SERRA GÜNEY ÖZKAN İLE CİLT SANATI ÜZERİNE
ÖZGEÇMİŞ:
Mimar
Sinan Üniversitesi, Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü Klasik Cilt Bölümü'nde
1994 - 1999 yılları arasında lisans
eğitimi alan Serra Güney Özkan; eğitim süresince, İslam Seçen’den klasik ve
modern cilt, Süleymaniye Kütüphanesi’nde Saadet Gazi’den “Yazma eserler
patolojisi” ile “Yazılı belgeleri koruma ve onarım” dersleri aldı. Aynı üniversitenin yüksek lisans programını,
“Nuruosmaniye Kütüphanesi’nde yer alan nadir yazma eserlerin cilt kapak
tasarımları” üzerine yazdığı tez ile tamamladı.
2002
yılında, Malta Center for Restoration, Valetta'da 18. yy'a ait batı ciltlerinin
restorasyonu üzerine eğitim alan sanatçı, 2003’de hocası İslam Seçen ile
Küçükayasofya‘da beraber kurdukları cilt atölyesinde profesyonel meslek
hayatına başladı.
2005
yılında Caferağa Medresesi Türk Kültürüne Hizmet Vakfı bünyesinde ciltleme ve
restorasyon derslerinde eğitmen olarak görev almıştır. 2008 yılında ise İtalya
Montefiascone Projesi dahilinde, davetli eğitmen olarak Klasik Osmanlı Cilt
Sanatı üzerine ders veren Serra Güney Özkan, 2009 senesinden itibaren, modern,
klasik cilt yapımı ve nadir eserlerin restorasyon / konservasyon işlerine
atölyesinde tek başına devam etmektedir. Sanatçı’nın yurtiçi ve yurtdışında
açılmış kişisel ve karma sergileri bulunmaktadır.
Geleneksel sanatların dallarından olan ciltçilik
sanatı ile yakınlığınız nasıl başladı?
1995 yılında,
MSGÜ’nde Geleneksel El Sanatları Bölümü 2. Sınıf öğrencisiydim. O yıllarda cilt
sanatı, ana sanat dalı olarak değil; genellikle yan sanat dalı olarak tercih
edilmekteydi. Okulumuzda klasik cildin bütün üslupları teorik ve pratik olarak
uygulanmaktaydı. O yıllarda başka hiçbir eğitim kurumunda klasik cildin
uygulama ve eğitim alanı yoktu.
Ciltçilik ve
cilt sanatı, yapısı gereği makinaya, yan malzeme ve alete diğer klasik
sanatlarımıza göre daha bağımlı. Böyle olunca, sanatçının uygulama alanı ve
çalışma ortamı daha kısıtlı olabiliyor. Bu da o dönemde bölüm seçen
öğrencilerin tercihini etkilemekteydi. Bölümü seçen öğrenciler mesleklerini
ileride uygulamayı düşünmeden okula devam ediyorlardı. Fakat o zaman dahi,
hayalimde tam teşekküllü bir cilt atölyesine sahip olmak ve sanatımı
uygulayabilmek vardı.
Ders
bitimlerinde cilt atölyesine gider; hocalarımız İslam Seçen, Kazım Hacımeyliç,
Habib İşmen’e yardım etmek için heveslenirdim. Bana hakkıyla uygulayabileceğim
bir vazife versinler diye beklerdim. Hiçbir görev olmasa bile, onları
seyrederdim. Ellerindeki tarihi eserlerin bu son süreci olan restorasyon
kısmına tanıklık ediyor olmak bile ban çok büyük bir zevk verir; kendimi şanslı
hissederdim.
Ciltçilik sanatında ustalık kazanmak için
hangi süreçlerden geçmek gerekiyor?
