CEHENNEME ODUN TAŞIYAN KADIN: ÜMMÜ CEMÎL
“Ebû Leheb'in elleri kurusun; kurudu da! Malı ve kazandığı
kendisine fayda vermedi. Alevli ateşe yaslanacaktır. Karısı da alevli bir ateşe girecek. Hem de boynunda bükülmüş
bir ip olduğu halde, bir odun hamalı olarak.”[1]
Ebû Leheb, Peygamberimiz (s.a.v.)’in amcasıydı. Amca baba
yarısıydı. Yetim olarak büyüyen Peygamberimiz için amcanın ayrı bir yeri vardı.
Ama Ebû Leheb, Peygamberimiz için bir babalık yapmak şöyle dursun, ona
düşmanlıkta ileri gidenlerden oldu. Hem de aile boyu ona düşman kesildi. Onun
hanımı Ümmü Cemîl de Peygamberimiz (s.a.v.)’in yengesiydi. O da İslâm’a ve
Peygamber’ine düşmanlıkta kocasından geri kalmadı.
Peygamberimiz ilk olarak yakın
akrabalarını toplayıp onları tevhîde davet ettiğinde, “Kahrolasıca, bizi bunun
için mi topladın?” diye ilk karşı çıkan kimse o oldu. Ondan sonra da
aile boyu Peygamberimiz (s.a.v.)’e karşı çıktılar, tevhîde düşman kesildiler.
Ebû Leheb ailesi, Peygamberimiz
(s.a.v.)’in yakın komşusu idi. Ancak onlar iyi bir komşuluk örneği de
sunamadılar. Onlardan Allah Rasûlü’nün üzerine pislikler, dikenler, kötülük ve
eziyetler yağdı hep. Ve onlar kötü komşu olarak tarihe geçenlerin başında
yerlerine aldılar.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in iki kızı Rukıyye ve Ümüm Külsüm, Ebû Leheb’in
iki oğlunda nikâhlı idiler. İslâm’ın gelmesi ile o bahtsız aile, zorla
oğullarını boşattırarak bir peygambere kendinin dünür, oğullarının da damat
olmaya layık olmadıklarını isbat etmiş oldular.
Kâinâtın Efendisi’nin, Kasım'dan
sonra öteki oğlu Abdullah da vefat edince Ebû Leheb bayram ederek, bir düşmanın
cenâzesinden dolayı bir düşmanına gösterdiği insanlığı dahi gösterememişti.
Önderimiz panayır panayır dolaşarak
Allah'ın dinini anlatırken, Ebû Leheb de üşenmeden onu arkasından izleyip, “O
yalancının kendisidir, inanmayın onun sözlerine.” gibi sözlerle parazit
yapmaktan çekinmemişti. Zorlu boykot yıllarında, Peygamberimiz (s.a.v.)’in kabîlesi
olan Hâşimoğullarından zulme ortak olan tek kişi oldu.
Ebû Leheb’in bütün bu
düşmanlıklarında karısı Ümmü Cemîl de ona ortaktı. Ümmü Cemîl’in asıl adı Ervâ
bnt Harb’di. Künyesi, güzelin annesi anlamına geliyordu, ama kendisi hiç de
güzelliklerin anası olmadı. Kendisi Eb Süfyan’ın kız kardeşi idi. Belki de çoğu
taktikleri karısı ona veriyor ve onu sürekli tahrik ediyordu. Bir kadın olarak
Ümmü Cemîl, kocasının yeğenine karşı daha şefkatli olabilir, azgın kocasını
zulmünden alıkoyabilirdi. Ama yapmadı, düşmanlıkta kocasından geri kalmadı. Bu
yüzden de bir Kur’ân suresinde her ikisi birlikte anıldılar. Kıyâmete kadar
okunan bu âyetlerle hem gündemde kalacaklar hem de lânete müstahak
olacaklardır. Aslında âyetlerde Ebû Leheb ve karısı birer sembol olarak
anılmıştır. Sonuçta onların şahsında kadın olsun erkek olsun bütün İslâm
düşmanları bu acı âkıbete duçar alacaktır.
Ebû Leheb ve karısı İslâm düşmanlığı adına ellerinden gelen hiçbir
şeyi geri koymamışlar, bütün güçlerini, bütün servetlerini ve bütün her
şeylerini bu uğurda seferber etmişlerdi. Bu halleriyle de başta Mekke kâfirleri olmak üzere bütün kâfirleri gerilerde bırakmışlardı. Bütün
bu yaptıklarına karşılık, onlara kalıcı bir ders verilmeliydi. Hem de kıyâmete
kadar dillerden düşmeyecek ve hatıralardan silinmeyecek bir ders. Çünkü davete
engel olan hiç kimseye müsâmaha yoktu. İsterse o, Peygamber (s.a.v.)’in amcası
ve Peygamber (s.a.v.)’in yengesi olsun. Ve işte onları lânetleyen âyetler
geldi:
“Karısı da
alevli bir ateşe girecek. Hem de boynunda bükülmüş bir ip olduğu halde, bir
odun hamalı olarak.” Aynen
dünyada bir ve beraber oldukları gibi, cehennemde de bir ve beraber
olacaklardır. Dünyada tevhîde karşı verdikleri savaşın plan ve programlarını
beraberce yaptıkları gibi, cehennem alevleri içerisinde de beraber olup bu
sefer alevlerle, birbirleriyle boğuşacaklardır. Yoksa karı-koca orada beraber
olmanın tadını tadamayacaklardır. Ümmü Cemîl, kocasını işkence ve eziyete
tahrik ediyor, kin ve nefretini artırıyor, ona akıl veriyor ve bu şekilde
düşmanlık ateşini tutuşturuyordu. Âhirette de cezâsı suçu doğrultusunda olacaktır.
