İSLÂM KİTAP SANATININ ÖNEMLİ BİR UNSURU: CİLTÇİLİK
Ciltçilik, İslâm kitap
sanatının önemli bir unsurudur. Bir
kitap veya mecmuanın yapraklarını sıralı olarak bir arada tutabilmek için
yapılan ve onları koruyan kapağa cilt denilmektedir. Bu malzemeler deriden
yapıldığı için cilt kelimesinin Arapça anlamı “deri” demektir.
İslâm cilt sanatı,
Selçuklu ve Osmanlı Devleti Dönemi’nde gelişerek yaygınlaşmıştır. XVI. yüzyıldan itibaren klasik Osmanlı
ciltçiliği Türk ve İslâm cilt sanatının en büyük temsilcisi olmuş ve bu durum
XX. yüzyıla kadar sürmüştür.
Osmanlı devlet
adamlarının kitap sanatına ve okuma kültürüne vermiş oldukları yüksek değer
sayesinde ciltçilikte daima ilerleme göstermiştir. Çünkü okuma sevgisi, kitap
sanatlarının gelişmesini sağlayacak bir ortamın doğmasına sebep olmuştur. Bununla
birlikte sarayda hat, tezhip, minyatür ve cilt atölyeleri kurulmak suretiyle,
bu atölyelerde devrin önemli sanatkârları istihdam edilerek, sanat bakımından teşvik
edilmiştir. Bu çalımlar sırasında Türk cilt
sanatını koruma adına yabancı sanatkârlar ile yerli sanatkârlara aynı atölyeler
kullandırılmamış, Türk kitap sanatının dış tesirler altında kalması engellenmiş
ve bozulup değişmeden gelişmesi sağlanmıştır.
Sultan II. Bâyezîd Dönemi’nde
lonca teşkilâtı kuran mücellitlerin, usta-çırak yöntemiyle yetiştirilmeleri
sağlanmıştır. Evliya Çelebi, XVII. yüzyılda Beyazıt Camii yanındaki 100 küçük
ahşap dükkânda 300 mücellidin çalıştığını söylemektedir.
Bir kitabı ciltlerken
yapılacak ilk iş, yaprakların üst üste getirilip birbirine dikilmesidir.
Dikişte Türkler sarı ipek kullanmışlardır. Türk cildinde kitabın sırtı düz
olarak bırakılır, kambura (bombe) yapılmaz. Sırtın üst ve alt köşelerine kitabı
tutmak ve yaprakların dağılmasını önlemek için şîrâze örülür. Şîrâzenin altına
deriden bir yastık konulur; sırta da bir bez parçası yapıştırılabilir. Kitabın
kenarları keskin bir aletle tıraşlanarak düzeltilir.
Kitabın
yapraklarını muntazam bir surette tutan bağ ve örgüye ‘şîrâze’ adı verilir.
Kitabın forma hâlindeki sayfaları birbiri yanına dikilir. Bunların uçlarında
kalan ve kanat denen ipler de, bir iğne yardımıyla nakış gibi işlenerek, bir
şerit oluşturur. Bu şerit, kitabın cilde bağlanmasını sağlar. Eskiden her evde
ancak bir adet Kur’an-ı Kerim bulunduğu için zamanla yaprakları dağılmasın diye
Hulûsi Efendi Hazretleri gibi hassas ellerde şîrâzesi örülüp, ciltlenerek
tekrar tekrar okunması için gayret gösterilmiştir. Hulûsi Efendi (k.s.)’nin şahsî
kütüphanesinde bulunan cilt ve hurûfat takımları bize gösteriyor ki kitap
sanatlarından olan cilt konusunda büyük bir maharet sahibidir. Hulûsi Efendi
(k.s.), H. Hulûsi Ateş Şehzadeoğlu Özel Kitaplığı’nda bulunan birçok kitabın
cildini tamir etmiş, yeniden ciltlemiş, şîrâzesini örmüş ve o tarihî değerleri
muhafaza ederek günümüz kültürüne aktarılmasın vesile olmuştur. Şair Ali Aygün bir
dörtlüğünde bu hakikati şöyle işaret ediyor:
Cilt, şiraze, örme mesleği vardı
Dülgerlik öğrendi mühür kazardı
Oymacılıktan çok iyi anlardı
Sanatı çığ gibi örenlerdendir
Es-Seyyid Osman Hulûsi
Efendi’nin iyi bir cilt ustası ve şîrâze örmecisi olduğu bilinmektedir. Aslında
onun bu sanat yönünü tasavvufî açıdan bir kitabın sayfalarını bir arada tutan
şîrâze ve cilt gibi gönülleri bir arada tutma vazifesini manevî olarak
yaptığını da ifade etmekte fayda vardır. Cilt sanatının başka bir zenginliği
ise süslemelerdir. Sanatkâr nasıl deri cildin üzerini değişik motiflerle
beziyorsa, tasavvuf ehli, gönül ustaları olan mürşid-i kâmiller de ahlakî
güzelliklerle gönülleri bezemektedirler. Sanat ve sanatçıya değer verilen
ahlakî güzelliklerle süslenmiş bir dünya dileğiyle…
Bekir AYDOĞAN
Yazarİslâm’ın yüceliğini, yaşadığı hayatlarıyla canlı misal olarak sunan büyük zatlar, yüksek medeniyetler inşa etmişlerdir. Yüce şahsiyetlerine bakıldığı zaman; inanan, düşünen, çalışan, fikir ürete...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Sultan III. Mustafa devrinde yapılan büyük imar faaliyetleri programında inşa edilen Lâleli Külliyesi 1760-1764 yılları arsında Sultan III. Mustafa tarafından yaptırılmıştır. Eldeki kaynaklara göre se...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul’u fethettikten sonra ilk olarak Ayasofya Kilisesi’ni camiye çevirmiş ve onun ebediyen Ayasofya Camii olarak kullanılmasını hususunda vakıf tahsisi ile vasiyette bulun...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Orta Çağ Dönemi’ndeki el yazması eserlerin bölüm başlıklarında belirgin bir şekilde kırmızı renkle işlenen resim sanatı miniatura/küçük resim anlamında ifade bulmuştur. İslâm sanatı olarak minyatür g...
Yazar: Bekir AYDOĞAN