DAVRANIŞLARIN ZİHİNSEL TEMELLERİ
Her
eylemin bir düşünce boyutu vardır. Herhangi bir iş için eyleme geçmeden evvel
bunu zihnimizde tasarlarız. İç temsillerimiz, düşüncelerimiz, fikir
kalıplarımız, aldığımız eğitimler fizyolojik davranışlarımıza yansır. Ne türde
bir zihinsel dünyamız varsa davranışlarımız da ona göre şekillenir. Birisi bir
konuda beceriksiz ise zaten o konuyla ilgili olumlu bir düşüncesi yoktur.
Yapacağına inanmayan, beynini, zihnini ve ruhunu başarıya inandıramamış
kimselerin eylemleri de başarısızlık yönünde olacaktır. Üstelik bu tür kişiler
çok çalıştıklarını, çok yorulduklarını ifade etseler bile başarısızlardır. Boşa
kürek çekme tabiri tam da bu kişiler içindir. Zihnini başarıya odaklamış
birinin, normal şartlar altında tamamen başarısız olması düşünülemez. Hani bir
söz vardır ya; ”Şampiyon olmak demek,
şampiyon gibi düşünmek demektir.” diye…
Bu
arada bilinçaltını unutmamalıyız. Küçük yaşlardan itibaren görülen aile, çevre,
okul eğitimleri, yaşanan olaylar, gelenekler, görenekler, örf ve adetler
zihinlerde belli düşünce kalıplarını oluştururlar. Bu düşünce kalıplarına göre
olayları yorumlar, çözümler ve değerlendiririz ve bu değerlendirmelere göre davranışları
şekil alır insanın.
İnsanlar,
bir eyleme girişmeden önce, bilerek ya da farkında olmadan onun senaryosunu
zihninde oluşturur. Yapacağı işi tüm ayrıntılarıyla, sanki yapıyormuşçasına
zihninde canlandırır. Bu şekilde aslında beynini çalıştırarak nöronlar arası
iletişimi kuvvetlendirmektedir.
“İnsan
Beyni” (BBC-The Human Mind) isimli
belgeselde, sporcu kız gösteriye çıkmadan evvel yaptığı antrenmanlarda başarılı
olmak için bedenini eğitmekteydi. Ancak yapacağı her hareketten önce bir süre
düşünüyordu. Her düşünüşünde, zihninde, yapacağı hareketleri başarılı bir
şekilde yapmış olduğunu en ince ayrıntısına kadar tasarlıyordu. Bu sırada
beynindeki nöronlar sinaptik bağlar aracılığıyla elektrik atlamalarına sebep
oluyor ve sporcu kız, yapacağı gösteriyi başarılı bir şekilde beyninde
canlandırıyordu. Her denemesinde bir adım daha öne gidiyor ve en son
gösterisini kusursuz bir şekilde tamamlıyordu. Bu durumda zekâyı “nöronlar
arasında başarılı bağlantılar sağlayabilme yeteneği” olarak tarif edebiliriz.
“Nasıl düşünüyorsak öyle yaşarız.” ifadesini desteklemektedir verdiğimiz örnek…
Otomobil sürmeyi öğrenirken, direksiyona geçmeden evvel kaç kere zihnimizde
canlandırmalar yaptık değil mi?
Samuel
Laydor şöyle diyor:
“Hiçbir
çorba pişirilmeden içilmedi. Pişirmeden çorba içilmez. Buradaki akıl basittir.
Gerçekte emek vermeden bir şey elde etmek mümkün mü? Ama buradaki sır şudur:
Bir şeyi elde etmeden önce onu düşünmeye başlarız. Daha önce zihinde
tasarlanmamış hiçbir şey elde edilemez. Belki de elde edemediklerimiz
zihnimizde tasarlamadıklarımızdır.”[1]
Çok
değerli bir şeyi elde etmenin ilk adımı, onu elde ettiğinizi zihninizde
tasarlamakla başlar.
Dr.Denis
Waitley’in şu görüşleri dikkate şayandır:
“Olimpik
aletleri karşımıza aldık, sporculardan koşmaları gereken mesafeyi zihinlerinin
içinde koşmalarını istedik ve onları gelişmiş geri bildirim (bio-feedback)
cihazlarına bağladık. Beyinlerinin içindeki yarışta yaptıkları koşu ile yarış
pistinde yaptıkları koşuda incelenen kasların aynı sıralamayla tepki vermesi
bizi hayrete düşüren bir sonuç oldu. Peki, bunun sebebi neydi? Bunun sebebi,
beynin yaptığınız şeyin gerçek mi, yoksa gerçeğin bir provası mı olduğunu ayırt
edememesidir. Beyninizin içinde var ettiğinizi, bedeninizin içinde de var
edebilirsiniz.”[2]
Dev
bir binanın inşa edilmesi sürecinde, mühendisler, mimarlar matematik ilkelerini,
gerilim ve basınç şartlarını anlamış insanlar olarak işe ilk adımlarını
atarlar. Sonrasında, zihinlerinde binayı temeline oturtup ve arazide tüm
ayrıntılarıyla inşa edip hayallerindeki görüntü resimlerinde bitirirler.