Ateşe odun taşıyan hamal olarak cehenneme atılacaktır.
Âyet, karı-kocanın dini yaşama
konusunda da birbirlerinin yanında olmalarının gereğini îmâ ediyor. Din
düşmanları birbirleriyle yardımlaşırsa, İslâm ailesinin fertleri niçin
birbirlerinin yardımcısı olmasınlar! Onlar, daha fazla hak dâvâlarında
birbirlerinin yanında olmalıdırlar.
Ümmü Cemîl, birçok hizmetçisi olmasına rağmen, dünyada
bizzat kendisi odun taşırdı. Peygamber (s.a.v.)’e olan düşmanlığından bizzat kendisi elleriyle diken toplar ve onun
geçeceği yollara sererdi. İnsanlar arasında ayrılık ve fesat ateşini körükleyen
dedikodu-laf odunlarını taşırdı. Hatta o zamanlar müşriklerin önde
gelenlerinden olan Ebu Süfyan'ın kızkardeşi Ümmü Cemîl'in kocasını İslâm ve
onun Peygamber’ine karşı kışkırtmasında önemli bir rol oynadığı görülür.
“…Gerçekten de siz kadınların hilesi çok büyük/planı pek yamandır!”[2]
Ümmü Cemîl'in cehennemdeki
görüntüsü de dünyadakinin benzeri olacaktır. Yaşadığı gibi ölecek ve öldüğü
gibi dirilecektir. Bütün bu tevhîd düşmanlığının vizri, yaptığı dedikoduların
ağır günahı sırtında olduğu hâlde, aynen bir odun taşıyıcısı gibi, kamburlaşmış
beliyle uflaya puflaya cehennem alevlerine yaslanıp yuvarlanacaktır. Âyet-i kerîme
boynunda asılı, uçları sarkmış ipine varıncaya kadar eşsiz ve o kadar da
korkunç bir şekilde odun hamalının tasvirini çok canlı bir biçimde yapıyor...
Hakkında
bu âyetler inince Ümmü Cemîl, eline aldığı avuç dolusu taşlarla, Kâbe’nin
yanında oturan Allah Rasûlü’nün üzerine yürüdü. Rasûlullah’ın ona, “Kur’an okuduğun zaman
seninle âhirete inanmayanlar arasına görünmeyen bir perde çekeriz”[3]
âyetini okudu. O sırada Cenâb-ı Hak onun gözlerini alıverdi ve Allah Rasûlü’nü
göremez oldu. Elindeki taşları atamadan söylenerek dönüp gitti.
Kadına yakışan boynuna asacağı güzel bir gerdanlıktı. Âyette
uzaktan gerdanlığı andıran ve “sahibinin cehennemi olacak odun ipleri”
denilerek onunla alay edilmektedir. Dünyadaki suç aletleri, âhiretteki cezâlandırılmasında
da yanında olacaktır. Ateşten upuzun zincirler boynuna dolanmış halde azaba
uğrayacaktır.
Ebû Leheb, Tebbet Suresi’nin inişinden on yıl kadar sonra, Bedir Savaşı’ndan
hemen sonra çiçek hastalığına yakalanarak ölmüş, cenâzesi bulaşıcı hastalığı
sebebiyle normal şekilde defnedilememişti. Peygamberimiz (s.a.v.)’e hakâret
ederek nişanı atan oğul Uteybe, ticaret için gittiği Şam yolunda bir aslan
tarafından parçalanarak ölmüş, karısı Ümmü Cemîl de küfür üzere ölüp gitmiştir.
Tebbet Suresi’yle Yüce Allah, Ebû Leheb ve karısının küfür üzere öleceklerini mûcizevî
olarak önceden haber vermiştir.
Buna karşın iki oğlu Utbe ve Muattib Mekke Fethi’nden sonra
Müslüman olmuşlar, kızı Dürre ise daha önce Müslüman olup Medine’ye hicret
etmiş ve Peygamberimiz (s.a.v.)’e bey’at etmiştir. Medine’de bazı kadınlar onu,
Ebû Leheb’in kızı diye kınadıklarında, o incinmişti. Bu durumu haber alan
Peygamberimiz insanları şöyle uyarmıştı: “Ey insanlar!
Sizin nesebiniz var da benim yok mu? Dürre benim amcamın kızıdır. Onun hakkında
hiç kimse hayırdan başka bir şey söylemesin!” Dürre, Hz.
