MİLLÎ BİRLİK VE BERABERLİK ŞUURU
“Birlik ve beraberlik”, çok sık duyduğumuz
kavramlardan olsa gerek. Öğrencilik yıllarımızdan tutun, mezuniyetten sonra,
askerlik görevinde, iş hayatında, kitle iletişim araçlarında, velhasıl bu
topraklarda yaşayan bireyler olarak hayatımızın her safhasında sık sık gündemde
bulduğumuz, bir millet için hayatî önem taşıyan bir kavram… Aslında sadece bir
kavram değil, çok daha fazlası…
Peki, nedir birlik ve beraberlik? Ve neden yaşadığımız
bu topraklarda sık sık gündeme gelir? Anadolu toprakları “birlik ve beraberlik”
kavramının, bir milletin bekası için ne derece önemli olduğunu acı
tecrübelerle, delilleriyle birlikte, tarihsel süreç içerisinde gösterir bize…
Bu topraklarda yaşanan hadiseler gösterir ki, biz millet olarak birbirimizi
sevip saydığımız, bir zincirin halkaları gibi birbirimize kenetlendiğimiz
sürece hiçbir iç ve dış düşman unsur, karanlık planlarını
gerçekleştiremeyecektir.
Üzerinde yaşadığımız topraklar, tarihten günümüze hep
başka kavimlerin, devletlerin planında olmuş, ele geçirilmeye çalışılmıştır.
Zira Anadolu toprakları, jeopolitik ve jeostratejik açıdan oldukça gündemde ve
avantajlı topraklardır. Bunun yanında bu bölgede dört mevsimin de en verimli
bir şekilde yaşanması, iklim ve coğrafî şartlar açısından da bölgenin dünyada
en verimli tarım alanlarını barındırması, hububattan meyve ve sebzeye en
kaliteli ürünler yetiştirilmesine müsait olması, hayvancılık açısından da en
ideal şartların bulunması, bu bölgeye her devirde ilgi ve dikkatleri çekmiştir.
Ayrıca İstanbul ve Çanakkale Boğazları, doğal ve sunî limanlar, deniz ulaşımı
ve deniz ürünleri açısından da oldukça avantajlıdır. Burada daha nice
özelliklerini sayamadığımız bu biricik ülkemiz, işte dünya ansiklopedisinin
adeta en önemli sayfalarından birisidir. Atalarımız bu topraklar için mücadele
etmişler, bu uğurda canlarını, mallarını feda ederek bize bu nadide ülkeyi
emanet olarak bırakmışlardır.
Peki, bizlere düşen nedir? Elbette bu emanete sahip
çıkmak, bu uğurda hiçbir fedakârlıktan kaçınmamak... Zira vatan elden giderse
ne malın, ne servetin ne de kariyerin bir faydası vardır. Vatanını yitirmiş bir
millet köle olmuştur, sömürülen olmuştur. Dünyada bu tür örnekler çok fazladır.
İşte bu cennet vatanımıza milletçe sahip çıkmanın
anahtarı “birlik ve beraberlik”, daha geniş anlamda “millî birlik ve beraberlik”tir.
Millî derken, sadece bir ırka, kana dayanan bir milliyetçilik değil, bu
topraklarda aynı aşa kaşık salan, aynı pınardan su içen, ülkenin kaderini
paylaşan, acı tatlı günleri birlikte yaşayan, kız alıp veren, akraba olan, komşu
olan, yâren olan herkesten; hangi inanışa, akıma, mezhebe mensup olursa olsun
kenetlenmiş parmaklar gibi her daim birbirini kucaklayan, seven, sahip çıkan
bir düşünce kavramından bahsediyoruz. Bizi ayakta tutan, istikbalde ve dünya
var oldukça yaşatacak ana damar, kök, “millî birlik ve beraberlik” kavramıdır.
