YA HÜRRİYET YA HÜRRİYET
Güçlü
bir Türkiye’nin her anlamda dünyaya sözünü dinleteceği aşikâr. Çünkü insanlar
bildikleriyle ve bu bilgileriyle yapabildikleriyle saygın olur, sözünü
dinletir. İnşallah yeni neslimizin bunların idrakinde ülkemizi daha iyi
noktalara taşıma noktasındaki gayretleri daim olur.
Yüzyıllar boyu Anadolu topraklarında varoluşumuzun bir
sebebi var elbette. Sıradan bir yaşantının tezahürü olması beklenilemez. Türk
milleti bugüne kadar hürriyet ve adalet için nice topraklar fethetti ve
özgürlüğüne olan inancından dolayı başka bir devletin boyunduruğu altında
yaşamaya tahammül edemedi. Atalarımızın canhıraş uğraşı, adaletin tesisi ve
insanlarımızın özgür bir şekilde yaşamasını sağlamaktı. Bugün tarihimize dönüp
baktığımızda çok şükür insanlık adına utanılacak bir sayfa gösteremezsiniz.
Bugün dünyanın çeşitli yerlerinde ve ilk kıblegâhımız
olan Kudüs’te hâlâ savaşlar olabiliyor ve insanlığa kıyılıyorsa insanlık adına
çok da bir adım atamadığımızı görmek gerekir. Ecdadımızın kılıç hakkı ile
aldığı bu topraklar üzerinde hüküm sürmek isteyen bazı güçler emellerine
ulaşabilmek için türlü türlü oyunlarla ülkemize saldırmaktan geri durmuyor.
Bunları hep birlikte yaşıyoruz. Zaman zaman ekonomik krizlerle dar bir boğazın
pençesine sürüklenen ülkemizin tüm bu oyunlara karşı tek vücut olarak karşı
durması ve aman vermemesi de çok önemli. Dün kılıçlarla, silahlarla yaşam
mücadelesi verirken bugün de yine savunma sanayimizi güçlü kılarak, ilimde ve
bilimde ilerleyerek geleceğe dair sağlam adımlar atabiliriz. Genç neslimize
1040 yılında olan Dandanakan Savaşı ile Anadolu’nun kapısının bize açılma
sinyallerinin verildiğini anlatacağız ve 1071’de Sultan Alparslan’ın Anadolu
kapılarını bize açarak yeni yurdumuzdaki bağımsızlık mücadelemizi anlatacağız.
Savaşların sadece basit; silah, top ve tüfeklerle vuruşmak olmadığını anlatmalı
ve bunların birer manasının, bağımsızlık ve hürriyet mücadelesi olduğunu
anlatmamız lazım. Türklerin savaş sahnelerinde merhameti, şefkati görürken
batının acımasız bir şekilde insanları katlettiği, yerlerinden yurtlarından
ettiği ve insanları sefalete sürüklediğini görmek lazım. Bugün dünyada al
yıldızlı bayrağımızın altında güvenle yaşıyorsak bunu ecdadımızın mücadelesine
borçluyuz. Elbette bugün de bu bayrağı gelecek kuşaklara ve nihayetinde
kıyamete dek dalgalandırabilmek için her bireye önemli görevler düşüyor. Sadece
yiyip, içip uyumak ve insani hasletleri gerçekleştirmek ile dünya hayatındaki
ödevimizi tamamlamış olmuyoruz. İnsanlığa faydalı işler yapmak ve yaşadığımız
ülke başta olmak üzere dünyaya güzellikler katabilmek çok önemli. Zamanın hızla
geçtiği bu gök kubbede bir hoş sada bırakabilmenin mutluluğu tarif edilemez.
Türk tarihimizde tüm devlet büyüklerimizin ülkemizin daha
ileri gitmesi için yaptığı uğraşlar ve yine hürriyetimizi tesis ederek,
adaletin dünyada hüküm sürmesi için yaptığı çalışmalar görmezden gelinemez.
Tarihî olayları müşahede ederken bugünün şartlarına bakarak bin yıl öncesini,
yüz yıl öncesini anlamlandırmaya çalışmak çok yanlış bir yöntem olur. O yüzden
tarihî olayları kendi zamanı içinde değerlendirdiğimizde ecdadımızın
kararlarının doğru ya da yanlış yönlerini görebiliriz. Ve tabiî ki tüm kararlar
doğru da olmayabilir, insan beşer ve beşer de yanılabilir, hatalar yapabilir.
Aslolan hataları görebilmek ve düzeltmek. Bugün ülkemiz üzerinde oynanan
oyunların nereden nasıl yapıldığını anlamak çok güç. Çünkü cennet mekân ülkemiz
üzerinde bir sürü göz var ve Allah korusun bizim tökezlediğimizi gördükleri an
üzerimize saldıracak birçok düşman var. Atalarımız her zaman demez mi, bize
bizden başka dost yoktur diye… Devletimizin içindeki gereksiz tartışmalardan
uzak durup ilimde, bilimde ülkemizi nasıl kalkındırabiliriz diye kafa yormalı
ve bu anlamda çalışmalarımızı ilerletmeliyiz. Savunma sanayinde mutlaka dışa
bağımlılıktan kurtulmalı ve kimsenin müdahil olmadığı sistemlerle düşmanlardan
gelecek tehlikeye karşı koruma kalkanımızı geliştirmemiz gerekiyor. Bütün
bunların yanında yaşam standardımızı daha iyi bir duruma getirebilmek için
birbirimize olan sevgimizi saygımızı önemseyecek ve insan olmanın güzelliğini
birbirimizde yaşatacağız. Birbirine güvenmeyen ve elinden tutmayan topluluk
asla ilerleyemez.
