünden sonra padişah olduğunda 56 yaşındaydı. 4 Temmuz 1918’de, Topkapı Sarayı’nda yapılan törenle 36. padişahı olarak tahta çıktı. 31 Ağustos’ta, Osmanlı tarihindeki son kı...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Osmanlı cemiyetinin oldukça zengin ve renkli bir yelpazesi vardı. İnsanî hoşgörü iklimi altında, çok sesli bir harmoni içerisinde birlikte yaşama becerisini gösteren, faziletli bir içtimâî bünyeye sah...
Yazar: İsmail ÇOLAK
23 Nisan 1857’de Sibirya’nın Tobolsk iline bağlı Tara kasabasında dünyaya geldi. Aslen Buharalı bir Özbek ailenin evladı olup, babası Ömer Efendi, annesi Başkurt Türklerinden Afîfe Hanım’dır. Tahsil h...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Çanakkale Savaşı’na katılan kadın savaşçılardan biri de Hatice Hanım idi.İzmir’in Kemalpaşa İlçesi’ne bağlı Ahmetli Köyü’ndendi. Ailesine, Hacı Halilzadeler denirdi.Babasını ve annesini çok küçük yaşl...
Yazar: İsmail ÇOLAK