Ciltçilik
sanatı temelde uygulamaya dayalı bir sanat dalı. Malzeme, desen bilgisi, ve
uygulamayı bilmenin dışında klasik kapak tasarımlarımızı üslup ve dönem olarak
da çok iyi bilmek ve desenlerin yüzyılına hâkim olmak gerekmekte.
Mimar Sinan
Üniversitesi’nde lisansım ve yüksek lisansım süresince aldığım dersler
çerçevesinde 3 sene boyunca Süleymaniye Kütüphanesinde orijinal el yazmaları
üzerinde kağıt restorasyon uygulaması çalışmıştım. Ayrıca Yüksek lisansım
sonrasında yurtdışında da kâğıt restorasyonu üzerine kurslar aldım.
Üniversite
eğitimimin sonrasında, hocam İslam Seçen ile beraber atölye kurma ve çalışma imkânım
oldu. 18 senedir de atölyemde öğrenmeye devam ediyorum.
Ciltçilik sanatı deyince genel çerçevede nasıl
tarif edilebilir. Lazım olan alet edevat
nelerdir?
Cilt sanatı,
bildiğimiz klasik Türk Sanatlarımızın manen temelini oluşturur. Taşınabilir
kültür varlıklarımızın merkezinde kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim vardır. Ona
ve ayetlerine verilen değer onun ecdadımız tarafından hep el üstünde
tutulmasını sağlamıştır. ‘Kur’an-ı Kerim Mekke’de indi, Mısır’da okundu,
İstanbul’da da yazıldı’ diye meşhur anonim bir sözümüz vardır. Kutsal
kitabımıza verilen bu önem de cilt sanatımızı çok üstün bir seviyeye taşımıştır.
Terim olarak
cilt; yazma ve baskı eserlerin sıralı bir şekilde, dağılmadan muhafaza edilebilmesi
için hazırlanmış deri kapaklara verilen addır. Cilt Sanatı ise; bu kapakların
kalıplar basılarak, boyanarak, çesitli estetik unsurlar katılarak, güzel hale
getirilmeye çalışılmasından doğan sanat dalıdır.
Ciltçilikte
kullanılan ana malzemeler mukavva, kâğıt, deri, altın, iplik, jelatin, boya ve
tutkaldır.
Bu
malzemelerin hakkıyla kullanılır duruma getirilmesi ise alet edevat
kullanılmadan çok zordur. Deriyi inceltmek, kapakları oymak, kalıpları basmak,
cilde estetik unsurları vermek bu aletlerle mümkün olur. Kalıplar, presler,
ıstampa, mukavva makasları, cendere, bıçkı, fırçalar, ıstaka ve mühreler
kullandığımız belli başlı aletlerdir.
Ciltçilik sanatının tarihi kütüphanelerdeki en
eski uygulamaları ve örnekleri hakkında neler söylersiniz?
Cilt sanatı
ve kütüphane denince başka hiçbir söze gerek kalmaz; ilk aklımıza gelen el
yazmalarıyla bütün dünyada adını duyurmuş Süleymaniye kütüphanemizdir.
Süleymaniye
kütüphanesindeki 16. Yüzyıl Herat ciltleri bu sanat dalında çalışan, araştırma
yapan, kitap yazan, eğitim alan herkese, bizlere örnek olmaktadır.
En eski
örnekler diye ayıracak olursak tabii ki parşömen üzerine yazılmış ilk Kuran
sayfalarını söyleyebiliriz. Bunlar Hz. Muhammed’in vefatından sonra, dört
halife devrinde yazılıp ciltlenmiş Kuran-ı Kerimlerdir. Kufi yazıyla,
hareketsiz harflerle yazılmış bu eserler o dönemde sanatsal bir eser ortaya
koymak için değil bütün dünyayı İslam’a çağıran bir peygamberin eğitici,
öğretici kılavuzu olarak ortaya çıkmıştı.
Ecdadımız Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kitap
medeniyeti olarak bu sanatı nasıl icra etmişlerdir?