Yakın ve uzak tarihimize baktığımızda her zaman bizim
ilerlememizi kıskananlar olmuş ve ilerlemememize mani olmak için ellerinden
geleni yaptıklarını görüyoruz. İşte bu sebeple evvela önce kendimize çeki düzen
verip bizimle uğraşan kişilere cevabı en iyi şekilde vermeliyiz. Safları sık
tutmalıyız ki araya çıyanlar girmesin ve nifak tohumlarını ekme konusunda
muvaffak olamasınlar! Geçmişteki dünya düzeninde savaşların olmasını bugünün
genç nesli belki iyi anlamlandıramıyor olabilir ama o zaman ki dünya düzeninde
savaşlar vardı. Gerçi bugün de savaşın izlerini maalesef görüyoruz. Çin’de Doğu
Türkistan zulmü, Filistin’de İsrail’in zulmü insanlığın kalbini titretiyor.
İşte bu mezalimlikler karşısında güçlü olmak zorundayız ki millî birlik ve
beraberliğimize zarar veremesinler ve buna kalkışamasınlar.
Dünyada olan biten hiçbir şeyin tesadüf olduğu
düşünülemez. Habil ile Kabil’in savaşı insanlığın varoluşundan başladı ve
maalesef kıyamete kadar devam edecek. Dünyanın kaderini değiştirmek zor mudur
bilemem ama bir nebze olsun dünyanın kaderine yol vermek mümkün olabilir.
Dünyada imparatorluk kurmuş ecdadımızın bu başarısı da yadsınamaz bir gerçek
olarak karşımızda duruyor. Elbette dünyanın tamamına hükmetmek zor bir şey ama
en azından dünyada huzuru ve sükûnu sağlamak mümkün… İyilerin savaşı, kötülerin
zalimliğini yenecek diye umut ediyor ve dua ediyoruz. Elbette bunlar için de
çalışacak ve sonucun tecellisi için Allah’a dua edeceğiz. Sadece dua ederek
hiçbir şey düzelmez. Kulların eliyle bozulan bazı değerlerin elbette kulların
eliyle düzeltilmesi lazım! Mesela Türk Birliği, İslâm Birliği gibi eksikliğimiz
var ve bunun gerçekleştirilebilmesi için ne gibi çalışmalar yapılıyor bilmek
lazım.
Güçlü bir Türkiye’nin her anlamda dünyaya sözünü dinleteceği
aşikâr. Çünkü insanlar bildikleriyle ve bu bilgileriyle yapabildikleriyle
saygın olur, sözünü dinletir. İnşallah yeni neslimizin bunların idrakinde
ülkemizi daha iyi noktalara taşıma noktasındaki gayretleri daim olur. Tabii
bütün bunlar için tarihimizi okuyacak, sadece kuru bir gururla okumak yerine
bizler neler yapabiliriz diye düşünecek mücadele edeceğiz. Vatan şairi Mehmet
Âkif Ersoy da cephe gerisinde insanlara moral vermiş ve kurtuluş savaşını
kazanabilmek için manevî destekçisi olmuştur. Mustafa
Kemal Atatürk cephede ve cephe gerisinde gerek savaşarak ve gerekse
fikirleriyle Türkiye’nin ayağa kalkmasında önemli katkıları olmuştur. Tarihimizi
kendi içinde değerlendirirsek değerlerimizle asla küsmeyiz, aramıza nifak
tohumları sokamazlar. Ülkemizin gelişimine olumlu katkı sunan herkes kıymetli
ve değerlidir. Tarihi okurken birilerinin dolduruşuna gelmemeli ve birçok
kaynaktan okuyarak doğru bilgi edinme borcumuzun olduğunu hatırlatmak isterim.
Eğer bizim ayaklarımız yerine basmazsa yakın tarihimizde
örneklerine sıkça rastladığımız darbe ve darbe girişimleri karşımıza çıkar.
Milletimizin feraseti, zor zamanda kenetlenmesi gibi millî ve manevi
duygularının yüksek olması hasebiyle çok şükür bir iç çatışma çıkmıyor ve
inşallah bu emelde olanların hevesleri hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Bizi
birbirimize kırdırmaya çalışanların bu emellerine ulaşmalarını engellemek için
daima okuyacak, cehaletten uzaklaşacak ve ülkemiz için mücadele edeceğiz.
Erol AFŞİN
YazarÖğretmen, beyne giden yolların gönüllerden geçtiğini iyi bilir. Eğitimciliğin ilk basamağında sevgi, bilgi ve ilgi ile yoğrularak verilenlerin faydalı ve kalıcı olduğunu biliyoruz. İyi bir eğitimci sa...
Yazar: Ali ÖZKANLI
Eğitimde öğretmen-öğrenci, okul ve çevre bir araya geldiğinde istenenler yapılabiliyor. Bunlardan biri eksik olduğu zaman istenilen verimi almak zorlaşıyor. Eğitimde, öğretmen-öğrenci ilişkisinin ne k...
Yazar: Ali ÖZKANLI
Sözlüklerde hoşgörü; insanların davranışlarını anlayışla karşılayıp hoş görmek, insanlar arası münasebetlerde orta yolu takip etmek, sert ve katı hükümlü olmamak, karşılıklı ilişkilerde kolaylık, kend...
Yazar: Mehmet DERE
Hayat birçok yönüyle akıp giden bir macera… Bir sürü olaylar silsilesi ile yoğrulan ve yine yaşam dediğimiz kavram içinde karşımıza nelerin çıkacağını bilmediğimiz bir denklem. Acısı ve tatlısıyla bir...
Yazar: Erol AFŞİN