Binanın kullanılışı, depreme dayanıklılığı, doğa etkilerinin binada
oluşturabileceği deformasyonlar, vb. tüm ayrıntılar vardır bu görüntülerde…
Bütün bunlardan sonra proje hazırlanır ve uygulamaya geçilir.
Mimar
Sinan’ın bu konuyu açıklığa kavuşturan çok güzel bir öyküsü vardır:
Padişah,
Mimar Sinan’a, şimdiki Süleymaniye Camii arazisinde devasa bir cami yapmasını
emreder. Sinan, padişah ve ekibiyle birlikte araziye gider. Saatlerce arazinin
her bir köşesini tek tek gezer. Bunu yaparken kafasını bile kaldırmaz.
Saatler
geçmiştir ve padişah sabırsızlanmaya, sinirlenmeye başlamıştır. Vezirler,
Sinan’ı uyarırlar. Sinan, hiç oralı olmaz ve “Biraz daha bekleyin!” der. Koca
Sinan olmak kolay değildir hani… O devirde hiç kimse padişaha ”Bekle!”
diyebilecek cüreti gösteremez. Ama Mimar Sinan bu… Muhteşem Süleyman’ın
muhteşem mimarı…
Padişah
öfkelense de Sinan’ı bir süre daha bekler. Sonunda Sinan, başı önünde, yavaş
yavaş padişaha doğru yürür, biraz eğilir ve yavaşça doğrulmaya başlar. “Tamam
hünkârım! Camiyi bitirdim ve kapısından çıktım. İstediğiniz muhteşem eseri
buraya inşa edebiliriz!” der.
Mimar
Sinan sadece “Camiyi buraya inşa edebiliriz.” diyebilmek için niçin saatlerce
arazide dolaşmıştır dersiniz? Çünkü büyük usta, saatlerce arazide gezdiği
esnada zihninde camiyi tüm ayrıntılarıyla inşa etmiş, planını yapmış, binayı
araziye yerleştirmiştir. En son eğilerek doğrulması da zihninde tamamladığı
caminin kapısından çıkmış olmasıdır. Her ayrıntıyı zihninde canlandırarak plan
yapmıştır Koca Sinan… Muhteşem Süleymaniye Camii ve külliyesinin inşa eyleminin
zihin boyutu da ancak bu kadar muhteşem olur.
Bilinçli
zihnimizde yer alan ve gerçek olarak canlandırılıp kabul edilen her düşünce,
beynimiz tarafından bilinçaltı zihnimize iletilir, burada biçimlenerek gerçek
dünyada karşımıza çıkar… Dr. Kazuo Murakami, yapılan araştırmalarda düşünce
tarzımızın genlerimizi olumlu ya da olumsuz yönde harekete geçirebileceğini
ifade etmektedir. Olduğumuz veya olmak istediğimiz kişi, nasıl düşündüğümüzün
bir ürünü ve sonucu olacaktır. Düşüncelerimizin kalitesini değiştirdiğimiz
takdirde hayatımızın kalitesini de değiştirebiliriz. İçimizde
gerçekleştirdiğimiz değişiklikleri dışımızdaki değişiklikler takip edecektir.
Zihnimizin
görevi, kendisine verdiğimiz talimatları yerine getirmektir. Hangi mesajları
gönderirsek ona göre davranır. Kendimizle ilgili pozitif sonuçlar almaya
yönelik sinyaller gönderirsek, zihnimiz de öyle çalışır ve bu çalışmalar yaşam
şeklimize yansır.
Dünyada
herkes mutlu olmak ister. Fakat sizi mutlu eden şey ne olduğunuz ve ne
yaptığınız değil, sizin görüş ve duyuşunuzdur. Bakın, Hz. Mevlânâ bize bu
konuda nasıl sesleniyor:
Kardeşim
sen düşünceden ibaretsin,
Geriye
kalan et ve kemiksin,
Gül
düşünürsün gülistan olursun,
Diken
düşünürsün dikenlik olursun…
Selçuk ALKAN
YazarHak ve hakikat dostlarının büyüklerindendir Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî. Gönüllere kandil olan bu Türkmen şeyhinin gerçek adı "Bektaş"tır. Babası, Horasan hükümdarlarından İbrâhîm-i Sânî'dir. Vefatında...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Tanıtımını yapacağımız eser, H. Hulûsi Ateş Darende Şeyhzâdeoğlu Özel Kitaplığı, Kitap No: 62, Tasnif No:297’de kayıtlıdır. 1277/1860-61’de istinsah edilen nüshanın müstensihi es-Seyyid el-Hâfız Hüsey...
Yazar: Fatih ÇINAR
Selçuk Alkan Âlem bir deniz Sen bir gemi Aklın yelkeni Fikrin dümeni Kurtar kendini Ha göreyim seni[1] Hayat; sadece defterde, kitapta bulunan birkaç satır bilgi ya...
Yazar: Selçuk ALKAN
Bugün dünya üzerinde birçok farklı din mensubunun Hazreti Mevlâna’ya ilgi gösterdiğini görüyoruz. Mesnevî’nin dünyada en çok okunan kitaplardan birisi olması, Mevlâna’nın Konya’daki türbesinin dünyanı...
Yazar: Aydın BAŞAR