Ecdadımız
Osmanlı ve Selçukluyu kısıtlı bir coğrafya ile tarif etmek imkansızdır. Bu
noktada, hakim olunan coğrafya gibi; kültürün, dilin ve bölge üzerinde yaşayan
toplumların çeşitliliği de girer devreye. Cilt sanatı Selçuklu ’da geometrik
üslup ile ortaya çıkar. Klasik üslup zirvesini Timurlular devrindeki Herat
ekolünde görmüştür. Bu döneme ait eserler “Herat Ciltleri” klasik cilt
sanatının şaheserleridir. Osmanlı da 3 kıtaya hakim olurken her dönemin
tarzına, üslubuna ayrı ayrı sahip çıkmıştır. Selçuklular dönemindeki nakkaşhaneler
hakkında kesin bilgiye sahip olmamakla beraber, Osmanlı’da klasik
sanatlarımızın bir bütün olarak ele alındığını söyleyebilirim. Saray
nakkaşhanelerindeki sanatçıların uygulamalarını uzman oldukları dallarda icra ettiklerini söyleyebilirim. Ortaya çıkan
bir sanat eseri Kuran-ı Kerim hattatın, müzehhibin, cetvelkeşin, mücellidin,
hepsinin ortak emeği ile tamamlanmış oluyordu. Her biri sanatında usta sanatkârlar
tarafından ortaya çıkarılan ve Saray kütüphanelerinde padişaha sunulan bu
eserlerin şaheser düzeyinde olmasına şaşırmamak gerekir
Klasik
cilt ile modern cilt yapımı arasındaki fark nedir?
Klasik ve
modern cilt ana malzeme mukavva ve deri kullanımı haricinde hiçbir yönden
birbirine benzemeyen iki ayrı üsluptur. Bugün, Modern cilt dediğimiz ciltleri
modern batı cildi olarak adlandırsak bile ne malzeme ne teknik yönden birbirleriyle
uyum göstermezler.
Modern
cildin kapakları ve derisi kalındır. Deri traş edilmeden kullanılır. Kapaklar
köşelerden yuvarlatılmış, kitabın sırtına bombelik verilmiştir. Sırta verilen
kambura iyice abartılmış, eski yazmalardaki sırttan geçen sicimlerin işlevsel olmasa
da sembolik olarak yerleri korunmuştur.
Bizim
Osmanlı klasik saray ciltleri bu batı ciltlerine göre çok daha narin ve zariftir.
Süslemelerin hem iç kapak hem dış kapaklarda olduğunu düşünürsek çok daha zengindir..
Batı cildinde cilt kitabı koruyan bir kalkan gibi düşünülürse Osmanlı’da cilt
kitabın içi kadar özenilerek detaylıca yapılmış bir sanat eseridir. Bu yüzden
birçok cildin ayrıca muhafazası da vardır.
Kitapların korunması açısından mücellid eserlerine rağbet nasıldır?
Kitapların
korunması başlı başına bir eğitim dalıdır. Restorasyondan önce konservasyon
kavramı iyice oturtulursa birçok eseri çok külfetli restorasyon uygulamalarına
gerek kalmadan koruyarak kurtarmış oluruz.
Yazma
kütüphanelerimiz birçok koleksiyon barındırmakla beraber ülkemizde özel
koleksiyonlarıyla bu sanata katkı sağlamış sanatseverler de vardır. Bu bilincin
artması da kuşkusuz mücellit eserlerine rağbeti arttırmıştır. Fakat ecdadı
kitap sanatıyla bu kadar yol kat etmiş bir milletin yeni nesilleri olarak ilgimizin
son derece sınırlı olduğu aşikardır.
Bu sanatın devamlılığı için geleneksel usulde
çırak, kalfa yetişiyor mu?