Üzerinde yaşadığımız bu cennet vatana çok defa kara
fikirli devletler; gizli, açık, iç ya da dış kuvvetler kastetti. Bunu yakın
tarihimizde, Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda tecrübe ettik. Daha önceleri
Haçlı, Moğol saldırılarıyla karşılaştık milletçe… Çok yakın bir zamanda ise 15
Temmuz kalkışması ile yaşadığımız topraklar üzerinde ne yazık ki hain iç ve dış
kuvvetlerin her daim teyakkuz halinde olduğunu gördük. Bizi kurtaran ve
kurtaracak olan millî birlik ve beraberliktir. Bu ülkü etrafında sımsıkı
kenetlendiğimizde, ekonomide, eğitimde, sosyal hayatta, sağlıkta, bilimde,
teknikte, iç ve dış savunmada bize kimse yan bile bakamayacaktır. Ne zaman ki
ufak tefek farklılıklarımızı bahane ederek birbirimize düşersek; rengimizden, soyumuzdan,
mezhebimizden, düşünce tarzımızdan dolayı birbirimizi hor görmeye başlarsak,
işte tehlike çanları o vakit çalmaya başlayacaktır.
Endülüs örneği ile satırlarımı nihayete erdirmek
istiyorum. Endülüs medeniyeti VIII. yüzyıldan itibaren giderek gelişmiş ve
dünyaya ilimde, teknikte, sanatta örnek olmuş çok zengin ve güçlü bir İslam
medeniyeti idi. Ne zamanki sen-ben kavgası başladı, ülke bölünmeye, neredeyse
her mahallede ayrı bir devlet, bir kale kurulmaya başladı; işte o vakit aç
kurtlar gibi bekleyen güçler bu bölünmeyi hızlandırarak, en zayıf anında
Endülüs medeniyetini yok etti. Hem de ne acı bir yok etme… Kütüphaneler yakıldı; insanlar yakıldı,
işkence gördü, yurtlarından sürüldü…
Millî birlik ve beraberlik şuurunu kaybeden milletler,
önce kendi içlerinde birbirlerine düşer ve en zayıf anında da fırsat bekleyen
güçler tarafından yok edilirler, maazallah…
Ülkemizi, bayrağımızı ve milletimizi sevelim,
koruyalım, millî birlik ve beraberlik içinde olalım, dirlik içinde olalım ki
bekamız daim olsun. Tıpkı, bu toprakların altın gönüllü Yunus Emre’sinin dediği
gibi:
Gelin tanış
olalım, işin kolayın tutalım
Sevelim sevilelim,
dünya kimseye kalmaz
Yunus sözün anlar
isen, mani’sini dinler isen
Sana iyi dirlik
gerek, bunda kimseler kalmaz.
Selçuk ALKAN
YazarLügatte “sağlam ve muhkem olmak” anlamına gelen “ve-sâ-ka” ya da “güvenmek, itimat etmek” manasındaki “si-ka/vüsûk” kökünden türemiş bir isim olan mîsâk kelimesi “antlaşma ya da kuvvetli ahid” anlamla...
Yazar: Gökhan ÖZBEK
Hak ve hakikat dostlarının büyüklerindendir Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî. Gönüllere kandil olan bu Türkmen şeyhinin gerçek adı "Bektaş"tır. Babası, Horasan hükümdarlarından İbrâhîm-i Sânî'dir. Vefatında...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Osmanlı Devleti’nin her cihetten fetihlerle genişlemesinde büyük pay sahibi olan hükümdar Kanûnî Sultan Süleyman Han’dır. Onun döneminde ordunun özellikle Batı’ya yönelmesi ve gemilerin Akdeniz’e sürü...
Yazar: Hamit DEMİR
Dünya kurulduğundan bu yana insanlar zaman zaman sıkıntılara, bunalımlara girmiş ve böylesine çıkmazlarda onları teselli ve irşad edecek birçok gönül ehli insan ortaya çıkmıştır. Bu dev şahsiyetlerde...
Yazar: Selçuk ALKAN