Aişe’den üç hadis rivâyet etmiştir.[4]
Tebbet Suresi’nde anlatılan bu İslâm düşmanı karı-kocanın kıssası
bize pek çok şeyi söylüyor. Onlardan birkaçı şöyledir:
1.
Din bağı her şeyin üstündedir.
Peygambere yahut bir sâlih kişiye yakın olmak yetmez. Önemli olan onlara tâbi
olmaktır.
2.
Şu dünya sınavında insan olarak
kadın erkek birdir. İslâm’ı öğrenme, yaşama ve yaşatma ve mükâfâtları konusunda
da onlar müşterektir. İslâm’a yabancı kalma, ona düşmanlık yapma konusunda,
azap ve cezâ konusunda da kadın erkek arasında bir fark olmayacaktır. Kadın
olsun erkek olsun, herkes yaptığına bağlıdır ve yapıp ettiğinin karşılığını
görecektir. Her insan için cennette de bir yer, cehennemde de bir yer
ayrılmıştır.
3.
Karı-koca hayatı paylaşma konusunda
birbirlerini tamamlayan bir bütünün iki parçasıdırlar. Önemli olan onların
hayırlı işlerde birbirleriyle yardımlaşmalarıdır.
4.
Ebû Leheb ve karısı, İslâm
düşmanlığında o kadar ileri gittiler ki insanlıklarından uzaklaştılar. Kibir,
kin ve nefretleriyle Allah Rasûlü’ne yapmadıklarını bırakmadılar. Onu hem
sözleriyle hem davranışlarıyla rencide ettiler. Yüce Allah da indirdiği sureyle
Mekke müşriklerinden yalnızca Ebû Leheb ve karısını açıkça andı ve onları hem
dünyada rezil etti hem de âhirette, korkunç bir azâbın onları beklediğini haber
verdi. Aslında bu durum bütün İslâm düşmanları için geçerli bir haberdir.
5.
İslâm’a karşı duranlar, kendinin
cehennem ateşine odun taşıyan hamallardır. Bu uğurda işlenen günahlar,
cehennemde azabın artmasına sebep olacaktır. “Allah'a kavuşmayı
yalanlayanlar doğrusu kaybedenlerdir ki, kıyâmet saati onlara ansızın gelince,
günahlarını sırtlarına yüklenerek ‘Dünyada işlediğimiz büyük kusurlardan ötürü
yazıklar olsun bize.’ derler. Dikkat edin, yüklendikleri şeyler ne kötüdür!”[5]
6.
İslâm düşmanı karı-kocalar batıl
dâvâları uğruna birbirlerine destek olurken, bizlerin hak dâvâ uğruna
birbirimizden ayrı ve gayrı olmamız yakışmaz. Bizler onlardan daha fazla hak dâvâda
birbirimize yardımcı ve destek olmalıyız.
Hak bâtıl mücadelesi kıyâmete kadar
kesintisiz devam edecektir. Ne Ebû Cehiller ölüp bitmiştir, ne de Ümmü Cemîller
tükenip gitmiştir. Her Mûsâ’nın karşısında Firavunlar olacaktır. Önemli olan Mûsâların
yanında saf tutabilmektir.
[1] 111/Tebbet, 1-5.
[2] 12/Yûsuf, 28.
[3] 17/İsrâ, 45.
[4] Asım Köksal, İslâm
Tarihi, IV, 73-79; IX, 185-186; Ali Yardım, ‘Dürre’, Türkiye Diyânet
Vakfı İslâm Ansiklopedisi, X, 30-31; M. Ali Kapar, ‘Ebû Leheb’, Türkiye
Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, X, 178-179.
[5] 6/Enâm, 31.
Ali AKPINAR
Yazarİslâm, sorumlulukları önceleyen dindir. Sınav dünyasında önce sorumluluklarımızı bilmeli ve onları yerine getirmeliyiz ki, haklarımızı konuşabilelim. Başka kültürlerde haklar öncelenir, sorumluluklar ...
Yazar: Ali AKPINAR
Kur’ân-ı Kerim’de insanların en fazla kullandığı evcil hayvanlar olan deve-sığır ve davar cinsini ifade eden ‘enâm’ kelimesi 26 yerde geçmiştir. Bunun yanında çeşitli isimleriyle deve ayrıca 22 kere t...
Yazar: Ali AKPINAR
Hayat düsturumuz Kur’ân, bu dünya hayatının temel esaslarını belirlemek için gelmiştir. Kur’ân, bazılarının sandığı gibi âhiret işlerini düzenlemek için değil, bu dünya işlerini düzenlemek için gelmiş...
Yazar: Ali AKPINAR
Kur’ân-ı Kerim’de onlarca âyet Peygamberimiz’den, onun peygamberliğine inanmaktan, onu izlemekten ve ona itâatten bahseder. Bu âyetleri şu başlıklarda toplamamız mümkündür:Peygamber (s.a.v.)’e inanmay...
Yazar: Ali AKPINAR