Bu sanatın devamlılığı aynen sizin de dediği gibi çırak,
kalfa yetiştirilmesiyle, bu meslekte sebatla çalışmakla mümkün. Maalesef bugün
içinde bulunduğumuz hızlı ve kapitalist dünyadaki eğitim sistemi, ekonomik ve
kültürel düzen uzun süreli bir süreç olan “usta-kalfa-çırak yöntemi”ne uygun
değil. Hiç kimse bir sanat elde etmek, bir üslup kazanmak için vakit geçirmek
istemiyor.
Günümüz insanının sanat eseri bakımından cilt sanatına
bakış açısı nasıldır. Bu sanat ileriki yıllarda nasıl bir seyir izler?
Son 20 sene
içerisinde klasik cilt sanatı’na olan ilginin arttığı yadsınamaz. Bununla
beraber, yakın dönemde ülkece yaşadığımız ekonomik sıkıntıların sanat
piyasasını derinden etkilediğini, sanatçıların büyük sıkıntılar içinde olduğunu
gözlemliyoruz, yaşıyoruz. Cilt sanatımıza karşı ilgiyi arttırmak, sanatın
icrasının sürdürülebilirliği, maddi manevi cesaretlendirilmesi için kamu ve
özel kurumların desteğinin daha belirgin olması gerekmekte. Ortaya konulan
çalışmaların kişisel değil, daha çok kurumsal; hatta devlet destekli olması
gerektiği kanaatindeyim. Cilt sanatımızla ilgili sadece insanlarımızın
bilincinin yükselmesi yeterli değildir. İçleri yüzlerce yıllık şaheserlerle
dolu olan kütüphanelerimizin restorasyona ve ondan da önemlisi konservasyona
ihtiyacı vardır. Bu eserlerin korunması için uygulanacak yöntemler gelişmiş
ülkelerdeki gibi en üst kaliteye çıkarılmalıdır. Bu konuda izlenecek
politikaların da ileriki yıllarda cilt sanatına yön vereceğini düşünüyorum.
Yurtiçinde ve yurtdışında hangi kütüphanelere
kitap/cilt restorasyonu eserler yaptınız?
2003 senesinden
beri Küçükayasofya’daki atölyemde çalışmalarıma devam etmekteyim. Ağırlıklı
olarak özel koleksiyonerlere hizmet vermekteyim. Yurtdışında Avrupa’nın çeşitli
Kütüphanelerinden gelen el yazması uzmanlarına klasik cilt dersleri verme
imkânım oldu.
Ayrıca özel
kütüphanelerin Koleksiyonlarında yer alan gerek el yazması, gerek matbu
eserlerin restorasyon işlemlerini
yapmaktayım.
Halil GÖKKAYA
Şairİstanbul’u sevmek, seni sevmek gibi zormuş,Her gün batımından kalan avcumdaki kormuş…Tiryâkiyi esrâr, umarım böylesi yakmaz,Bir kerre tutuldun mu yeter, sonra bırakmaz…Ah nerde kilitsiz kapılar, kuytu...
Şair: Halil GÖKKAYA
Kıyâmete kadar misafir olan,İnsanlardan haber ver sessiz tümsek...Hiç mahzun kalır mı Mevlâ’yı bulan?Firdevsî bir döşek ser sessiz tümsek...Konuk olmuş kaç bin peygamber sana,Senden gelen kullar hep d...
Şair: Halil GÖKKAYA
ÖZGEÇMİŞ İbrahim Yıldız 1967 yılında Konya’da dünyaya geldi. 3. kuşak olarak ailesinin devam ettirdiği baba mesleği olan ahşap işleriyle çocukluk yıllarında tanıştı. Geometrik ahşap parçalarıyl...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ
Bir rüzgâr, bir bulut bulmuş,Tüller Sen’inle güzeldir...Terinden mi yaratılmış?Güller Sen’inle güzeldir...Mahzun bekleyen seherler,Sessiz ağlayan eserler,Sen’i hatırlatan yerler;İller Sen’inle güzeldi...
Şair: Halil GÖKKAYA